Yakmayan Sır
Yakmayan Sır
Hazret-i Mevlânâ Rahmetullahi
Aleyh, Enes bin Mâlik Radıyallâhu Anh’ten rivâyet edilen şu kıssayı edebî
lisanla şöyle anlatır:
Bir kimse Hazret-i Enes Radıyallâhu
Anh’a misafirliğe gitmişti.
O misafir hikâye etmiştir ki:
Enes Hazretleri yemekten sonra
peşkirinin sararmış, solmuş, kirlenmiş olduğunu gördü. Hizmetçiye;
“–Şu kirli ve bulaşık peşkiri,
bir an için olsun tandıra atıver.” dedi. O da hemen peşkiri, ateşle dolu
tandıra attı. Misafirlerin hepsi de bu işe şaştılar; peşkirden dumanlar
çıkacağını, yanıp kül olacağını bekliyorlardı.
Bir müddet sonra hizmetçi,
peşkiri kirlerden temizlenmiş, beyazlaşmış olarak tandırdan çıkardı.
Orada bulunanlar;
“–Ey azîz sahâbî!” dediler. “Bu
peşkiri nasıl oldu da ateş yakmadı, üstelik bir de onu temizledi?”
Hazret-i Enes Radıyallâhu Anh
dedi ki:
“–Hazret-i Mustafâ Sallallahü
Aleyhi Vesellem bu peşkire çok defa alnını, ağzını sildi de ondan.”
Ey ateşten ve azaptan korkan
gönül, öyle bir el, öyle bir dudak sahibine yaklaş ki; o el ve ağız, peşkir gibi
cansız bir şeye böyle bir yücelik, böyle bir şeref verirse, bir âşıkın ruhuna
neler verir, ne feyizlerde bulunur?
Allah’ü Teâlâ Kâbe’nin taşını,
toprağını kıble yaptı. Ey can, sen de çalış, çabala, amel-i sâlihler işle de,
mânâ erlerinin ayağının toprağı ol.
Sonra misafirler o hizmetçiye;
“– O peşkiri efendinin emri ile
hemen götürüp ateşe attın; haydi diyelim ki efendin sırları biliyordu, ya sen,
böyle değerli bir peşkiri; “Bu nasıl olur?” demeden hemen götürüp ateşe attın?”
Hizmetçi dedi ki:
“– Ben, kerem sahibi kişilere
güvenirim, Allâh’ü Teâlâ’nın has kullarından çok şey ümit ederim. Peşkir de ne
oluyor? Bana böyle; ‘Atıl şu ateşe!’ diyeydi, hiç düşünmeden kendimi atardım.
Ona olan güvenim öyle kuvvetlidir ki, istese hemen kendimi ateşe atarım. Çünkü
benim Allâh’ü Teâlâ’nın has kullarına çok, pek çok itimadım var. Kerem sahibi,
sır bilir her ere güvenim var. Bir peşkiri değil, başımı bile ateşe atarım.
Kardeşim, sen de kendini böyle bir güven iksirine ulaştır.”
Allah Rasûlü ve O’nun hakikî
vârislerinin talimatlarına gönül vermek, onların tezkiye ve terbiye edici
tebligatlarına itaat etmek, nefse ateşe girmek gibi zor gelir. Fakat gönül,
ateşten kurtaran yegâne çarenin bu olduğunu bildiği için seve seve ateşe dalar.
O zorlukları ateş değil gülzâr olarak görür.
Yorumlar
Yorum Gönder