Yahya bin Muâz Hazretlerinden Hikmetli Sözler
Yahya bin Muâz Hazretlerinden Hikmetli Sözler
Yahya bin
Muâz Rahmetullahi Aleyh hazretleri, evliyanın büyüklerindendir.
Rey şehrinde
doğdu. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Daha sonra Nişâbura gelip
oraya yerleşti. İyi bir tahsil gördü. Vaiz idi. Sözleri çok tesirliydi.
Bütün ömrünü
halka nasihat etmekle geçirdi. Zühd, takva ve ihlâs ehliydi.
Keramet
sahabi bir evliya idi. Yahya bin Muâz Rahmetullahi Aleyh hazretleri, 258 (m.
872- yılında Nişâbur’da vefat etti. Hz.
Allah şefeatlerine nail eylesin. Amin!
Bazı Hikmetli Sözleri
01-
“Evliya, insanları, şeytanın elinden kurtaran zâttır.
02-
“Âhiret ehlinin dereceleri yedidir:
a)
Tevbe, Tevbe günahları siler,
b)
zühd,
c)rızâ, rıza,
ubudiyet elbisesidir,
d)
korku, korku, kişiyi sırat köprüsünden geçirir,
e)
şevk, şevk, cennete götürür,
f)
aşk aşk, nimetlere gark eder,
g)
ve marifetüllah’tır. marifetüllah, cemâlüllah’ı
müşahedeye götürür.“
03-
“Dünyâ, uyku; âhiret ise uyanıklık yeridir. Rüyâda
ağlayan uyanıklıkta güler, sevinir. Sen dünyâ hayatında ağla ki, âhiret uyanıklığında
gülesin ve neşeli olasın”
04- Kardeşlerinden
birisi Mekke’ye gidip oraya yerleşti. Yahyâ hazretlerine bir mektup yazıp; “Üç
arzum vardı. Ömrümün sonunu en kıymetli yerde geçirmek, bir hizmetçimin olması
ve ölmeden önce sizi bir defa daha görmek. Bunlardan ikisine kavuştum. Şu anda
Harem-i şerîfte bulunuyorum ve bir hizmetçim var. Duâ edin de Allah’ü Teâlâ’
üçüncü arzuma da kavuşmayı nasîb etsin.” dedi. Yahyâ bin Muâz, cevap yazıp;
“Sen insanların en iyisi ol da, istediğin yerde yaşa. Yerler, insanlarla değer
kazanır, insanlar yerlerle değil. İki cihânın efendisi Resûlullah efendimiz o
taraflarda bulunduğu için, oralar çok kıymetli olmuştur. Hizmetçiye sâhib olmak
gibi bir arzun keşke bulunmasaydı. Efendilik Allah’ü Teâlâ’nın, hizmetçilik ise
kulun sıfatıdır. Birini kendine hizmetçi edip de, o kimsenin Hakk’a kulluk
etmesine mâni olmak mürüvvete yakışmaz. Uygun değildir. Beni görmek arzu
ettiğini söylüyorsun. Eğer hep Allah’ü Teâlâ’yı hatırlar, her an O’nunla meşgûl
olursan, beni hatırına getirmezsin. Şu anda bulunduğun yer, evlâdı kurbân etmek
yeridir. O’nu bulmuş isen, ben senin işine yaramam. Eğer O’nu bulamadınsa,
benden sana ne fayda gelir” buyurdu.
05- “Dünyâ, uyku;
âhiret ise uyanıklık yeridir. Rüyâda ağlayan uyanıklıkta güler, sevinir. Sen
dünyâ hayatında ağla ki, âhiret uyanıklığında gülesin ve neşeli olasın”
06- “İlmi ile âmil olan
âlimler, Müslümanlara analarından babalarından daha şefkatli, daha
merhametlidirler. Çünkü onlar, insanın âhiretini kurtarıp, Cehennem’e
girmemelerini temin ederler. Ana-baba ise, insanı ancak dünyâ ateşinden ve
felâketinden koruyabilir.”
07- “Bir kimse,
hocasının hareket ve davranışlarından istifâde edemiyorsa, sözlerinden hiç
istifâde edemez.”
08- “Açlık nûrdur.
Tokluk ateştir. Şehvet odundur. Şehvet ve tokluk bir araya gelince, ateş
yanmaya başlar. Sâhibini yakıp bitirir.
09- “Gâfillerden,
câhillerden ve yaltakçılardan uzak dur.”
10- “Dünyâya aldanmaktan çok sakınınız. Burası,
yolcu konağı gibi geçicidir. Bugün buradayız. Belki yarın, belki daha önce göç
edeceğiz. Burada bir an evvel azığımızı tamamlayalım. O kadar çabuk olalım ki,
konuşmaya vaktimiz kalmasın. Konuşmayı âhirete bırakalım.”
11- “Kalbinde dünyâ
hırsı bulunan bir kimsenin ilmi, Abdullah ibni Abbâs hazretlerinin ilmi kadar
olsa, o kimse, insanlar için zararlıdır. Çünkü onun kendisine hayrı yoktur.
Başkalarına nasıl olsun?”
12- “Evliyâ, insanları
şeytanın elinden kurtaran zâttır.”
13- “Bir şeye ihtiyaç
duyulduğu halde, çalışıp onu temin etmemek, çoluk çocuğu perişan bırakmak,
câhillik ve tenbelliktir.”
14- “Ölümü bir tabağa
koyup çarşıda satsalardı, âhiret ehli, başka bir şeye bakmayıp onu satın
alırdı.”
15- “Cehennemliklerin
amellerini işleyip, sonra da Cennet’i istemek büyük ahmaklıktır.”
16- “Tövbeden sonraki
bir günah, tövbeden önceki yetmiş günahtan daha çirkindir. Kalb ve beden
hastalıklarımız için en iyi ilâç, günahı terk etmektir.”
17- “İhlâs, ameli
kusurlardan temizlemektir.”
18- “Dînî ve ahlâkî bir
vazîfeyi îfâ etme fırsatını elden kaçırmak, ölümden daha zordur.”
19- “İbret alınacak
hâdiseler pek çok, bunlardan ibret alanlar ise çok azdır.”
20- “Allah’ü Teâlâ’yı
sevdiğin kadar, herkes seni sever. Allah’ü Teâlâ’dan korktuğun kadar, herkes
senden korkar. Allah’ü Teâlâ’ya kulluk ettiğin miktarda, herkes sana yardımcı
olur.”
21- “Dünyâ sevgisini
terk etmek gâyet zordur. Ama Cennet’e kavuşmak için, dünyâyı terketmek lâzımdır.”
22- “Dünyâ ekin yeri, insanlar da sanki ekindir.
Ölüm, bu ekinleri biçen oraktır. Azrâil (aleyhisselâm- harman sâhibi, mezar da harman yeridir. Cennet
ve Cehennem ise, ekinlerin durumuna göre konulacağı ambar gibidir. İnsanların
da bir kısmı Cennet’e ve bir kısmı da Cehennem’e gideceklerdir.”
23- “En çok sevindiğim
ve sevdiğim şey, Allah’ü Teâlâ’nın bana ihsân ve ikrâm ettiği îmân nîmetidir.
En çok korktuğum şey ise, onun benden gitmesidir.”
24- “Para akrebdir.
Panzehirin yoksa, onu eline alma. Çünkü seni sokar ve öldürür. Paranın
panzehiri, helâl yoldan kazanıp, meşrû yere sarfetmektir.”
25- “Allah’ü Teâlâ’ya
itâat etmek, bir hazîneye benzer. Bu hazinenin anahtarı duâ, anahtarın dişleri
de helâl lokmadır.”
26- “Herkesin kalbinde,
cömertlere karşı muhabbet, cimrilere karşı nefret vardır.”
27- “İnsanlar, fakir
olmaktan korkarak dünyâlık için çalıştıkları kadar, Cehennem’den korkup,
korunmak için çalışsalardı, mutlaka Cennet’e giderlerdi.”
28- “Dünyâda, Allah’ü
Teâlâ’dan en çok korkan kimse, kıyâmet günü insanların en emîni olur.”
29- “İnsanı Allah’ü
Teâlâ’dan uzaklaştıran şeyleri aramakta, kişiler için zillet, âhireti aramakta
ise izzet vardır. Yok olacak şeylerin peşlerinde koşarak zillete düşmek, ebedî
olanı terkedip, kendisini izzete ulaştıracak şeyleri terkedene ne kadar çok
şaşılır.”
30- “Allah’ü Teâlâ’nın
dînine, O’nun kullarına hizmet etmekten zevk duyan bir kimsenin hizmetinde
bulunmaktan, bütün mahlûklar zevk alırlar.”
31- “Kişinin ayağının
sürçmesi, bir kusuru sebebiyledir.”
32- “Allah korkusu,
kalbde yerleşmiş olan bir ağaç gibidir.”
33- “Allah korkusu,
ibâdetin süsüdür.”
34- “Düşünmeden konuşan
pişmân olur. Konuşmadan önce düşünen selâmet bulur.”
35- “Kıyâmet günü
fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve
zenginliğe ne ölçüde şükür edilmiş ise, o hesâb edilecek. Mesele çok fakir veya
çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir.”
36- “Her kimde
bulunursa bulunsun, tevâzu güzeldir, ama zenginlerde bulunursa çok daha güzel
olur. Her kimde bulunursa bulunsun, kibir çirkindir. Ama, fakirlerde bulunursa
çok daha çirkin olur.”
37- “Bir müslümanı
medhedemiyorsan, bâri kötüleme. Faydalı olamıyorsan bâri zararlı olma,
sevindiremiyorsan hiç olmazsa üzme.”
38- “Allah yolunda
yürümek istiyene en zor gelen şey, yabancılarla berâber olmaktır.”
39- “Esas fakirlik,
fakir olmaktan korkmak, esas zenginlik ise, Allah’ü Teâlâ’ya güvenmektir.”
40- “Senden meydana
gelen bir hatâ sebebiyle seni özür dilemeye mecbur eden, berâber olduğunuzda
kendisine müdârâ etmen icâbeden ve kendisine, (Allah’ü Teâlâ’ya duâ ettiğinde
beni de hatırla- demeye ihtiyaç duyduğun
kimse, hakîkî dost olamaz.”
41- “Yâ Rabbî!
Kalbimdeki en tatlı hâl, rahmetinden ümitli olmamdır. Dilimdeki en tatlı hâl,
seni tesbih etmemdir. Bana en tatlı gelen zaman da, dîdârını göreceğim
zamandır.”
42- Bir mümine faydan
dokunmuyorsa bari zararın dokunmasın. Sevindirmen mümkün değilse bari üzme.
43- Kendi nefsini
severken Allah Teâlâ’yı sevdiğini iddia etmek yalandır.
44- Tevekkül üç
derecedir. İlk derecesi şikâyeti terk etmektir. İkincisi taksim olunana razı
olmaktır. Üçüncüsü muhabbettir.
45- İhlâslı kişinin alameti,
süt emen çocuk gibi kendisini övene de sövene de hiç aldırış etmeyip işine,
ibadetine devam etmesidir.
Yahya Bin
Muaz Hz.Lerinden 16 Nasihat
46- Sen üç topluluğun;
cahil olan sofilerin dervişlerin, yağcılık yapan kurraların, gafil âlimlerin
sohbetinden, arkadaşlığından sakın!
47- Şu üç haslet
evliyaullahın sıfatındandır;
a)
Her şeyde Allah’a güvenmektir, Allah’a tevekkül etmektir.
Her işimizde sözümüz, Hasbiyallaahü Ve Nı’mel Vekil “Bana Allah kâfidir o ne
güzel velidir!” olmalı, bu eshabı kiramın sözüdür.
b)
Her şeyden Allah ile müstağni olmaktır.
c)
Her şeyde Allah’a dönmektir, Allah’a müracaat etmektir.
Bir musibet anında: “İnna Lillahi Ve İnna İleyhi Raaciun”
48- Her kim gizlide
Allah’a hainlik yaparsa, Allah onun perdesini açıkta yırtar, paramparça eder.
Senden müminin nasibi üç şey olmalıdır:
a)
Eğer mümine menfaatli olmuyorsan, hiç olmazsa ona zarar
verme,
b)
Eğer sen mümini sevindirmiyorsa, hiç olmazsa onu üzme,
c)
Eğer sen mümini metih etmiyorsan, hiç olmazsa zem etme.
49- Tevbe ettikten
sonra işlenen günah, tevbe etmeden önceki 70 günahtan daha kötüdür.
50- Akıllı kimse
üçtür,
a)
Dünya onu terk etmeden önce, o dünyayı terk eder,
b)
Kabrine girmezden önce kabrini bina eden kimse,
c)
Rabbine kavuşmadan önce Rabbini razı eden kimse.
51- İki musibet
vardır ki; evvelkileri ve ahirkileri, o ikisinden daha feci, daha acı hiçbir
musibet, işitmemişlerdir. Bu iki musibet ölüm anında iner.
a)
Malı toplayandan malının tamamı alınır.
b)
Malı toplayandan, malın tamamı toplayandan sual olunur.
52- Malı ile sana
kibirlenen kimsenin yanında kibirlenmek, tevazudur.
53- Mürit çok yemeye,
çok yemek belasına müptela olduğu zaman, onun üzerine melekler ağlarlar. Her
kim yemek yemeye müptela hırslı kılınır ise çok kimimiz şehvet ateşi ile yanar.
54- Her kim iyice
düşünmeden önce konuşursa, pişmanlığı toplar. Her kim konuşmadan önce iyice
düşünürse selamet bulur.
55- Tevbe-i Nasuh’un
alametleri 3 tür;
a)
Oruç tuttuğundan dolayı az yemek
b)
Gece namazı kıldığından dolayı az uyumak
c)
Cenabı Hakkı zikir ile meşgul olduğundan dolayı az konuşmaktır.
56- Muhabbetin alameti,
sevdiği kimse kendisine iyilik yapmakla muhabbet ziyade olunur.
57- Sevdiği kendisini
azarlamakla muhabbet noksanlaşmaz
58- Dünya hayatı uyku
gibi, ahiret hayatı uyanıklık gibidir,her kim rüyasında ağladığını görürse onun
tefsiri, o kimse uyanıklık halinde gülecektir,sevinecektir.
59- ‘Ey kardeşim, dünya
uykusunda ağla, takı ahiret uyanıklığında cennetlik ve said olunca gülesin.
60- Bir gün İbni MUaz
Hz. Lerine şu ayetten sual olunur: Amennaa Bi Rabbil Alemiyn [Biz âlemlerin
Rabbine iman ettik. Dedi ki: Bir an iman etmek 20 senelik küfrü mahvetmekten
aciz kalmıyor.
61- Allah’ü Teâlâ’yı
sevdiğin kadar mahlûkatta seni sever. Sen Allah’tan korktuğun kadar mahlûkatta
senden korkar. Sen Allah ile meşgul olduğun kadar mahlûkatta senin işin ile
meşgul olur. Her kim ibadet halinde Allah’tan hayâ ederse Allah’ü Teâlâ lütfen
ve keremen hayâ eder.(Onun günahından dolayı ona azap etmez.
62- Bir kimse şu 3 şey
arasını cem etmedikçe hikmet sahibi olamaz.
a)
Zenginlere hased ile değil vaazu nasihat gözüyle
bakmasıdır.
b)
Hanımlara şehvet gözüyle değil şefkat gözüyle bakmasıdır.
c)
Fukaraya kibirlenerek değil Tevazu gözüyle bakmasıdır.
63- "Havf ve reca
imanın iki rüknüdür. Bunlardan birinde belli bir merhale kat'edenin dalalete
düşmesi imkânsızdır. Havf ehli, korkudan kulluk eder. Reca erbabı ise O'na
vuslatı umar. İbadet olmadan havf ve reca sıhhat bulmaz. İbadet de havfsız ve
racasız olmaz."
64- "Baş olma
sevdasının kokusu burnuna gelen kimse felah bulmaz."
65- Allah dostlarının
(evliyaullah- sıfatlarını üç maddede
özetlemişti:
a)
Her hususta Allah'a tam güven,
b)
Her şeyden müstağni olup Allah'a itimad,
c)
Her konuda Allah'a yönelmek.
66- Yahya'nın
anlayışına göre tevbe, bir yaz-boz tahtası değildi. Bir kere tevbe edildikten
sonra işlenen küçük günah (zelle- , tevbeden önce işlenen yetmiş yıllık
günahtan daha çirkindi.
67- Kendisinden hak
yola nasıl sülük ettiğini soran müridlerine şu cevabı vermişti:
68- -"Ahiret,
ibadet ve zühd, akılla ilgilidir. Aklı iyi olmayanın Rabbına kulluğu da iyi
olmaz. Akıllının dünyaya ait talebi, cahilin onu terk edip zahidlik
gösterişlide bulunmasından daha güzeldir. Amele arız olabilecek afetten
haberdar olmayan ondan sakınmasını da bilmez. Ne aradığını bilmeyen bulduğunun
farkında olmaz.
69- Bilesiniz ki, siz
büyük ve önemli bir iş için yaratıldınız. İlim, sadece ilim olsun diye
öğrenilmez. İlimden maksat, onunla yapılacak ameldir. Çünkü alınacak ecir,
ilimle yapılan amele göredir. Sadece ilme değil. Görüyorsunuz ki amel olunmayan
bir ilim insana vebal ve aleyhine bir hüccet olmaktan başka bir işe yaramıyor.
Sakın siz dünya nimet ve lezzetlerini terk ederek ahiret isteği sahih olmayan
ve bu yüzden dünyası ve ukbası perişan olan mürîdlerden olmayın. Neyi
istediğinizi bilerek talepte bulunun!"
70- Vera sahibi olmayan
nasıl zahid olabilir? Sen önce sana ait olmayan (haram- lardan vera gereği
olarak sakın, sonra sana ait olan (helal- dünyalıklardan zühd et; yetecek kadar azıyla
iktifa et!
71- Onun anlayışına
göre zühdün alameti üçtü: Azlık (yani az uyumak ve az konuşmak- , insanlardan
uzaklaşmak ve açlık.
72- Mevt (ölüm- ile fevt (fırsatı kaçırma- arasında şöyle bir ilgi kurardı:
73- "Fevt, mevtten
daha kötüdür. Çünkü fevt, eldeki fırsatı kaçırıp Hakk'tan gafil ve uzak
olmaktır, mevt ise halktan uzaklaşmaktır.
74- Mirastan ve
mizandan korkar, dostlarına şöyle öğüt verirdi: "Sen, ölümü anında mîrası,
haşîr gününde mîzanı kendisini rezil eden kimselerden olmamaya bak!"
75- "Mümin
kardeşin, şu üç hasletle senden nasibini alsın. Ona faydalı olamıyorsan, bari
zararlı olma! Onu sevindirmeye gücün yetmiyorsa hiç olmazsa üzme! Onu övmeye
dilin varmıyorsa bari yerme!"
76- Onun anlayışına
göre arkadaşlık vefa, demekti, dua demekti, müsamaha demekti. Bu yüzden
"kendisine duada beni de unutma", denilmek durumunda kalınan arkadaş
ne kötü arkadaştı. Kendisinden özür dilenilmek zorunda kalınan dost, ne fena
bir dostu. Mudara edilmek, aşağıdan alınmak zorunda kalınan ahbap, ne kötü
ahbaptı.
77- "Hasmın
anlayışlı olması mutluluk alametidir. Fakat benim hasmım hiç anlayışlı
değil."
78- -Nefsini, diye
cevap verirdi. Hakk'ın sevgisi ile halkın sevgisi, halkın korkuşu ile Hakk'ın korkusu
arasında şöyle bir ilgi kurardı:
79- Hakk'ın sana olan
sevgisi senin Hakk'a olan sevgin kadardır. Halkın senden korkusu, senin
Hakk'tan korkun ölçüsündedir. Sen Allah ile meşgul olduğun ölçüde halk da senin
işinle meşgul olur. Kim Allah'ın hizmetinden mesrur olursa, varlıklar da ona
hizmetle mesrur olur. Gözü Allah ile aydın olana bakan bütün gözler,
aydınlanır."
80- Zenginliği,
kazanmada değil, kalpte arardı: "Kazanarak zengin olmak isteyen, fakir
kalmaya devam eder. Zenginliği kalpte arayan ise daima zengindir. İhtiyaçlarını
yaratıklardan görmeye çalışan daima yoksuldur."
81- Gerçek sevgiyi
şöyle tarif ederdi:
82- "Gerçek sevgi,
cefa ile eksilmeyen, iyilikle artmayan sevgidir."
83- Dünya ehlini ve
kazanç meraklılarının anlayacağı dilden konuşur ve onlara: "İbadet san'attır,
dükkânı halvettir. Sermayesi sünnete sarılmaktır. Kazancı ve karı ise
cennettir" derdi.
84- Yahya b. Muaz ömrüm
boyunca üç grup insanla sohbet etmekten sakındım, derdi:
a)
Gafil alimler,
b)
Tabasbus yapan hafızlar,
c)
Cahil sûfiler.
85- Mürşidlerin ve
kamil insanların sözlerinden çok hal ve davranışlarının etkili olacağına
inanır, şöyle konuşurdu: "Şeyhin davranışlarını görerek ibret almayan,
sözlerinden hiç etkilenmez. Gördüğü davranışlardan ibret alan kimsenin ayrıca
nasihate ihtiyacı kalmaz. Fakat ne yazık ki ibret alınacak şey tonlarca olduğu
halde, ibret alanlar dirhem ölçüsünde."
86- Bütün mutasavvıflar
gibi açlık ve az yeme konusunda bağlılarını uyarır, "açlık nurdur, şehvet
ateş, tokluk da odun. Şehvet ateşiyle tokluk odunu bir araya gelince sahibini yakar"
derdi.
87- Hikmeti ve hikmet
ehlinden olmayı üç şarta bağlamıştı:
a)
Zenginlere hased nazarıyla değil, nasihat nazarıyla
bakmak,
b)
Kadınlara şehvet nazarıyla değil, şefkat nazarıyla
bakmak,
c)
Fakirlere kibir nazarıyla değil, tevazu gözüyle bakmak.
88- Kibri müslümana,
özellikle ilim ehli Müslümana yakıştıramaz şöyle söylerdi:-"Ey ehl-i ilim
evleriniz Kayserlerin saraylarına, konaklarınız Kisraların konaklarına,
Şeddad'ın binalarına benzer oldu. Kibriniz Ad kavminin kibrini andırıyor. Siz
bunlara herkesten daha heveskâr görünüyorsunuz! Acaba niye?"
89- Dünyayı viraneye,
ahireti mamureye benzetirdi: "Dünya viranedir, fakat dünyayı mamur etmeye
çalışanların kalbi ondan daha harabdır. Ahiret, mamuredir, fakat ahiretini
mamur etmeye çalışan kimselerin kalbi, ahiretten daha mamurdur."
90- "İbn Muaz,
kardeşlerin birbirlerinin kusurlarını düzeltmek üzere ikazı, kardeşliğin zarurî
bir sonucu olarak görürdü: "Gerçek kardeş, sana kusurlarını bildiren,
gerçek dost seni günaha düşmekten sakındırandır" derdi.
91- Dünyadan ve dünya
sevgisinden sakındırmasının sebebi, günaha düşmeyi önlemekti. "Ben size
dünyayı büsbütün terk edin demiyorum, ama günahları terk edin, diyorum. Çünkü
dünyayı terk etmek bir fazilettir, ama günahları terk etmek bir farizadır.
Aslında dünya şeytanın sunduğu bir şaraptır. Ondan sarhoş olan ölüm kışlasında
pişmanlıkla uyanıncaya kadar ayılmaz" derdi.
92- Tasavvufun engin
müsamaha anlayışını kendi noktasından şöyle ifade ederdi: "Eğer cehennemde
tasarruf yetkisini bana verseler hiçbir aşıkı yakmam. Çünkü aşk ateşi, aşıkı
zaten yüz kere yakmıştır. Hakk Teala'nın keremi, cehennemi yaratmasında cenneti
yaratmasından daha barizdir. Çünkü cehennem olmasaydı bir tek kişi bile taat
ehlinden olmazdı." İman üç şeyle kemale erer, derdi: Havf, reca ve
muhabbet. Havf günahı terketmeyi, dolayısıyla cehennemden kurtuluşu sağlar.
Reca, taata yönelmeyi, dolayısıyla cennete kavuşmayı temin eder. Muhabbet ise
insanı sıkıntılara tahammüle alıştırır, bu tahammül ve sabır ise Hakk'ın
rızasını kazandırır. Bu yüzden Hakk Teala'ya iştiyak ve muhabbetin alameti gam
ve üzüntülerde bile rahat ve huzur bularak hayatı sevmektir.
93- Ona göre tevekkül,
Allah'ın vekâletine razı olmak, zenginlik, Allah'la emniyette olmak, dervişlik
de Allah'a dayanıp onun dışındaki bütün her şeyden müstağni olmaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder