Çoban Kazandı, Hem de Ne Kazandı
Çoban Kazandı, Hem de Ne Kazandı
Âlimin bir tanesi oturuyor. Etrafında talebeleri varken ufuklara
doğru bakıyor.
“-Aah, ah!” diyor:
“-Çoban kazandı, hem de ne kazandı!” diye.
Sonra talebeleri artık dayanamıyor. Hocam sizin bu halinizin
hikmeti nedir?
“-Çoban kazandı, hem de ne kazandı!” diyerek neyi kastediyorsunuz?
Gelin size bunu anlatayım diyor.
Bir zamanlar ben ilim için yola çıktığım zaman yolda bir tüccara
rastladım. Yol arkadaşlığı yaptık, gideceğimiz yere kadar beraber yürüme kararı
aldık. Sonra yolda yürürken bir de çobana rastladık. Sonra o da bize eşlik etti.
Yolda yürüdük.
“-Siz ne için yola çıkıyorsunuz?”
Ben:
“-İlim için!”.
Tüccar:
“Mal için!”:
“-Ben de belki birinin koyununu, kuzusunu bulurum da
onları gütmek suretiyle onunla maişetimi tedarik ederim!”
Yola çıkıyorlar. Tabi namaz vakti geliyor. Bir ikindi namazı
vakti. Bir köşeye oturuyorlar. Namaz kılınacak. Tabi dinimizce kimin namaz
kıldırması gerekiyor? Âlimin.
Âlim geçiyor imamlık yapıyor.
“-Allahu ekber!” diyor, namaza başlıyor.
“-Esselamu aleykum verahmetullah” diyerek namazı bitiriyor.
Sonra dua edilecek çoban söze atılıyor. Sen âlimsin, sen ise
tüccar ben ise bir garip çoban. Gelin beraber dua edelim. Herkes gönlünden
geçen duayı yapsın herkes de âmin desin! Olur da icabet saatine denk geliriz de
birimizin duası kabul olur. Yüce rabbimizin huzuruna bu makbuliyetle çıkarız
şeklinde görüşünü belli eder.
Tabi âlim insan bunu çok makul görür. Madem öyle dua edelim der.
Âlim elini açar semaya.
”-Ey rabbim bana şöyle havadar bir yerde bana bir ilim
meclisi lütfet, bir medrese lütfet ve içini de tıka basa talebe lütfet öyle ki
ben onlara ilim öğreteyim!”.
Âlim âmin der, Çoban âmin der, tüccar âmin der.
Sıra gelir tüccara. Tüccar da ellerini açar semaya:
“-Ey rabbim! Sen bana öyle mal mülk ver ki depolar bunu
alamasın ve ben bunları senin yolunda infak edeyim!” deyince;
Tüccar âmin der, çoban âmin der, âlim âmin der.
Sıra çobana gelir. Çoban gözlerini yumar ellerini açar:
“Ey rabbim! Vallahi ben rab olarak senden razıyım, ben ilâh
olarak senden razıyım. Bugüne kadar beni hiç rızıksız bırakmadın, hiç azıksız
bırakmadın. Ben nasıl rab olarak senden razıysam sen de kul olarak benden razı
ol. Ben sadece ve sadece senden bunu istiyorum!” deyince;
Âlim âmin der, tüccar âmin der, çoban boynu bükük âmin der.
Aradan yıllar geçer. Bu menkıbeyi anlatan âlim der ki:
“Görüyorsunuz, Allah’ü Teâlâ duamı kabul etti. Şöyle havadar
bir yerde sizin gibi talebelerim oldu ve tıka basa talebe doldu bu medreseye. Duydum
ki o tüccarın da malı mülkü çoğalmış, depolar alamamış onun da duası kabul
olmuş. Dedim ki gerçekten eğer biz duanın icabete layık olduğu zamana denk
geldiysek şayet, o çobanın da duası makbul oldu ve diyorum ki:”
“Çoban kazandı! Hem de ne kazandı! Çünkü Allah’ü Teâlâ’nın
rızasından üstün hiçbir şey yok! Olamaz da…”.
Yorumlar
Yorum Gönder