Yaşamın Anlamıyla İlgili Üç Soru!
Yaşamın Anlamıyla İlgili Üç Soru!
Yazar Özgür ŞAHİN
Yaşamak için hava, su ve gıda üçlüsüne muhtacız. Bu evrensel
kanun doğru ama eksik! Çünkü yaşamak için bu temel üçlü kadar anlama da
ihtiyacımız var. Araştırmalar yaşamın anlamını bulmuş kişilerin daha mutlu bir
ömür sürdüklerini gösteriyor. İşte Doğan Cüceloğlu’ndan, insanın anlam
arayışına dair doyurucu bir yazı…
İlk soru
İnsanın yaşamının anlamlı olması niçin önemli… Çünkü anlam
insanın en temel gereksinmesi. Victor Frankel Avusturyalı bir Yahudi
psikiyatrist ve temerküz kamplarında eşini ve çocuklarını kaybediyor. Kendisi
kamplarda en kötü şartlar altında sefil, aç, pislik içinde sürünüyor; bedensel
ve psikolojik işkence her gün var. Anılarını ve düşüncelerini “İnsanın Anlam
Arayışı” adlı kitapta topladı. Bedenen kuvvetli olan değil, manen kuvvetli
olanların hastalıklara dayanabildiğini gözlüyor o kamplarda.
Çocuk büyütmek ne kadar meşakkatli bir iştir. Yaşamın en zor, en
sorumluluk isteyen, en yorucu işidir. Ama çocuğu olmayan çok insan nice
zahmetlere girerek o meşakkatli işe soyunur, ana baba olmaya çalışır. Niçin
Çünkü anne ve baba olmanın bir anlamı vardır.
Bir arkadaşım, “Annem değişik hastalıklarla mücadele edip
duruyordu, sanki ölmeyi bekliyordu, mutsuzdu. Ben çocuk doğurunca torununa
bakmaya başladı, o hasta kadın gençleşti, dinçleşti, turp gibi oldu, hiçbir
şeyi kalmadı; şimdi çok mutlu!” dedi.
Yaşamını anlamlı bulanlar mutlu oluyor ve mutlu insanlar
ortalama olarak daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyorlar. Bu araştırmalarda
ortaya çıkmış bir olgu.
(Yaşamın anlamı)
İkinci soru
İnsan anlam verme sistemini nasıl inşa eder?
Doğuştan altı saat sonra anlam verme sisteminin inşası başlıyor.
İlk duygusal bellek hipokampusta yer alıyor. Çocuk, “Güvende miyim?”
“Seviliyor muyum?” sorularına yanıt arıyor. Ve yanıtları buluyor. Bulduğu
yanıtlara göre anlam verme sistemini inşa ediyor. Anlam verme sistemi aşağıdaki
yetişme ortamlarının birinde gelişir.
1- Umursamaz ortam:
Bu ortam çocuğun ve çocuğun gereksinmelerinin farkında bile
değildir. Çocuk bir ot gibi tesadüflere bağlı olarak ya ayakta kalır ya da
ezilir, çiğnenir. Kafası karışık, etrafta gördüğü en baskın kişilerin anlam
verme sistemini taklit ederek büyür.
2- Kalıplayan korku kültürü ortamı:
Çocuğu yetiştirenler çocuğa sürekli şu mesajı verirler “Her
şeyin doğrusunu ben bilirim “Sen kimsin” “Neye, niçin, nasıl inanmalısın”
“Amaçların ne olmalı, neyi niçin isteyeceksin ve nasıl elde edeceksin Kısacası,
“Nasıl ve niçin yaşayacaksın” sorularının cevabını sen aramayacaksın, ben sana
öğreteceğim. Benden farklı düşünmeyeceksin, sana öğrettiklerimi sorgulamayacaksın.
İnanman ve itaat etmen gerekir. Bizim gibi olursan seni severiz ve
ödüllendiririz, bizim gibi olmazsan seni sevmeyiz ve şiddetle cezalandırırız.
Yalnız ve çaresiz kalırsın.
3- Geliştiren saygı kültürü ortamı:
Çocuğu yetiştirenler çocuğa sürekli şu mesajı verirler Sen
muhteşem bir potansiyelsin gözlem yaparak, soru sorarak, deneyerek yaşamı
öğrenebilecek ve kendi anlam verme sistemini geliştirebilecek gücün var. Bu
gücün var olduğuna inanıyorum; sen de kendine inan. Ben sana sürekli yardımcı
olacağım, koçluk yapacağım, soruların olunca birlikte cevaplarını
araştıracağız, ama anlam verme sistemini sen inşa edeceksin. Senin için en
iyisini ancak sen kendin inşa edebilirsin.
Üçüncü ortamda yetişenler birey olma olanağı ve özgürlüğüne
sahip olurlar. Bu üç ortamdan en zararlısı umursamaz ortamdır.
Üçüncü soru
Anlam verme sistemlerinin türleri var mı?
Evet, var. Birçok yönlerden anlam verme sistemleri
farklılaşabilir, ama ilişkiler yönünden üç farklı anlam verme sistemi
tanımlayacağım.
a- Sen bilinci: Ben bilmem sen bilirsin, ben
yokum sen varsın anlayışı. Mazlum kişi.
b- Ben bilinci: Ben bilirim sen bilmezsin; ben
varım sen yoksun anlayışı. Zalim kişi.
c- Biz bilinci: Hem ben hem sen biliriz; hem
ben hem sen, biz varız. Saygılı kişi.
Yaşamın anlamının oluşması konusunda ayrıntılı irdeleme Korku
Kültürü kitabımda mevcut.
Yazan: Doğan Cüceloğlu
Kaynak: httpwww.kendinigelistir.com
Yorumlar
Yorum Gönder