Osmanlı Neden Muhteşemdi?
Osmanlı Neden
Muhteşemdi?
Değerli dostlar Osmanlı’nın büyük olmasının en büyük
nedenlerinden biri çocuklarını ahlâklı, edepli ve saygılı yetiştirmesidir.
Osmanlı çocuğu büyüklerine saygılı, helâl ve harama dikkat eden, namusuna
hassas idi. Bir gencin namusuna gelen ufak bir leke o genç için ölümünden beter
idi. Toplumda oto kontrol sistemi hâkimdi. Bir genç kendisini tanıyanların
yanında yanlışlık yapamazdı. Diğer insanları da kendi büyükleri gibi sayar ve
severdi. Osmanlı büyükleri yanlış yapan genci kendi çocukları gibi terbiye eder
ailesiyle temasa geçerek senin çocuğun şu yanlışı yaptı. Çocuğunun terbiyesini
yap! Böyle giderse bizim çocuklarımızın ahlâkı da bozulacak derlerdi. Oto
kontrol sayesinde herkes kendine çeki düzen verirdi.
Osmanlı hanımı evinin erkeğini işe
uğurlarken;
-“Efendi sen çalışmaya gidiyorsun. Rabbim sana
helâlinden bereketli bol rızık versin! Kazanamazsan evime ekmek parası
getiremiyorum diye sakın üzülme! Nasip ezelden takdir edilmiştir. Getiremezsen
canın sağ olsun! Ben aç, açık, durur sabrederim. Yerine göre biz otla, ağaç
kabuğuyla da besleniriz. Fakat haram getirirsen Cehennem ateşine dayanamayız.
Hem de çocuklarımızı haramla besleyerek onları zehirlemiş oluruz.”
Diyerek eşini uğurlar akşam eşini tatlı dil güler
yüzle kapıda karşılar ona saygıda en ufak bir kusur etmezmiş.
Çiftçinin biri bir gün sabah erkenden çifte gitmiş.
Biraz sonra geri gelmiş. Hanımı
-Efendi, efendi… Neden çabuk geldin? Demiş.
Çiftçi;
-Hanım biraz yağmur çiseledi. Az da olsa tarla çamur
oldu. Öküzler sınırdan dönerken karşı tarlaya geçiyor. Ayaklarıyla başkalarının
toprağını bizim tarlaya getiriyor!” Demiş. Hanımı da;
-Allah razı olsun efendi ne iyi etmişsin. Üzülme
yarın hava güzel olur da çiftimizi süreriz! Demiş.
Rahmetli babam anlatırdı: [Babam 1328 miladi 1912
doğumlu; askerliğini 1932 yılında bir yüzbaşının yanında emir eri olarak
yapmış.]
Yüzbaşısının genç ve dünyalar güzeli bir hanımı
vardır. Bu Hanım Bir Osmanlı subayının kızı tam bir ehli takvadır. Babama
dermiş ki:
-Evlâdım Mehmet, kümesin önünde bir yumurta bulsan
sakın onu eve getirme. Belki komşunun tavuğu yumurtlamıştır. Haramlardan uzak dur! Haram Cehennem ateşi
demektir. Biz Cehennem ateşine dayanamayız.
Yediği her lokmayı haram korkusundan titreyerek
yiyen bir hanımdır. Babama o kadar güzel dersler vermiş o kadar güzel örnek
olmuştur ki… Babam okuma yazması olmadığı halde değme hocalara taş çıkartacak
kadar bilgi, görgü ve takva sahibi olmuştur. Allah’ü teâlâ, o hanımannemizden
razı olsun. Muhtemelen hayatta değildir. Öldüyse ruhu şad; mekânı cennet olsun!
Babam aldığı takva derslerini harfi harfine bize de anlatırdı. O hanımanne
ailemizin koruyucu meleği idi. Sürekli onun kıssaları ile büyüdük,
çocuklarımıza ve başkalarına da anlattık. O güzel örnek davranışları yüzlerce
binlerce kişi paylaştı. Allah’ü teâlâ ebedi razı olsun.
Rahmetli Yavuz Sultan Selim hazretleri ordusu
ile Mısır’a giderken iki üç gün boyunca ordu bağlık bahçelik bir alandan geçer.
Kudretli padişah elma canım istiyor diyerek tüm askerin çantalarını arattırır.
Bir elma bile bulamaz.
-“Eğer bir elma çıksaydı. Seferden vazgeçerdim.
Çünkü hırsızlık yapan asker savaş kazanmaz!” Der.
Abdullah ibni Mübarek buyuruyor ki:
-“Şüpheli olan bir kuruşu sahibine geri vermeyi, bin
lira sadaka vermekten daha çok severim.”
Sehl bin Abdullah Tüsteri buyuruyor ki:
-“Haram yiyenlerin yedi azası, istese de, istemese
de günah işler. Helal yiyenlerin azası, ibadet eder. Hayır, işlemesi kolay ve
tatlı gelir.”
-“En güzel rızk, helale, harama dikkat edilerek alın
teri ile kazanılandır. [Nesai] Çalışıp kazanmak her Müslümana farzdır.
[Taberani]
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını
ezelde takdir etmiştir. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin
sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez.
Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip
bitirmeden ölmez. İnsan rızkını aradığı gibi rızık da insanı arar bulur. Bu
konudaki âyet-i kerimelerden birkaçının meali şöyle:
“Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de,
onların da rızkını Allah verir.” [Ankebut 60]
“Rabbin, rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır.” [İsra 30]
-“Allah’ın kimine çok, kimine az rızık verdiğini çok
kimse bilmez.” Sebe’36
-“Allah’tan korkana ummadığı yerden rızık gelir.”
Talak 2,3
Sevgili Peygamberimiz iki cihan güneşi Muhammed
Mustafa (Sallallahü Aleyhi Vesselâm)
-“Allah’tan korkun, istediğiniz şeylere kavuşmak
için, iyi sebeplere yapışın. Kötü sebeplere yanaşmayın! Hiç kimse, takdir
edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez.” [Hâkim] buyuruyor.
Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır,
rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Umulmayan
yerden rızıklar gelir. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de
sevap kazanır. Eğer, rızkını haramlardan ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o
belli rızka kavuşur. Fakat bu rızık ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına
kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.
Ama şimdikiler ne diyor?
-“Haram
helal ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım.”
Hikmet
ehl-i zatlar ne güzel demiş:
-“Eğri
ok hedef vurmaz!” Elbette haram yiyenler oku eğip büküyorlar. Ok da hedef
vurmuyor. Hedefi dünyada da ahirette de şaşırıyor.
Osmanlı’nın
amacı sömürmek değil, dini İslâm’ı Mübin’i yaymaktı. Çünkü
Herkesin Cennet’e
gitmesini istiyordu. Eğer yapılan fetihler sömürü amaçlı olsaydı bugün Osmanlı
coğrafyasında Türk’ten başka millet bulunmaz, Türkçe’den başka dil
konuşulmazdı.
Değerli dostlar Osmanlı pek azı sayılan bu
sebeplerden dolayı büyük ve muhteşemdi. Hoçça kalın, dostça kalın, Allah’ü Teâlâ’ya
emanet olun!
Yaşar
AKKAŞ
Yasal
Uyarı:
“Bu eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.”
Yorumlar
Yorum Gönder