Allah’ım! Beni Bana Bırakma!
Allah’ım! Beni Bana Bırakma!
‘Allah’ım! beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma,’
‘Ömür, bu
gündür,’ dedim.
‘Gün mü’ dedim, ‘o, upuzun bir ömürdür.’
‘Bir cümleyle açar mısın’’ dedi.
‘Bir cümleyle,’ dedim, ‘bir gün, Allah için yaşanmışsa
eğer, işte o gün, Allah için yaşanmamış bir ömürden bile daha uzundur, daha
değerlidir.’
Hz. Ali’nin sözünü hatırlamanın tam sırası:
‘Bir insanın öldükten sonra cennete girmesine hayret
etmem. Benim asıl hayret ettiğim şey; o insanın dünyadayken de cennet gibi bir
hayat yaşamasıdır.’ Büyük insanın işaret ettiği şey, son derece yüksek bir iman
nimetine erişmek olsa gerek. Çünkü, hidayet ruhun cennetidir. Rabbim, hepimize
bu güzel iman yolunu ve nimetini nasip eylesin...
Bediüzzaman’ın Mesnevi’sinde geçen bir cümle yıllardır
aklımdan çıkmaz:
‘Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok
harika hakikatler gizleniyor.’ Yahya Kemal de aynı dertten mustarip; ‘ülfet
belâlı şey,’ diyor şairimiz. Hem de ne belâ... Dünyada da, ahirette de baş
belâsı, püsküllü belâ...
ALIŞTIĞIMIZ bir şey olunca yaşamak, hayat denen o
büyük mucize, basitleşiyor âdeta. Bir sabun köpüğü gibi sönüyor, elimizden
kayıp gidiyor. Nasıl bir şefkatle ve merhametle beslenip büyütüldüğümüz
unutulunca böyle oluyor. En büyük nimet bile küçülüyor. Allah akla gelmeyince,
her şey O’nun bize bir nimeti, bir ikramıdır diye bakılmayınca, sıradanlaşıyor
ne varsa. Bir değil, milyar değil, 100 trilyon hücreden ibaret olan insan
vücudundaki, o ilâhi sistemi bir düşünelim. Sadece tek bir insanın vücudunda
yürütülen bu faaliyetler bile, akılları durduracak kadar harika değil midir’
Yüz trilyon hücremizin diliyle Rabbimize hamd ederiz...
Evet, hayatı bu kadar hikmetli ve harika bir şekilde
yaratan Allah (c.c.), bu hayatın her ânı için her şeyden evvel ismiyle,
sıfatıyla anılmaya lâyıktır. Rahmetli Cahit Zarifoğlu bir şiirinde bunu ne
güzel ifade eder:
“Önce besmele, en güzel kelime.
Allah’ım!
Yol boyunca bırakma elimi;
Düşerim sonra…
Allah’ım!
Niçin halk ettinse beni?
Kalbime söyle!
İyice engellerden arınsın yolum!
Allah’ım!
Nasıl pırıl pırılsa güzelse sevdiğin kulların?
Öyle güzel kıl beni.
Allah’ım!
O güzeller güzeli;
Hangi iyilik diledi senden?
Dilerim ben de öylelerini…
Allah’ım!
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem;
Hangi şerlerden sığındıysa sana?
Upuzak tut benden de onları…
Allah’ım!
Yol boyunca, tarih boyunca;
Başıboş bırakma bizi…
Hz. Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem her daim,
‘Hayretimi artır, Yârabbi!’ duasına bütün hücre ve zerrelerimle ‘âmin’ diyorum.
Allah’ım! hayretimizle beraber imanımızı da artır. Âmin.
İMANIN önemine işaret eden tarihî bir öykü ile
yazımıza devam edelim:
Fatih Sultan Mehmet, bir gün Kur'an okurken şu âyetin
mânâsına takılmış:
‘Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine
indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman(da sebat) edin!’
(Nisa,136) Fatih:
‘Âyet, zaten iman edenlere sesleniyor. Ardından tekrar
imanı emretmesi acaba neden’’diye düşünmüş.
Âlimlerle sohbeti esnasında konuyu kendileriyle
paylaşmış. ‘Ne düşünüyorsunuz’’ diye sormuş.
Âlimlerin arasından Akşemseddin, ‘Sultanım,’ demiş.
‘Dışardan gelen seslere kulak verin, cevabınızı alın.’
Dışarıdan o sırada mehteranın kös sesleri geliyormuş.
Fatih,
‘Efendim, biraz açar mısınız’’ demiş. Bunun üzerine
Akşemseddin şöyle izah etmiş:
‘Sultanım,
mehteranın davullarından ‘düm, düm’ sesleri geliyor.
‘Düm’ kelimesi
sizin de bildiğiniz gibi Arapça’da ‘devam et’ anlamına geliyor. Âyetin de
mânâsı bu olsa gerektir. Bu âyet, ‘Ey iman edenler! Allah’a, Peygambere, Kitaba
olan imanınızda her daim devam edin!’ mesajı vermektedir.’
İnsanın elbisesi eskidiği gibi, imanı da eskiyebilir.
Elbise gibi, imanı da yenilemek gerekir. Öte yandan, âyetin yorumunda şöyle bir
incelik de düşünülebilir:
‘Ey iman edenler! İmanınızı kontrol ediniz. ‘Allah’a
inandım’ diyor, ama O’na itaat etmiyorsanız, ‘Peygambere inandım’ diyor, ama
onun yolundan gitmiyorsanız, ‘Kitaba inandım’ diyor, ama Kitaba göre
yaşamıyorsanız, gelin imanınızı kontrol edin. Belki tam inanmadınız,
inandığınızı sandınız. Zira Allah’a iman, O’na itaati gerektirir. Peygambere
iman, O’nu rehber kabul etmeyi icap ettirir. Kitaba iman, Kitaba göre bir
hayatı netice vermelidir.’
Kışın geleceğine inanan insanlar, yazın sıcak
günlerinde, odun ve kömür telâşına başlarlar. Çünkü sıcak günlerden sonra,
soğuk günlerin geleceğine tereddütsüz inanmaktadırlar. Benzeri bir şekilde,
âhiretin geleceğine inanan biri, elbette ve elbette oraya hazırlık yapar. Orada
işine yarayacak şeylerle ömrünü değerlendirir. Demek ki, gerçek anlamda iman
etmek ayrı bir olay, kendini ‘iman etti zannetmek’ daha ayrı bir olaydır.
ALLAH’IM! Sana karşı günah işleyenlere bile ne kadar
bağışlayıcı ve lâtifsin. Seni arayana ne kadar yakınsın; sana el açıp yalvarana
ne kadar müşfiksin. Ümidi sende olanlara ne kadar iyisin, merhametlisin. Kim,
senden yardım istemiş de reddedilmiştir. Kim, sana sığınmış da ihanete
uğramıştır. Kim, sana yaklaşmış da sen ondan uzak durmuşsundur. Kim, sana
kaçmış, sığınmış da sen onu kapından kovmuşsundur!..
Rabbim her şey senindir. Yaratan sensin ve hüküm
senindir. İsimlerinde gizlenenler ile ve nurunu örten perdeler ile bu huzursuz
ruhu, bu ıstıraplı yüreği bağışla.
Allah’ım! bütün alçaklıklardan korunmak için sana
sığınırız; senden başka bütün korkulardan; senden başka bütün
yoksulluklardan...
Allah’ım! yüzümüzü senden başka kimseye çevirmeyiz,
secde ettirmeyiz. Öyleyse ellerimizin de senden başka bir şeye uzanmasını
engelle ne olur!
Senden başka ilâh yoktur. Doğrusu ben de nefsine
zulmeden zalimlerdendim. Ama şükürler olsun Allah’ıma, âlemlerin Rabbine.
‘Allah’ım! beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma,’
Selim Gündüzalp
Yorumlar
Yorum Gönder