Sende Çocuk, Bende Kuyruk Acısı Oldukça Dost Olamayız
Sende Çocuk, Bende Kuyruk
Acısı Oldukça Dost Olamayız
Eski zamanda bir beldede
fakir bir adam varmış. O kadar fakirmiş ki köyün çobanı bile ondan zenginmiş. Bir
gün dağda oduna giderken sıcaktan bunalmış vaziyette ağzını ayırmış sanki “Su! Su!”
Diye bağıran bir yılan görmüş. Adamcağız kendi kendine yılanı sulaması lâzım
geldiğini düşünmüş. Araya araya bir miktar su bularak yılanın üzerine dökmüş. Yılan
da hakikaten susuzluktan yanmakta olduğundan adamın döktüğü suyu büyük bir
zevkle yalamaya başlamış ve adamdan memnun olduğunu belirten bir tavırla oradan
çekilip gitmiş.
Birkaç gün sonra, adam
yine ormana gittiğinde yılanı görmüş, yılan da adamı görünce boynunu bir tarafa
kıvırarak:
— Ne yapayım ben? Der gibi
çekip gitmiş...
Fakat adam dağdaki işini
bitirip de evine dönerken yine yılanla karşılaşmış. Fakat bu sefer yılanın
ağzında bir altın varmış, adamı görünce oraya, adamın geçeceği yola bırakıp
çekip gitmiş. Adam da altını alarak eve gelmiş, ikinci gün yılandan memnun
olduğu için sevinçle bir kaba süt doldurarak yılanı gördüğü yere varmış ki
yılan yine ağzında bir altınla adamı bekliyor. Adam sütü bir yere bırakmış
yılan da hemen ağzındaki altını bırakarak süde koşmuş. Adam da altını alarak
geri dönmüş ve arkadaşlık başlamış. Yani adamdan süt, yılandan altın...
Derken adam zengin olup
hacca gitmeye karar vermiş, oğluna da meseleyi uzun uzun anlatarak hergün bir
şişe süt götürüp altım almasını söylemiş.
Adam hacca gittikten sonra
çocuk, bir gün sütü götürmüş altını almış, ikinci gün, ben demiş her gün süt
getireceğime yılanı takip eder altının yerini öğrenir onu öldürürüm. Ondan
sonra da altınların tamamını alır yılana süt getirmekten kurtulurum, demiş. Hakikaten
ikinci gün sütü getirip altını aldıktan sonra, gitmeyip yılanı beklemiş, yılan
sütü içip giderken de yılanı sessizce takip etmeye başlamış. Yılan tam deliğine
başını sokmuş, kuyruğunu da çekeceği zaman çocuk elindeki balta ile yılanın
kuyruğunu kesmiş. Fakat yılan can havliyle çıkarak Çocuğu sokup öldürmüş ve
deliğine geri girmiş ama ölmemiş.
Adam haccdan gelip durumu
öğrenmiş ama yine de yılana minnettar olduğu için süt götürmeyi ihmal etmemiş. Bir
gün sütü götürdüğünde yılana:
— Kabahat bizim çocukta, ben
sana süt getirmeye devam edeyim, sen de bana altın getirmeye devam et! Dediğinde
yılan getirilen sütü içip lisanı haliyle şöyle demiş
— Arkadaş, bu zamana kadar
böyle devam ettik. Fakat bende kuyruk, sende de çocuk acısı olduğu müddetçe biz
dost olamayız. En iyisi sen rızkını, ben de rızkımı başka yerden arayalım, deyip
çekip gitmiş.
İşte meşhur darb-ı mesel
böyle vuku bulmuş. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder