Meğer Ben Ne Enayiymişim!
Meğer Ben Ne Enayiymişim!
Sn. Milletvekilleri okusun, örnek alsın! Merhum Hasan Celal Güzel diyor ki:
Efendim, artık 68 yaşında, su
katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi'
olduğumu itiraf ediyorum.
Bana küçük yaşımdan itibaren
'beytülmal’ ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz,
yemeyen domuz!' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek
gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım.
Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar'
adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!'
şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan
kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan
kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar
gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım.
Çocuklarım devlet malına ellerini
dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa
dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat
daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri
esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba
tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset
hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde
ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı
yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken birkaç zarurî toplantı dışında
Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi
ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok
beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır
şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki
ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya
reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst
yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz
plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin
girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle
anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk
edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda
getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi;
YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan
Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alın
teriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini,
nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse...
ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime
rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu
haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili
maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme
yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş
aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!.
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ
kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin
anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'.
Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın
bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç
yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı
okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik
öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allah’ıma hamd ediyorum.
Hasan Celal Güzel (Eski Başbakanlık
müsteşarı, Eski milli eğitim bakanı)
Yorumlar
Yorum Gönder