Adalet Mülk'ün Temelidir


Adalet Mülk'ün Temelidir


Zamanın birinde bir çoban varmış. Emanet koyunları güdermiş. Gel zaman git zaman, her gün sürünün içinden bir koyun eksilir olmuş.
2 tane de davar köpeği varmış. Fakat ne havlama ne başka bir tepki. Çoban mahcup düşüyor tabi. Emanet aldığı hayvanların sahiplerine. İzah da edemiyor. Önüne de geçemiyor olayın.
Bir gün niyet etmiş, uyumayacağım diye.
“- Uyur gibi yapacağım bu köpekler ne yapıyor? Göreyim”…
Gece olmuş, sırtını ağaca yaslayıp, gözlerini kapamış. Bir zaman sonra köpekler yaklaşmışlar; birisi hafifçe burnunu koklamış çobanın, diğeri burnuyla çobanın ayaklarına dokunmuş hafiften. Bakmışlar ses soluk yok. Sanmışlar ki çoban uyudu… Koştur koştur karşıki dağa gitmişler.
Kurtlarla çakallarla birleşmişler. Oynaşıp eğlenmişler. Sonra da birlikte sürünün içine dalmışlar. En semizinden 1 tane koyun seçip, çekmişler kenara. Kurtlar parçalamış koyunu. Köpekler yalaka yalaka, kenarda durmuşlar.
Kurtlar yiyip, yol almışlar… Çoban bütün olayı seyretmiş, hayretler içinde kalmış.
Sabah olmuş kendi bulunduğu köyün bağlı olduğu kasabanın en büyük sokağında bir ağaç bulmuş, asmış 2 tane urgan, bağlamış 2 köpeğini birdenasarak boğmuş…
Tabi bu olay, bütün kasabalarda, sonra vilayette sonra da, taa sultanın bulunduğu payitahta kadar ulaşmış. Haber ulaşınca o zamanlar televizyon yok, radyo yok başka bir eğlencelik de yok. İnsanlar bu tür vakaları dinlemeyi çok severlermiş. Özellikle de sultanlar severmiş.
Demiş ki;
“- Getirin bakalım şu çobanı da, bu işin hikmeti nedir bize bir anlatıversin.”
Çağırmışlar çobanı, çoban gitmiş, sırtında kepenek.

-Buyurun sultanım” demiş.

“-Anlat bakalım. Köpeklerini niye boğdun çoban efendi?”

“- Efendim, emrinizdir anlatırım ama bir şartım var”, demiş.

“- Söyle şartını.”

“- Duydum ordunuz seferdeymiş, uzun zaman olmuş, müsaadeniz olursa şartım; beni o ordunun başına başkumandan yapmanız.”

Başmış kahkahayı sultan, demiş ki;

-Yahu onca gözdem var, onca komutanım var, ben seni nasıl göndereyim de başkumandan yapayım?

-E sultanım demiş, madem yapmayacaksınız ben müsaadenizi isteyeyim.

Sonra sultan içinden düşünmüş demiş ki:
“- Benim komutanlarım işini bilir, en fazla iki alay konusu olur sonra gelir sözünü de tutmak zorunda kalır bu işin sırrını anlatır bana.”

“- Tamam demiş” ya, “tamam. Hadi seni gönderdim; seferdeki ordumun başkumandanı sensin çoban efendi.”

Çoban çıkmış yola, gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Bir zaman sonra, bir ulak, kan ter içerisinde gelmiş.

-Efendim, başkomutan olarak gönderdiğiniz çoban, bütün komutanlarınızı, bütün gözdelerinizi ağaçlara urganlar bağlayıp boğdurdu…!!!

Sultan şaşkınlık içinde;

“- Sen ne dersin?”

“- Evet, efendim, hepsini boğdurdu. Biz de anlam veremedik! Emirdir dedik, başkumandanın emrini yerine getirdik.”

Sultan o kadar hiddetlenmiş, o kadar hiddetlenmiş ki ;

“- Hemen bir ordu hazırlayın. İvedi gidin, o çobanın başını getirin bana!”

Tam ordu hazırlanırken, arkadan bir ulak daha gelmiş. Gülerek, sevinç içinde ama kan ter içinde.

“- Sultanım, demiş. Müjdeler olsun, ordumuz zafer kazandı! Şu anda dönüş yolundalar. Ganimetler toprak her şey bizimdir, müjde olsun!”

Sultan demiş ki;

“- Ben böyle bir müjdeyi de istemiyorum! Onu şehrin girişinde tutun, başını vurun, başını bana getirin.”
Çoban ordunun başında şehrin girişine yaklaşmış, mutlu. Tabii sultanın adamları yakalamışlar. Başını vuracaklar, çekilmiş kılıçlar.

Demiş ki çoban;

“- Başım bundan sonra zaten vurulacak, anladım.”

“- Ama!’’

“-Sultana selam söyleyin. Bir mesele vardı, ben sözümü tutmuş olayım, o da merakını gidermiş olsun. Şu işin hikmetini anlatacağım, sonra da başımı vursun. Başımız yoluna feda…”

Gitmişler, sultanım demişler; durum böyle böyle. Bir olay varmış anlatacak, hikmetinden bahsedecek, sonra vursun sultanımız başımızı, diyor.

“Çağırın,” demiş.

Gelmiş çoban, inmiş.

“- Efendim, bu işin hikmeti şudur: Ben bir çobanım.

Gittim, bir gece uyur numarası yaptım. O vakte kadar… Köpekler hiç havlamazdı ve her gün sürümden bir koyun eksilirdi. Kurtlar vardı. Baktım ki benim köpeklerim çakallarla, kurtlarla bir olup beni satarmış! Gelip her gün sürümdeki emanetlerimden bir tane eksiltirmiş. Onu görünce dehşete düştüm!”


Dedim ki:

“- Allah’ü Zülcelâl Hazretleri, hiçbir zaman yukarda olan olayları, aşağıya yansıtmamazlık etmez. Ben bunu yaşıyorsam, mutlaka yukarda bir sıkıntı var. Öğrendim; ordumuz seferdeymiş, hayli zaman olmuş dönmemiş…!!!
Devletimiz güç kaybeder olmuş. Dedim; bu köpekleri asayım, nasılsa sultan çağıracak beni. Astım. Siz de çağırdınız efendim. Sonra başkomutanlık istedim. Bizim öyle şeylerde vallahi gözümüz yok! Gittim ki, sizin komutan dedikleriniz o köpekleriniz çakallarla, köpeklerle düşman keferesiyle bir olmuş ve zaferi geciktiriyorlar. Devlete millete zafiyet verdiriyorlar. Hepsini boğdurdum köpeklerimi boğdurduğum gibi. Sonrasında zafer kendiliğinden geldi. Efendim, benim çobanlıktan başka işim yok. Biz yaptığımız işleri, Hak rızası için yaparız. Komutanlık, komutan olanın olsun. Biz Rıza-i İlâhi için yaparız. Yaptıklarımızdan başka şey beklemeyiz. Müsaade eder, canımı bu olaydan sonra bağışlarsanız, ben çobanlığıma gideceğim.”

Sultan bunun üzerine mahcup olur. Ne kadar ısrar etse, dur dese de çobanı durduramaz. Çoban gidip, çobanlığına devam eder…
Allah’ü Zülcelâl Hazretleri, inşaallah, bütün Ümmeti Muhammed’in evlatlarına, devletin yetkililerine; işini Hak rızası için yapma idrakini nasip eylesin. Allah Zülcelâl Hazretleri, içimize girip de devletimizi ite köpeğe satanlara aman vermesin. Onları görecek, onları bilecek ve onlara karşı mücadele edecek feraseti, marifeti, basireti nasibi müyesser eylesin. (Âmin!)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis