Firavun ve Ordusunun Sonu
Firavun, ve, Ordu, Son,
Firavun ve Ordusunun
Sonu
وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ حَتّٰٓى اِذَٓا
اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي
اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٩٠﴾
آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ
الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٩١﴾
فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ
خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟
﴿٩٢﴾
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ
صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ
الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا
ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿٩٣﴾
﴿90﴾ Derken
İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız
yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak
üzereyken şöyle dedi: "Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman
ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden
biriyim."
﴿91﴾ Şimdi mi? Hâlbuki daha önce hep baş kaldırmış ve bozguncular arasında yer
almıştın.
﴿92﴾ İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir
ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde
değildirler.
﴿93﴾ Andolsun biz İsrâiloğulları’nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel
nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa
düşmediler. Ayrılığa düştükleri konularda rabbin kıyamet günü aralarında
hükmünü elbette verecektir.
Tefsir (Kur'an Yolu)
İsrâiloğulları’nın ilâhî bir emir uyarınca Mısır’dan ayrılmaları zamanı
gelmiş ve bu amaçla yola çıkmışlardı. Zalimliğinden ve inadından ödün vermek
istemeyen Firavun ve adamları da hışımla onların peşine düşmüşlerdi. İşte bu
sırada bir mûcize gerçekleşti: Deniz yarıldı, İsrâiloğulları Allah’ın
yardımıyla denizin öteki yakasına geçmeyi başardılar, Firavun ve taraftarları
ise boğuldular (bk. Bakara 2/50; A‘râf 7/136; Enfâl 8/54).
Boğulacağını anlayan Firavun’un o
esnada iman sözcüklerini söylemiş olması, 91. âyetteki ifade ve diğer deliller
ışığında geniş biçimde tartışılmış ve farklı kanaatler ileri sürülmüş olmakla
birlikte, İslâm âlimlerinin çoğunluğu Firavun’un bu imanının geçerli olmadığı
sonucuna ulaşmışlardır.
Mısır’da firavunların cesetleri
mumyalanarak koruma altına alınıyordu. 92. âyetten ise Hz. Mûsâ’ya karşı
direnen ve denizde boğulan bu Firavun’un cesedinin mumyalanmadan, bir mûcize
eseri korunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Cebelein mevkiinde,
mumyalanmadığı halde hiç bozulmamış bir ceset bulunmuştur. British Museum’da
muhafaza edilen bu cesedin en az 3000 yıllık olduğu tesbit edilmiştir (Firavun,
Firavun’un boğulması, âyetteki “deniz” ile nerenin kastedildiği ve son andaki
imanıyla ilgili görüşler hakkında bk. A‘râf 7/135-136; Ömer Faruk Harman,
“Firavun”, DİA, XIII, 118-121).
93. âyette İsrâiloğulları’nın
Firavun’un zulmünden kurtarıldıktan sonra seçkin, güzel ve emin bir yere
yerleştirildikleri, nimetlerle donatıldıkları ve ancak ilim geldikten sonra
ayrılığa düştükleri belirtilmektedir (bu yerin neresi olduğu hakkındaki
görüşler için bk. A‘râf 7/137; “ilmin gelmesi” ve “ihtilâfa düşmeleri”nin
anlamı hakkında bk. Âl-i İmrân 3/19).
Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 135
Yorumlar
Yorum Gönder