Eşkiyalıktan Evliyalığa: Fudayl Bin İyad Rahmetullahi Aleyh
Eşkiyalıktan Evliyalığa: Fudayl Bin İyad Rahmetullahi Aleyh
Tevbekârların
medar-ı iftiharı, verâ ve irfan deryası Ebu Ali Fudayl b. İyad Rahmetullahi
Aleyh, iki cihandan yüz çeviren şeyhlerin büyüklerinden olup, himmet ve
fütüvvet ehli bir sufi...
Fudayl
b. İyad, Merv ile Ebiverd arasında eşkiyalık yapan ancak tabiat olarak hayır ve
iyiliğe meyilli olan birisidir. Soygun yaptığı kafilede bir kadın bulunacak
olsa ona ilişmez, fakirin malını gasbetmezdi. Sahranın ortasında bir çadırı
vardı.
Bir
gün muazzam bir kervan çıkageldi. Kervanın ağası haramilerden gizlemek için
yanındaki altınları alıp çöle açılır ve Orada bir çadır görür. Çadırda biri
oturuyor. Ona çölde eşkıyaların kervanı soymakta olduklarını altınları ona
emanet etmek istediğini sıkıntı geçince dönüp almak istediğini söyledi. Fudayl
altınları çadırın içinde bir köşeye koymasını söyledi. Ağa da altınları bırakıp
geri döndü.
Kervanın
yanına varınca haramilerin bütün kervanı soyduğunu gördü. Çalınan mallarla
birlikte çadıra doğru onları götürdüler.
Ağa
Oraya vardığında bir de ne görsün! Eşkıyalar oturmuş malları taksim
ediyorlardı. Adamcağız bir ah çekti ve:
“- Demek
altınlarımı haramilerin eline teslim etmişim!” diye hayıflandı.
Geri
dönmek isterken Fudayl onu gördü ve:
“- Gel!”
diye seslendi. Oraya varınca;
Fudayl:
“- Senin
burada ne işin var?” diye sordu.
Ağa:
“- Emaneti
almak için gelmiştim de…” dedi.
Fudayl:
“- Nereye
koyduysan git oradan al.” dedi.
Adam
gitti ve altınları koyduğu yerden aldı.
Yoldaşları
Fudayl’a:
“- Biz
bu kervanda hiç nakit bulamadık, sen ise bunca nakdi iade ediyorsun!” dediklerinde
Fudayl:
“- O,
hakkımda hüsnüzan besledi ve ben de Allahu Tealâ hakkında hüsnüzan besliyorum.
Ben onun hakkımdaki hüsnüzannını doğru çıkardım. Ola ki Allahu Tealâ da benim
kendisi hakkındaki hüsnüzannımı doğru çıkarır.”
Naklederler
ki,
Fudayl
ilk zamanlarında bir kadına aşık olmuş, eşkiyalıktan her ne elde ederse ona
gönderirmiş. Zaman zaman da yanına gider konuşurmuş. Bir defasında yine akşama
kadar gönül eğlemiş, tırmandığı duvar üzerinde kadınla muhabbet ediyormuş.
Bu
esnada oradan geçmekte olan kervanda bulunan bir hafız şu mealdeki ayeti okur:
اَلَمْ
يَاْنِ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا
نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ
فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثٖيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
“İman
edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi
zamanı daha gelmedi mi?” (Hadid/16)
Okunan
bu ayet bir ok gibi Fudayl’ın yüreğine saplanır. Ta derinden yaralar.
“- Geldi, geldi… Hatta geçti bile!” diye
söylenir.
Şaşkın
ve mahcup olur, yerinde duramaz. Günahlarına içten bir şekilde tevbe eder.
Bundan sonra ağlaya ağlaya, diyar diyar gezerek, haksızlık yaptığı kişilerden
af ve helallik diler.
Fudayl,
işte böyle mahcup ve mahzun dolaşırken, Ebiverd’de onu gören bir Yahudi, kendi
yoldaşlarına:
“- İşte
şimdi Muhammedîler ile eğlenmenin zamanı geldi.” der.
Sonra
Fudayl’a,
“- Eğer
sana hakkımı helal etmemi istiyorsan, falan yerdeki filan kayalık tepeyi
kaldır, yerini dümdüz et.” diye bir şart ileri sürer.
Tepe
gayet büyüktür. Fudayl, bu tepeyi gece gündüz demeden kazmaya başlar. Nihayet
bir seher vakti bir rüzgâr çıkar. O rüzgâr, kayalık tepeyi yerinde hiçbir şey
yokmuş gibi dümdüz bir hale getirir.
Bu
manzarayı gören Yahudi bu defa:
“- Malımı
iade etmedikçe hakkımı sana helal etmeyeceğim, diye and içmiştim. Benim şu
yastığın altında altınlarım var. Şimdi, sana hakkımı helal edebilmem için
onları al bana ver.” der.
Aslında
yastığın altına çakıl taşı vardır ve maksadı da Fudayl’ı denemektir.
Ama
Fudayl, elini yastığın altına sokarak bir avuç altın çıkarıp Yahudi’ye verir.
Bu
defa Yahudi:
“- Sana
hakkımı helal etmeden evvel bana İslâm’ı arzet.” der.
Fudayl:
“- Bu
ne hâl böyle?” deyince
Yahudi:
“- Ben
seni imtihan ettim, aslında yastığın altında çakıldan başka bir şey yoktu.
Elinde çakılın altın olduğunu görünce anladım ki, samimisin ve dinin de
haktır.” der ve Müslüman olur.
Fudayl
b. İyad Rahmetullahi Aleyh, daha sonraları hanımıyla birlikte Mekke’ye gitti.
Orada evliyanın halkasına katıldı. İmam-ı Azam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh’in
sohbetlerine iştirak ederek ilim tahsil etti ve hadis rivayetinde bulunacak
kadar ilimde derinleşti.
(Kuşeyrî Risalesi)
Yorumlar
Yorum Gönder