Kayıtlar

Hz. Ali’nin büyüklüğü

Hz. Ali’nin büyüklüğü Birgün ashab Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’den Hz. Ali‘yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali’yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu: – Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler: – Yine iyilik ederiz. – Yine kötülük yapsa? – Biz yine iyilik ederiz? – Yine kötülük yapsa? Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti. Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali’ye sordu: – Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın? – Yine iyilik ederdim. – Yine kötülük yapsa? – Yine iyilik yapardım. Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab, – Ya Rasulallah, Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler. (Alıntı)

İyilikle Gelen Korkunç İntikam

İyilikle Gelen Korkunç İntikam Yazar: Yaşar Akkaş (Bu hikâye yüzde yüz yaşanmış bir olayı anlatır. Geriye kalan akrabaları incinmesin diye isimler değiştirilmiştir.) Bir kasabada iyiliksever hali vakti yerinde Devecioğlu namında bir adam ile Köpekçioğlu adında çok kötü ve zalim biri yaşamaktadır. Devecioğlu herkes tarafından sevilen sayılan kapısına gelen ihtiyaç sahibini boş göndermeyen birisidir. Köpekçioğlu ise vurduğu vurduk, kırdığı kırdık maddi durumu pek de iyi olmayan zalim birisidir. Allah’ü Teâlâ’nın hikmeti bir yıl çok bolluk olmuş. Harman zamanı Köpekçioğlu buğday koyacak çuval bulamamış. Eskiler çok iyi bilir. O yıllarda çuval çok kıymetlidir. Köpekçioğlu hemen Devecioğlu’nun kapısını çalar. Geri vermek üzere on tane ödünç çuval alır. Teşekkür ederek ihtiyacını karşılar. Aradan bir iki yıl geçtiği halde aldığı emaneti geri vermez. Devecioğlu mecbur kaldığı için Köpekçioğlu’ndan emanetlerini geri ister. Fakat Köpekçioğlu küplere biner; hakaretler ederek;

Bir İnsan Ne Kadar Çok Bilse Bile… Her Şeyi Bilmez…

Bir İnsan Ne Kadar Çok Bilse Bile… Her Şeyi Bilmez… Beş avcı ava çıkmış. Yolda küçük bir deliğe rastlamışlar. İçlerinden en deneyimli olanı  "Yatın yere buradan tavşan çıkacak!" demiş. Herkes yatmış yere az sonra gerçekten tavşan çıkmış ve vurmuşlar torbaya koymuşlar. Ava devam ederlerken biraz daha büyükçe bir delik görmüşler, yine tecrübeli avcı;  "Yatın yere buradan tilki çıkacak!" demiş. Herkes yatmış tilki çıkmış ve vurmuşlar.  Ava devam ediyorlar. Yine karşılarına daha büyükçe bir delik çıkmış. Tecrübeli olan  "Yatın yere buradan ayı çıkacak!" demiş ve yatmışlar, ayı çıkmış ve vurmuşlar. Herkes tecrübelinin her şeyi bildiğine karar vermiş. Ne derse yapıyorlarmış. Devam ederlerken karşılarına oldukça büyük bir delik çıkmış. Tecrübeli avcı "Yatın yere demiş!" herkes yatmış içlerinden biri;  "Buradan ne çıkacak usta?" demiş.  Tecrübeli düşünmüş;  "Valla çocuklar buradan ne çıkacağını bende bilmi

Hikmet Pınarı

Hikmet Pınarı De ki: Allah’a ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez. (Âl-i İmran Suresi 32) Biriniz mal ve huy bakımından kendinden üstün birini gördüğü zaman, kendinden aşağı olana baksın. (Hadis-i Şerif) Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirhane olduğunu yakinen iman edip bildim. Her yer misafirhanedir. (Bediüzzaman) "İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve, imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker."  (Bediüzzaman) "İman, insanı insan eder. Bel

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak Şimdi bilmiş olunuz ki, bu hayvani ruh, âlem-i süfliden olup, buhar karışımlarının lâtiflerinden meydana gelmiştir. [Buradaki buhar su buharı değildir]. Karışım dörttür: Kan, balgam, safra ve lenf. Bu dört şeyin aslı; su, ateş, toprak ve havadır. Mizaçtaki uygunluk ve uygunsuzluk; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun miktarının farklı olmasındandır. Tıp ilminin gayesi, insani ruh dediğimiz diğer bir ruhun âleti ve taşıyıcılığını yapan hayvani ruhta bu dört şeyin itidalini sağlamaktır. İnsanî ruh bu âlemden değildir. O ulvî âlemdendir ve melekler cevherindedir. Onun bu âleme inmesi, zatındaki şaşılacak hâllerdendir. Fakat onun bu gurbeti, Allah’ü Teâlâ’dan gıdasını almak içindir. Hususan Allahü Teâlâ buyurur; “Hepiniz oradan aşağı inin dedik. Tâ ki size hidâyetim ulaşsın. Gösterdiğim yolu takip edenlere korku ve üzüntü yoktur” (1). Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de meleklere, “… Ben, çamurdan insan yaratıcıyım… Onu tamamlayıp içerisine de ruhum

Kâfir mi Mümîn mi?

Kâfir mi Mümîn mi? İmam-ı Azam‘ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam susuyordu: “Ya imam sen ne dersin? “ dediler. İmam-ı Azam, “Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı? ...” diye. İmam tek tek açıkladı: “Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır… (Kur’an’da

İllet mi Zillet mi?

İllet mi Zillet mi? Kahraman bir delikanlı, Moğollarla yapılan savaşta derin bir şekilde yaralanmıştı. Hemen cephe gerisine gönderilerek tedavisine başlandı. Fakat gösterilen bütün ihtimama rağmen yarası iyileşmiyordu. Bir arkadaşı şu tavsiyede bulundu. -“Filan adamda, yaranı iyileştirecek, çok etkili bir merhem var. Eğer istersen, sanırım sana bir miktar verebilir.” Hâtem- i Taî cömertliğiyle nasıl meşhursa, bahsettiği adamda cimriliğiyle o kadar meşhurmuş. Eğer onun sofrasında ekmek yerine güneş bulunsaydı, herkes kıyamete kadar aydınlık yüzü görmezdi. Yiğit delikanlı arkadaşına söyle cevap verdi: -“O cimriden, ölmemek için panzehir istesen, vermek için düşünür. Sonunda verse dahi, ondan şifa olmaz. O cimrinin panzehiri, sanırım insanda zehir tesiri uyandırır.” Alçaklardan minnet ile bir şey istediğin zaman, onu verseler bile belki vücudun kazanır, ama ruhun ezilir. Ataların şöyle bir sözü vardır: -“Eğer âb-ı hayatı yüzsuyuna karşılık verseler, akıll

Senden Hızlı Koşsam Yeter

Senden Hızlı Koşsam Yeter Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojik silahları ile birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri fark edince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu beklemeye başlamış... Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış. Amerikalı sormuş: -Ne o? Aslandan hızlı mı koşacaksın? Japon gülerek cevap vermiş: -Yoo, senden hızlı koşsam yeter... Sen, Hızlı, Koş, Yeter, Japon, Japonya, ABD, Amerikalı,

Üç Devlet Başkanı

Üç Devlet Başkanı Günün birinde ABD başkanı Bush, Pakistan başkanı Müşerref ve Hindistan başkanı bir toplantı için uçakla seyahat ediyorlarmış. Uçak bilinmeyen bir nedenden dolayı düşecekmiş. Kaptan pilot herkese uçaktan atlamaları gerektiğini söyleyip paraşütlerini vermiş. Herkes atlamış. Bu üç başkan aynı yere inmişler. Orada bir bağ evi varmış. Gidip kapıyı çalmışlar. Ev sahibine olayı anlatmışlar. O da ev de benimle beraber iki kişinin daha yeri var, kalan bir kişi de ahırda yatabilir demiş. -Müşerref ben yatarım demiş. Gitmiş ahıra bakmış bir domuz var içeride. İki dakika sonra geri gelip; -Arkadaşlar İslam dinine göre domuz haram ben yatamam orada demiş. Hindistan başkanı gitmiş. O da iki dakika sonra gelmiş; -Ya ahırda inek var. Bizim inançlarımıza göre inek kutsal ben de yatamam demiş. -Bush, ne yapalım demiş, iş başa düştü deyip gitmiş o ahırda yatmaya. İki dakika sonra: O da ne??? Bu sefer inekle domuz gelmişler ve demişler: -Kusura bakmayın ama böyle b

Küçük Ali

Küçük Ali  Küçük Ali okula başladığından beri her gün öğretmeni Aysel hanıma gidip,  - "Öğretmenim beni yanlış sınıfa koydunuz, benim yerim birinci sınıf değil, ablam üçüncü sınıfta ama ben en az onun kadar akıllıyım, hiç olmazsa beni üçüncü sınıfa alın." diye şikâyet edermiş. Bundan sıkılan Aysel öğretmen bir gün Ali'yi kaptığı gibi okul müdürüne çıkmış ve olayı anlatmış. Okul müdürü: - "Peki" demiş, "Bu çocuğu bir imtihan edelim, yeri üçüncü sınıfsa o sınıfa koyalım" ve başlamış sorgulamaya, - İki kere iki? - Ali hemen "Dört" demiş,  - "Sekiz kere dokuz?"  Ali hemen  -"Yetmiş iki" demiş,  -"Kaç mevsim var?"  Ali hemen  -"Dört" demiş.  Bu sırada Aysel hoca da - "Müsaade ederseniz bir kaç soruda ben sorayım" demiş ve sormuş:  - "Söyle bakalım Ali, ineklerde dört tane ama bende iki tane var, bu nedir?"  Ali hemen -"Ayak" demiş, Aysel hoc

Temel Radara Girmiş

Temel Radara Girmiş Temel bir Gün yolda giderken polisler durdurur. Ehliyet ruhsat sorar. Temel: -Ne yaptum ben memur bey? Diye sorar. -Radara girdiniz ceza keseceğiz! -Ula ne kızıyisun? Radarunuzi yemedik ya! Girdiysek çikaruz da…

Arkadaşıma...

Arkadaşıma... Canım Arkadaşıma sonsuz sevgilerimle… Eski Türklerde cengâverler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ’dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuştur. Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar; -Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada? Demiş… Arkadaşlık cevap verir: -Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için… Hiç bir zaman arkadaşsız kalmaman dileğiyle… Bu hafta ulusal arkadaşlık haftası... İle arkadaşlarına, onları ne kadar düşündüğünü göster! Bunu tüm ARKADAŞ olarak düşündüklerine gönder, bu
Kuran’ı Kerim’de İnsanların Uyması İstediği Genel Ahlak İlkeleri Nelerdir? – İyilik, Müslüman diğer Müslümanlara, diğer insanlara, hayvanlara ve doğaya iyilikte bulunması zarar vermemesi gerekir. – İyi davranmak, Müslüman insanlara iyi davranmalı, haksızlık etmemeli ve kötü davranışlarda bulunmamalı. – Güzel söz söylemek, Müslümanın dilinden kötü söz dökülmemelidir. – Doğruluk, Müslüman sözünden doğru olması gerektiği gibi, iş hayatında ve ticarette de doğru olmalıdır. – Sabır, Müslüman başına gelen zorluklara ve felaketlere sabır göstermelidir. Sürekli yakınma içinde olmamalıdır. – Tevazu, Müslüman elde ettiği başarıları, Allah’tan bir ikram olarak görür, o başarılarla böbürlenmez ve büyüklenmez. – iffetli olmak, Müslüman erkek ve kadınların namuslarını korumaları gerekir. – İnfak (maddi yardım) etmek ve yardımlaşmak, Müslüman elindekinin bir kısmını yardıma ihtiyacı olanlara vermeli ve Allah yolunda harcamalıdır. – Sözünde durmak, Müslüman verdiğ

Müslümanın Sakınması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Küsme

Müslümanın Sakınması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Küsme Küsme, Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlarda yaygın olarak görülen davranış bozukluklarından biridir. Bazı insanların çocuklukta öğrenip geliştirdikleri bu alışkanlık, hoşlanmadıkları durumlarla karşılaştıklarında, öfkelendiklerinde, sinirlendiklerinde, karşı taraftan bekledikleri tavrı görmediklerinde veya kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüklerinde geliştirdikleri kötü bir ahlak özelliğidir. Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda yaygın olarak kabul görmesine karşın, küsme Yüce Allah'ın beğenmediği bir davranıştır. Din ahlakından uzak olan toplumlarda insanlar, doğdukları andan itibaren ailelerinde, arkadaşları arasında ve çevrelerinde küsen insanlar görerek büyürler. Bu nedenle bir süre sonra bu tavrı benimser ve geliştirerek karakterlerinin bir parçası haline getirirler. İstediği oyuncak alınmadığında ya da istediği yere gezmeye götürülmediğinde bir çocuk anne-babasına küser. Bir arkadaşına öfkelendiğinde

Komşuluk Hakkı

Komşuluk Hakkı Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." (Nisâ, 36) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım." (Buhârî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Tirmizî, Birr 28) Komşularımız, ev halkımızdan sonra yüzlerini en çok gördüğümüz kimselerdir. Bu sebeple onların dindar ve iyi ahlâklı kimseler olması arzu edilir. Fakat kendilerini seçmek elimizde olmadığı için komşularımızın gayri müslim ve kötü ahlâklı olmaları da mümkündür. Kimler komşu sayılır? Bu konuda Hz. Ali'den gelen rivayete göre, birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan kimseler kom

Bir Musibet Bin Nasihatten Yeğdir

Bir Musibet Bin Nasihatten Yeğdir Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer‘in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer “Bu kim? “ diye sordu. Kumandan anlattı: “Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim. “ Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu: – Hani sağ kolun nerede? – Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti. Hz. Ömer bu defa konuştu: – Allah’tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye düşündüm.  (Alıntı)

Eshab-Keyf (Mağara Arkadaşları)

Eshab-Keyf (Mağara Arkadaşları) Hazreti Isa aleyhisselâmdan sonra încil ehlinin işi karmakarışık, alt üst olmuş, aralarında günahkârlar büyümüş, hükümdarlar azgınlaşmış ve putlara tapar; putlar için kurbanlar keser hale gelmişlerdi. Bu yolda en ileri gidenlerden birisi de Rum hükümdarlarından Dekyanus idi. Bu hükümdar Rum diyarını dolaşıp putperestliği kabul etmeyen Isa ümmetini katlediyordu.  Dekyanus bu gezisi sırasında nihayet Eshâb-ı Kehf’in şehri olan Dekinos’a da indi. İner inmez de îman ehlini takip ve toplanmasını emretti, iman ehli bunu duyduklarından dolayı şuraya buraya kaçıp gizlenmişlerdi. Şehrin kâfirlerinden tâyin ettiği zabıtası, îman sahiplerini takip ediyor, gizlendikleri yerlerden çıkarıp Dekyanus’a getiriyorlardı. O da putlara kurban kesilen mezbaalara sevkedip kendilerini putlara tapmak ile öldürülmek arasında muhayyer bırakıyordu. Alçak dünya hayatına rağbet gösterip de bu katliâmdan korkanlar onun dediğini yapıyorlar, ebedî hayatı tercih edenleri ise öl

Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya

Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya Ârif zâtlardan biri şöyle bir hikâye anlatmıştır: “Bir gece zikir ve dua ile meşgul olurken uyuyakaldım. Rüyamda daha önce hiç rastlamadığım güzellikte bir cariye gördüm. O kadar güzel kokuyordu ki daha önce öyle bir koku koklamadım. Elini uzatıp bana bir kâğıt parçası verdi ve: - Üzerinde yazanı oku! Dedi. Okumak için elime aldığımda üzerinde şu beyitleri gördüm: Hayırlı olan hayatı bırakıp uyku ile zevklendin Cennet köşklerinin odalarındaki hurilere rağmen Ebedi olarak yaşarsın, ölüm yoktur orada Cennetlerde güzellerle ebedi yaşarsın Artık uyan uykundan, çünkü hayırlı olan, uykundan Kur’an okumak, teheccüd namazı kılmaktır. Korkuyla uykumdan uyandım. Vallahi bu rüyayı her hatırladığımda uykum varsa bile hemen kaçmaktadır. “ İmam Yâfiî İffet Numunesi Meryem Hazreti Meryem’in babası İmran olup Süleyman aleyhisselâm neslindendir. Anasının adı da Hanne’dir. Hanne’nin kız kardeşi Işâ da Zekeriyya aleyhi