Kayıtlar

İsraf

İsraf “Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez.”  (A'râf Suresi 7/31)  Yemek yemekten maksat, zevk ve lezzet alarak nefsin boyunduruğu altına girmek değil, Allâh'a kulluk ve ibâdete güç kazanmak olmalıdır. Yani yemek bizzat gâye değil, hedefe giden yolda bir vâsıta olarak görülmelidir. Yeme ve içmede tehlikeli olan şey, tokluk sebebiyle günâha düşmektir.    Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin! Eğer sâdece Allâh'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin!”  (Bakara Suresi 2/172) Bir Hadis-i Şerif'te ise şöyle buyurulur; Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!”  (İbn-i Mâce, Et‘ime, 51) Peygamberimiz (s.a.v)'ce buyrularak böyle bir hareket, ölçüsüzlük olarak telâkki edilmiştir. Allâh dostlarına göre ise şeriatte doyduktan sonra yemek israf, tarîkatte doyuncaya kadar yemek israf, hakîkatte de Allâh'ın huzûrunda olduğunu unutarak yemek israftır.   Âyet-i kerîme

Allah’ın Salih Bir Kulu Olma Yolunda 10 Adım

Allah’ın Salih Bir Kulu Olma Yolunda 10 Adım Süfyan-ı Sevri der ki: “İman, bir dileme veya -mış gibi yapma değil, kalbe yerleşmiş olan ve amellerle ispatlanmış olandır.” Samimi bir müminin kalbi yanan bir kor gibidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Birinizin içinde iman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allah’tan kalplerinizdeki imanı yenilemesini dileyin.” (Hakim- Mustedrik; Taberani- Mu’cem) Mümin kalbi bazen günah bulutları altında ona ezilmiş hissedebilir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu durumu şöyle ifade eder: “Kalblerde ayın bulutu gibi bulut vardır. Bulut kalkınca ay nasıl parlarsa ve bulut galib gelince ay nasıl kararırsa, kalb de öyledir.” (Ramuz 382/10. Ravi: Hz. Ali (r.a.)) Demek ki müminin kalbi bazen nurunu gizleyen bulutlarla kaplanabilir ve karanlıklar ve yalnızlıklar içinde kalabilir. Fakat kişi imanını artırmaya gayret eder ve Allah’ın yardımını ararsa, o bulut onu terk eder ve gönlündeki nur yeniden parıld

Fırında Ölümü Bekleyiş

Fırında Ölümü Bekleyiş Hikmet, belediyeye ait ekmek fabrikasında çalışan bir isçiydi. İşine çok dikkat eder, vazifesini ihmal etmemeye çalışır, kazancının helal olmasını isterdi. Fabrikayı hemen her aksam en geç o terk ederdi. Belediyenin ekmeği biraz daha ucuz olduğu için halk çok bu ekmeğe çok rağbet ediyordu. Kocaman fırının içini ara sıra temizlemek gerekir, onu da genellikle Hikmet yapardı. Ramazan bayramının son günüydü. Ertesi gün ekmek çıkarılacaktı. Hikmet, temizlik yapmak için fabrikaya gitti. İçeriye girip dış kapıyı kapattı. Işıkları yaktı ve fırının kapağını açıp içerisine girdi. Gerekli temizliği yaptıktan sonra evine gidecekti. Sabaha karşı dörde doğru gelen isçiler de, gelir gelmez elektrikle çalışan fırının düğmelerini açacak, onlar hamuru yoğurup ekmekleri hazır edene kadar da fırın güzelce ısınmış olacaktı. Hikmet temizliğe dalıp gitmişti. Bir taraftan da kendi yakıştırdığı şeyleri mırıldanıyordu. Tam o saatlerde fırının genç ustalarından olan Cengiz

Kötü Komşu

Kötü Komşu Biri, Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem'ın huzuruna geldi ve - Bana eziyet ederek huzurumu bozuyor' diye komşusunu şikayet etti. Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem: - Tahammül et ve komşunun gürültü patırtısına aldırma, belki gidişatını değiştirir, buyurdu. Bir müddet sonra ikinci defa gelerek şikayet etti. Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem bu kez de tahammül et buyurdu. Üçüncü defa geldi. Ve - Ya Resulallah, benim bu komşum gidişatını düzeltmiyor, beni ve ailemi rahatsız etmek için gerekenlerin hepsini yapıyor' dedi. Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem bu defa ona - Cuma günü, ev eşyalarını dışarı çıkar, yoldan gelip geçen halk görsün. Halk, sana 'niçin ev eşyalarını buraya döktün?' diye soracaktır. 'Kötü komşunun elinden' diyerek şikâyetini bütün halka söyle. Şikayetçi aynısını yaptı, eziyet eden komşu ise peygamber daima tahammül et diyecek diye, hayal ediyordu. Halbuki zülmün def edilmesi huk

Bir İş Allah Rızası İçin! Olursa…

“Bir İş Allah Rızası İçin!” Olursa… Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk" vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan meded beklerlerdi. Oduncu, bir gün: «Şunların Allah diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum» diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi. Dağa doğru giderken karşısına acaip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu: - Halkın Allah diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya: - Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı. Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.  Şeytan zahide: - Ey zahid, sen b

Padişahı Cennete Sokmayacağım

Padişahı Cennete Sokmayacağım Vaktiyle padişahlardan biri şehri dolaşmaya çıkmıştı. Tanınmamak için kıyafetini değiştirmiş, yanına da bir kölesini almıştı. Halkın kendi yönetimi hakkında neler düşündüğünü öğrenmek istemişti. Mevsim kıştı. Soğuk her yeri kasıp kavuruyordu. Yolu bir mescide düştü. İki yoksul bir köşede titreyerek oturuyordu. Gidecek başka yerleri yoktu. Onların ne konuştuklarını merak eden padişah yanlarına sokuldu. Fakirlerden şakacı olanı soğuktan şikâyet ediyordu: - Yarın cennete gittiğimizde bizim padişahı oraya sokmayacağım! Cennetin duvarına yaklaştığını görürsem, pabucumu çıkarıp kafasına vuracağım. Öteki merakla sordu: - Onu niçin cennete sokmayacakmışsın? - Tabii sokmam. Biz burada soğuktan donarken o sarayında keyif sürsün. Bizim halimizden haberdar olmasın. Sonra da kalkıp cennette bana komşu olsun. Ben öyle komşuyu istemem arkadaş, dedi. Gülüştüler. Padişah kölesine: - Bu mescidi ve adamları unutma! Dedi. Saraya dönünce mescide

Gaddar Değil Cesur Olalım

Gaddar Değil Cesur Olalım Bir yaz günü çocuklar dere kenarında oynuyorlardı. İçlerinde Gazanfer adında biri vardı. Hayvanlara yaptığı işkenceler yüzünden çocuklar ona Gaddar lakabını takmışlardı. Gazanfer daha yeni ve canlı bir oyun oynanmasını istiyor fakat teklif edilen oyunların hiç birini beğenmiyordu. Kendisi gibi düşünen iki üç arkadaşını bir köşeye çekti. Onlarla baş başa vererek konuştuktan sonra, eğlenceli bir oyun bulduklarını söyledi. Diğer çocuklar bu yeni oyunu merak ediyorlardı. Yeni ve kötü oyun: Gazanfer ve arkadaşları kasabaya yeni taşındıkları için henüz yüzmeyi bilmeyen Ali‘nin yanına sinsice yaklaştılar. Sonra zavallıyı kolundan, bacağından yakalayarak dereye fırlattılar. Büyük bir paniğe kapılan Ali, kulaç atmak için bir iki defa çırpındı fakat yüzemedi. Suya batıp çıkmaya başladı. 0 imdat diye bağırıp çırpındıkça Gazanfer ve arkadaşları kahkahalarla gülüyorlardı. Cesur çocuk İsmail Çocuklardan biri çabucak soyunmaya başladı. Bu İsmail idi. Cesu

Susamış Adam ve Su

Susamış Adam ve Su Adamın biri dere kenarında yüksek bir duvar üzerinde bulunuyordu. Güneşin altında çok çalışmış, susuz ve yorgun düşmüştü. Aşağıya inme imkanı da yok gibiydi. Birdenbire suya bir kerpiç parçası attı. Kerpiç "comp" diye suyun içine düştü. Bu ses, adamın çok hoşuna gitti. Susuzluğun tesiri, suya düşen kerpiçlerin sesi adamı peşpeşe kerpiçler atmaya sevk etti. Su dile geldi: - "Heey! Bana baksana sen. Bana böyle kerpiç atıp durmaktan sana ne fayda var?" dedi. Susamış adam: - Ey iki cihan azizi su! Bilesin ki, bu atıştan benim için iki fayda vardır. O yüzden ben bu işten katiyen vazgeçmem." dedi. Su merak etti: - "Nedir bunlar?" Susamış adam: - "Birinci faydası, su sesi işitmek insanı dinlendiriyor, sevinç veriyor, ikincisi ise, kopardığım her kerpiç ile duvar açılıyor, ben de o nispette sana yaklaşıyorum" dedi. Öğütler: Duvar, insanoğlundaki benlik ve enaniyet, Kerpiç ise, secde etmek anlamına geliyor

Hasta Ziyareti

Hasta Ziyareti Komşuluk ilişkilerine ve insanlığa önem veren bir zat, tanıdığı bir sağıra, komşusunun hasta olduğunu haber verdi. Bunun üzerine o sağır, komşusunun hatırın sorması gerektiğini, fakat bu sağır kulakla nasıl yapacağını düşündü. Kendi kendine, ''İnsan hasta olunca sesi de zayıflar. Komşudur gitmek lâzım. Fakat, söylediklerini bu kulakla duymam mümkün değil. En iyisi dudakları kıpırdayınca söylediklerini tahmin eder, ona göre konuşurum'' dedi. Ziyarete gittiğinde komşusuyla arasında şöyle bir konuşma geçebileceğini düşünerek, hazırlık yaptı. ''Ey benim dertli komşum! Nasılsın?'' derim. O da bana, ''İyiyim, hoşum'' der. Ben, ''Allah'a şükürler olsun'' derim. Sonra ne tür yemekler yediğini sorarım. O da herhalde bana, ''Şerbet içtim veya mercimek çorbası yedim'' der. Ben de, ''Afiyet olsun'' dedikten sonra, tedavi için hangi doktorun geldiğini sorarım. O,

Duyduğum Vicdan Azabının Şiddeti, Artsın!

Duyduğum Vicdan Azabının Şiddeti, Artsın! Mekke Emiri Şerif Hüseyin, İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'yı arkadan vurmuş ve mükâfat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na getirilmişti. Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs'a yerleştirilmiş ve hastalandığında da oğlu tarafından Amman'a getirilmiştir. Ve günün birinde saray bandosunun bahçede konser verirken "İzmir Marşı"nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak isterken baba şu ibretli konuşmayı yapmıştır:     - Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni sürgünlüğe düşürdü. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim. Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Allah bu günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette h

Kabirde Geçerli “İKİ ŞEY”

Kabirde Geçerli “İKİ ŞEY” “Kâmil iman”  ve  “Salih amel!” Ne duruyorsun? Haydi hazırlansana! İmanını, taklitten tahkike çevir, Salih amellerini, çoğalt! Rabbine, daha iyi kulluk et! Boşa geçen ömrün, elinden kaydı gitti… Hiç olmazsa; geri kalan ömrünü iyi değerlendir! ÇÜNKÜ: Hayatın tekrarı yok! ÇÜNKÜ: Ne olursan ol; bir gün,  “HİÇ” sin... ÇÜNKÜ: Ne kadar çok yaşarsan yaşa; bir gün  “YOK” sun… ÇÜNKÜ: Ne kadar çok sevenin olsa da; bir gün “Seni kabire bırakıp gidecekler…” ÇÜNKÜ: Ne kadar çok yaşarsan yaşa! Bir gün “Kabire yalnız gireceksin!” ÇÜNKÜ: Ne kadar malın çok olursa olsun; hepsini alacaklar… SADECE ve SADECE: “İMANIN” ve “AMELİN” kalacak… İmanını, “ Kâmil İman” ; amelini “Salih Amel” yapabildiysen; “NE MUTLU SANA!” “KÂMİL İMAN” ve “SALİH AMEL”; ne güzel arkadaştırlar! ÇÜNKÜ: Onlar seni hiç yalnız bırakmayacaklar… SENİ: Hem “Darül Fena” olan bu dünyada mutlu edecekler; hem de “Ebedül Ebed” olan “Darüs Selâm” yurdu ola

Bir Genç Kızın İbretlik Sonu

Resim
Bir Genç Kızın İbretlik Sonu Şehir içi dolmuşların birinde 20 yaşlarında ince elbiseler giyinmiş genç bir kız, utanma duygusunu parçalar bir şekilde, açılıp saçılmış fitne sergiliyordu. Arkasında saçı sakalı ağarmış ihtiyar, genç kızın halinden dolayı arkasında utançla oturuyordu. Kızın kulağına eğilerek edeple şöyle fısıldadı: “- Ey kızım sana yakışan örtünmektir. Tesettür, insan kurtlarının iştahını kabartan bu şeffaf elbiseden daha faziletlidir. Hem bu hayâyı parçalar fitneye sürükler.” Genç kız şöyle dedi: “- Sana ne? Kabrime benimle beraber mi gireceksin? Cennet’e ve Cehennem’e koymak senin elinde mi?” Kız ahmaklaşmış, adamın üzerine gitmeye başlamıştı. Sonra cüreti ve utanmaz tavırlarını artırdı, adamla alay ediyor şöyle diyordu: “- Al işte cep telefonum. Allah’ü Teâlâ’yı arada, bana Cehennem’de hangi odayı ayıracağını söyle!” Ve çirkin bir kahkaha attı. Adam çekindi. Allah’ü Teâlâ’ya sığındı. “- Allah’ü Teâlâ bana yeter. O ne güzel vekildir!” dedi ve sustu.

Abd'nin Hali İçler Acısı

Abd'nin Hali İçler Acısı Büyükelçi Kılıç'ın paylaştığı raporda çarpıcı istatistikler yer aldı. İşte Türkiye'yi kadına şiddet konusunda eleştiren ABD'nin içler acısı hali... -Birleşik Devletler’de ortalama olarak dakikada yaklaşık 20 kişi yakın partnerinin fiziksel istismarına uğramaktadır. Bir yılda bu rakam 10 milyondan fazla kadın ve erkeğe karşılık gelmektedir. -3 kadından 1’i ve 4 erkekten 1’i hayatları süresince yakın partnerleri tarafından(bir tür)  fiziksel şiddet kurbanı olmuştur. -4 kadından 1’i ve 7 erkekten 1’i hayatları süresince eşleri tarafından ağır fiziksel şiddet kurbanı olmuştur. -7 kadından 1’i ve 18 erkekten 1’i hayatları süresince eşleri tarafından sinsice izlenmiştir. Öyle ki kendilerine yakın bir kişinin zarar göreceğinden ya da öldürüleceğinden korkmuş ya da buna inanmışlardır. -Normal bir günde yurt genelinde aile içi şiddet ihbar hatlarına 20.000’in üzerinde arama gelmektedir. -Aile içi şiddet durumunda bir silahın varlığı c

İmam Gazali ve Ölüm

Bir gün öğrencileri İmam’ı Gazâli Hazretlerine: – “Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısın?” demişler. Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı Gazâli Hazretleri “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani: – “Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş. Öğrencileri: – “Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız” dediklerinde gülümseyerek, yalnızca “İnşâAllah” diye cevap vermiş. Gerçekten aradan çok geçmeden İmam’ı Gazâli Hazretleri ölümü tatmış ve öldüğü gece öğrencilerinin rüyâlarına gelerek: – “Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim” demiş. “Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleğini beklemeğe başladım. Lâilahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu. Başımı kaldırıp yukarı baktım. O nur’un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu.