Sırat-ı Müstakim Ne Demektir?
Sırat-ı Müstakim Ne
Demektir?
İstikamet
için, “Her türlü aşırılıktan uzak olan orta yol”, “dosdoğru yol”, “pürüzsüz
yol”, “adalet” gibi tarifler getirilmiş. Bu yolu Kur’an-ı Kerim,
“Göklerde
ve yerde olan her şeyin kendisine ait olduğu Allah’ın yolu” (Şura, 42/53) ve “Peygamberlerin,
sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu” olarak izah eder. (Nisa, 4/69)
Mümin,
namazlarının bütün rekâtlarında Fatiha Sûresi'ni okur ve Allah’tan sırat-ı
müstakime hidayet talebinde bulunur. Biz Rabbimizden sırat-ı müstakime
hidayetimizi dilemekle, bu dünyada ömrümüzü istikamet çizgisinde geçirmeyi,
yâni kıldan ince, kılıçtan keskin olan sırat köprüsünü bu dünyada geçmeyi
istemiş oluyoruz. Gerçekten de bu dünyada bütün işlerimizi, sözlerimizi,
hallerimizi istikamet çizgisinde tutabilmemiz oldukça zor. Ama bu ince ve
keskin yolu aşırılıklara sapmadan tamamlamadıkça da ahirette sıratı geçmemiz
mümkün değil.
Sırat,
cehennem üzerinde kurulmuş. Bizim bütün işlerimizin de önü cennet, altı
cehennem gibidir. Hangi işimizi Allah’ın rıza çizgisinden saparak işlesek,
günaha girmiş, isyana düşmüş oluruz. Bunlar ise dünyada cehennem
habercileridir.
Dünyada
mesut olmanın yolu da istikametten geçer. Bedenimiz bütün organlarıyla,
kalbimiz bütün his dünyasıyla hep istikamet üzere bulunmadıkça saadete ermemiz
mümkün olmaz. Gözümüz ne miyop olacak, ne hipermetrop. Tansiyonumuz ne yüksek
olacak ne düşük... Beynimizi çalıştıran mekanizmanın elektrik akımı ne düşük
olacak ne yüksek. Kalp atışlarımız belli sınırlar arasında gerçekleşecek. Vücut
ısımız da öyle...
İstikametin
bir tanımı da, ahlâkın bütün şubelerinde aşırılıklarından uzak olan orta yolu
tutmak.
Sahavet,
yâni cömertlik güzel ahlâkın bir şubesi. Ne savurgan ne de cimri olmayan insan
bu ahlâka sahip demektir. Adalet bir başka güzel ahlâk. İnsan ne başkasına
zulmedecek, ne de hakkını korumaktan âciz kalarak muhatabının zalim olmasına
sebep olacaktır.
Güzel
ahlâkın başta gelen bir şubesi de tevekkül. Sebeplere teşebbüs eden ve neticeye
razı olan insan, tevekkülün sırrına ermiştir ve istikamet üzeredir.
Bir
mü’min, “Bizi istikamet yoluna hidayet buyur.” diye dua etmekle, Rabbinden
istikameti bütün yönleriyle yaşama talebinde bulunmuş olur. Ve bu duasına bütün
müminleri de dâhil eder...
(Sorularla
İslamiyet)
İstikamet
için, “Her türlü aşırılıktan uzak olan orta yol”, “dosdoğru yol”, “pürüzsüz
yol”, “adalet” gibi tarifler getirilmiş. Bu yolu Kur’an-ı Kerim,
“Göklerde
ve yerde olan her şeyin kendisine ait olduğu Allah’ın yolu” (Şura, 42/53) ve “Peygamberlerin,
sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu” olarak izah eder. (Nisa, 4/69)
Mümin,
namazlarının bütün rekâtlarında Fatiha Sûresi'ni okur ve Allah’tan sırat-ı
müstakime hidayet talebinde bulunur. Biz Rabbimizden sırat-ı müstakime
hidayetimizi dilemekle, bu dünyada ömrümüzü istikamet çizgisinde geçirmeyi,
yâni kıldan ince, kılıçtan keskin olan sırat köprüsünü bu dünyada geçmeyi
istemiş oluyoruz. Gerçekten de bu dünyada bütün işlerimizi, sözlerimizi,
hallerimizi istikamet çizgisinde tutabilmemiz oldukça zor. Ama bu ince ve
keskin yolu aşırılıklara sapmadan tamamlamadıkça da ahirette sıratı geçmemiz
mümkün değil.
Sırat,
cehennem üzerinde kurulmuş. Bizim bütün işlerimizin de önü cennet, altı
cehennem gibidir. Hangi işimizi Allah’ın rıza çizgisinden saparak işlesek,
günaha girmiş, isyana düşmüş oluruz. Bunlar ise dünyada cehennem
habercileridir.
Dünyada
mesut olmanın yolu da istikametten geçer. Bedenimiz bütün organlarıyla,
kalbimiz bütün his dünyasıyla hep istikamet üzere bulunmadıkça saadete ermemiz
mümkün olmaz. Gözümüz ne miyop olacak, ne hipermetrop. Tansiyonumuz ne yüksek
olacak ne düşük... Beynimizi çalıştıran mekanizmanın elektrik akımı ne düşük
olacak ne yüksek. Kalp atışlarımız belli sınırlar arasında gerçekleşecek. Vücut
ısımız da öyle...
İstikametin
bir tanımı da, ahlâkın bütün şubelerinde aşırılıklarından uzak olan orta yolu
tutmak.
Sahavet,
yâni cömertlik güzel ahlâkın bir şubesi. Ne savurgan ne de cimri olmayan insan
bu ahlâka sahip demektir. Adalet bir başka güzel ahlâk. İnsan ne başkasına
zulmedecek, ne de hakkını korumaktan âciz kalarak muhatabının zalim olmasına
sebep olacaktır.
Güzel
ahlâkın başta gelen bir şubesi de tevekkül. Sebeplere teşebbüs eden ve neticeye
razı olan insan, tevekkülün sırrına ermiştir ve istikamet üzeredir.
Bir
mü’min, “Bizi istikamet yoluna hidayet buyur.” diye dua etmekle, Rabbinden
istikameti bütün yönleriyle yaşama talebinde bulunmuş olur. Ve bu duasına bütün
müminleri de dâhil eder...
(Sorularla
İslamiyet)
Yorumlar
Yorum Gönder