Dara ve At Çobanı
Dara ve At Çobanı
Dara
Yun bir sürek avında askerlerinden uzaklaşıp ayrı kaldığını duydum. Bir at
çobanı, koşarak ona doğru ilerliyormuş. Adamı tanımayan Daranın kalbine kuşku
düşmüş ve kendine; “Bu gelen, düşmanlarından biri olsa gerek. Yanıma varmadan
okumla onu öldüreyim.” demiş. Yayını germiş, okunu hazırlamış, biraz daha
yaklaşsın diye beklemeye koyulmuş. Bunu gören çoban uzaktan seslenerek; “Ey
İran’la Turan’ın şahı, ey ulu Dara; kem gözler senden ırak olsun. Ben düşman
değilim. Efendimin atlarını besleyen basit bir çobanım ve işim yüzünden
buradayım.”
Haykırışları
duyan Dara rahatlamış ve gülerek; “Hey düşüncesiz adam, sana mübarek bir melek
yardım etti. Yoksa öldüğün gün, bugündü.”
Çoban da gülerek karşılık
vermiş; “İnsan iyiliğini gördüğü efendisine hiç kötülük düşünür mü? Haddimi
aşarak size, doğru yolu göstermek ve bu bağlamda öğüt vermek istiyorum.
Dostuyla düşmanını ayıramayan sultan, acizdir. Büyükler, küçüklerini bilmeli.
Siz, beni sarayınızda defalarca gördünüz; atları, meraları sordunuz. Şimdi ben
muhabbet ve hürmetle geliyordum yanınıza. Ancak siz beni tanımadınız. Oysa ben,
şu yüzlerce at içinde istediğiniz özellikteki atı hemen bulup çıkarırım. Demek
ki çobanlık, akıl-fikir işidir. Siz de benim gibi olun, sürünüzü iyi tanıyın, onları
her türlü tehlikeden koruyun.”
Bu öğütler Dara’nın çok
hoşuna gitmiş ve hemen oracıkta çobanı ödüllendirmiş. Utanmış kendinden ve
içinden; “İnsan, bu öğütleri kulaklarına değil, kalbine yazmalı. Bir ülkede
hükümdarın tedbiri, çobandan daha aşağı olursa, oranın yıkımıyla kırımı
yakındır.” diye geçirmiş.
(Gülistan ve Bostan)
Yorumlar
Yorum Gönder