Kayıtlar

nefis etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gerçek Hürriyet Nefis Bağlarından Kurtulmaktır

Gerçek Hürriyet Nefis Bağlarından Kurtulmaktır Şimdi de gerçek hürriyetin nefis bağlarından kurtulmak olduğuna dair Gülistan’daki şu hoş nükteyi aktaralım: Şeyh Sadi bir gün halinden pek hoşnut görünen bir ihtiyara sorar: “– Baba sen pek yaşlısın, belin bükülmüş, dizin tutmaz olmuş. Bu haline rağmen nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun?” Yaşlı şu cevabı vermiş: “– Ah evlat, gençken sağlıklı ve güçlüydüm ama zahmetim de pek çoktu. Birçok isteğim başıma efendi kesilmişti. Ben zavallı bir köle gibi bu birbiriyle geçimsiz efendilerimin her birini memnun etmek için çırpınıp duruyor, kâh oraya kâh buraya koşturuyordum. Şimdi gerçi gücüm kudretim kalmadı ama içimdeki bu istekler de öldü ve ben zalim efendilerimden kurtuldum, hür oldum.” Nüktede Şeyh Sadi zavallı ihtiyarı ihtiyarlığının bedeli olarak efendilerinden kurtarmış. Ama ideal olanı daha genç ve güçlü iken onlardan kurtulabilmek. Değil mi?” İki cihadın hangisi daha zor? Düşmanla cihad ve nefs cihadı. Acaba bunlardan hangisi

Nefsinden Sakın!

Nefsinden Sakın!           Daygam bin Mâlik Rahmetullahi Aleyh hazretleri bir gün bana;           “- Ey Ebâ Eyyûb! Nefsinin düşmanlığından sakın. Ben insanların dünyada üzüntülerinin bitmediğini gördüm. Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, âhirette mümin sürûr, sevinç görmezse iki şeyle karşılaşır. Ya dünyâda iken yaptıklarına pişman olur, bunları niye yaptım der. Veya diğeri âhirette hor ve hakir olur dedi. Bunun üzerine kendisine;           “- Efendim, mümine âhirette sevinç neden olmasın, zira o dünyada iken, Allah’ü Teâlâ için yorulup didiniyordu dedim. Bana;           “- Ey Ebâ Eyyûb! Nasıl sevinsin, nasıl selâmete ersin? Zîrâ nice kimseler, îmânının, amelinin, ibâdet ve ihlâsının doğru olduğunu zanneder ve artık kurtuldum, der. Hâlbuki bunların yaptıkları ameller, Allah’ü Teâlâ’nın rızâsına uygun olmadığı için, dünyada yaptıkları o ameller, ibâdetler, âhirette bunların yüzlerine çarpılır, vurulur buyurdu.”

Allah Kulunu Nasıl Zikreder?

Allah Kulunu Nasıl Zikreder? Adamın biri, geceleri devamlı Allah’ı zikrederdi. Bütün gecesi zikir fikir içinde geçerdi. Zikir kalbine yerleşmiş, gönlüne tat vermişti. Bir gün şeytan bu adama yaklaştı ve ona, “- Böyle devamlı Allah’ı zikretmen ne zamana kadar sürecek. Sen gece gündüz Allah diyorsun, peki bir kere olsun Allah da sana buyur kulum dedi mi? Zikrinin karşılığını aldın mı? Madem sana bir karşılık verilmiyor, sen bu kötü halinle ve kara yüzünle ne zamana kadar Allah diyeceksin?” diye vesvese verdi. Bu vesvese adama tesir etti. Kalbi karıştı. Onu gerçek zannetti. Demek ben Allah’ı zikretmeye layık bir kul değilim bana karşılık verilmiyor diyerek zikri bıraktı ve uyudu. Gece rüyasında Hızır Aleyhisselam’ı gördü. Hz. Hızır ona, “- Allah’ı zikretmeyi niçin terk ettin; zikirden niçin pişmanlık duydun?” diye sordu. Adam, “- Ben sürekli Allah Allah diye zikrettim; fakat bir gün olsun Allah’tan “buyur kulum” diye bir karşılık duymadım. Ben bu işe lâyık olmadığımdan

Allah'ım, Senden Senin Hükmüne Razı Olan Bir Nefis istiyorum! (Dua)

Allah'ım, Senden Senin Hükmüne Razı Olan Bir Nefis istiyorum! (Dua) اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ نَفْسًا بِكَ مُطْمَئِنَّةً تُؤْمِنُ بِلِقَائِكَ وَتَرْضَ بِقَضَائِكَ وَتَقْنَعُ.بِعَطَائِكَ Okunuşu: Allâhümme innî es'elüke nefsen bike mutmainneten tü'minü bi ligâike ve terdâ bi gadâike ve terdâ bi gadâike ve takneu bi atâike! Anlamı: Allah’ım senden sana kavuşacağına inanan, hükmüne razı olanı verdiklerine kanaat eden ve seninle itminana ermiş bir nefis istiyorum!” Kaynak: Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 8/99

Nefsinin Eline Düşme!

Nefsinin Eline Düşme! Bir gün Rasûlullah'ın huzuruna Cüleybib isminde bir genç gelir ve: “–   Yâ RasûlALLAH! Zina için bana izin ver, çünkü tahammül edemiyorum!" der. Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, genci dinledikten sonra yanına çağırır ve oturtur. Ona sorar: “–   Böyle bir şeyin senin annene yapılmasını ister miydin?" “–   Anam babam sana feda olsun ey ALLAH'ın Rasûlü, istemezdim." “–   Hiçbir insan da annesine böyle bir şey yapılmasını istemez!" “–   Senin bir kızın olsaydı, ona böyle bir şey yapılmasını ister miydin?" “–   Canım size feda olsun ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem, istemezdim." “–   Hiçbir insan da, kızı için böyle bir şey yapılmasını istemez!" “–   Halanla, teyzenle böyle bir şey yapılmasını ister miydin?" “–   Hayır, ya Rasûlallah, istemezdim!" “–   Kız kardeşinle bir başkasının zina etmesini ister miydin?" “–   Hayır, hayır, istemezdim!" “–   Hiç ki

Tasavvufta Nefis Tezkiyesi

Tasavvufta Nefis Tezkiyesi Tezkiye lügatta temizlemek, arındırmak manalarının yanı sıra artırmak, bereketlendirmek ve feyizlendirmek anlamınıda ihtiva eder. Bu manalar çerçevesinde tezkiye “manevi eğitim yolculuk” seyrinin tüm mertebelerini bünyesinde bulunduran terimdir. Nefsi ve Rabbı bilip irfan elde etmenin tüm aşamalarını bünyesinde bulundurur. Bu nedenle biz sadece bazı hususlara değineceğiz. Aslen tezkiye tüm nefs ve tevhid mertebelerinin eğitimini bünyesinde bulunduran temel kavramdır. Nefs alıcı ve verici olduğundan kişinin zahir ve batın tüm ilişkilerini de yapısında bulundurur. Nefs tezkiyesi her fiili Hakk’la ve Hakk’ça yapmanın yolunu öğreten temel sistemdir. Nefsi tezkiye; öncelikle küfür, cehalet, şirk, kötü his ve ahlak, yanlış itikatlardan nefsi temizlemektir. Kur’an ve sünnet üzere oluşturulan “BEN” liği bu hususiyetlerle donatmaktır. Nefsi kötülüklerden koruduktan sonra da, onu ilim, irfan, hikmet, hayır duygu ve niyetler ve güzel ahlakla süslemektir. Nefsi

Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir? diye sordular.

“Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Bâyezîdi Bistâmî hazretlerine; “Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Cevabında; “Bir defâsında nefsim, bir itaatsizlikte bulundu. Buna ceza olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim.” buyurdular. Yine buyurdular ki: “On iki sene nefsimin ıslahı için çalıştım. Nefsimi riyâzet, nefsin arzularını yapmamak körüğünde, müşahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak ateşiyle kızdırdım. Nefsi, yerme, kötüleme örsünde, kınama, ayıplama çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum. Yapabildiğim ibâdet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Netîcede bu aynada gördüm ki, belimde, gurur, riyâ, ibâdete güvenip amelini beğenmek gibi kalp hastalıklarından meydana gelen bir zünnâr bulunuyor. Bu zünnârı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden hakîki müslüman oldum. Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğra

Yolumuzun Esâsı Nefsi Terbiye Etmektir

Yolumuzun Esâsı Nefsi Terbiye Etmektir. Kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi Teâlâ’ aleyh) hazretlerine bir gün bir kimse gelip; “Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama kendimde hiç bir ilerleme göremiyorum. Hâlbuki îtikâdım da düzgündür.” dedi. Sultân-ül-Ârifîn; “Sen bu hâlde üç yüz sene daha devâm etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var.” buyurdu. O kimse; “Efendim! Bunun bir çâresi yok mu?” diye sordu. Bâyezîd-i Bistâmî: “Var ama sen kabûl etmezsin.” buyurdu. O kimse ısrâr edip; “Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğe kabûl ediniz. Ne emrederseniz yaparım.” dedi. Sultân-ül-Ârifîn buyurdular ki: “Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, âdî ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla; “Bana bi

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin?

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin? Allâh’ü Teâlâ ne zaman ki nefsi yarattı; ona sordu: “Ey nefis! Bildin mi, ben kimim ve sen kimsin?” Nefis: “Sen sensin, ben de benim!” diye cevap verdi. İşte nefis o zamandan beri Allâh’u Teâlâ’nın huzurunda senlik benlik davasında bulundu, hâlâ da bu davayı bırakmamıştır.. Allâh’u Teâlâ bunun üzerine nefse hışım etti. O hışmın pırıltısından cehennem yaratıldı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile cehennem 3 bin sene yakıldı. Öylesine karardı ki cehennemin içinde göz gözü görmez hale geldi ve iyice ısındı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile nefs, cehenneme atıldı. İyice yandıktan sonra çıkarılıp Allâh’u Teâlâ’nın huzuruna getirildi ve soruldu: “Ey nefis! Sen kimsin, ben kimim?” Nefis: “Ben benim, sen de sensin!” diye cevap verdi. Allâh’ü Teâlâ bin yıl daha cehennemde yakılmasını emretti. Tekrar çıkardılar ve kendisine sordular. Yine aynı cevabını verdi. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile bin yıl daha cehennemde yakıldı. Bö

Nefse Düşkün Olmak (Lütfen okuyalım)

Nefse Düşkün Olmak (Lütfen okuyalım) Şu zamanda nefsini bırakıp, Allah için ahirete hazırlanmak güç iştir. Nefs-i emmare kâfirdir, şeytanın ortağı, Allah'ın düşmanıdır. Bir kimse düşmanını tanıdıktan sonra, onun kendisine zarar vermemesi için bin bir önlemler alır. Biz de şimdi bu önlemlerden birkaç tanesine değineceğiz. Nefs ile muhasebe, murâkebe, muâkebet, mücahede ve muâtebet edilmesi gerekir. Evvela herkes nefsine her gün şöyle seslenmeli: “Ey nefsim! Bu dünya geçicidir. Benim sermayem buradadır. Aman çok dikkat et bu kazancımızı azaltmayalım, sonra ahirette ziyan oluruz!” . Günahlara bulaşmamıza sebep olan nefistir. Nefsin isteklerini yapmak insana çok tatlı ve rahat gelir. Bu yüzden hikmet ehli zatlar; nefse ağır gelenleri yapmak ibadettir, demişlerdir. Misal, açık saçık giyinip sokağa çıkmak nefse tatlı gelir, ama örtünmek de bir o kadar ağır. Nefsi iyi tanımak lazımdır, bu da en iyi Ramazan ayında mümkündür. Nefs ile murâkebe... İnsan azgınlaşabilir, yoldan çıkab

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok!

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok! Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." (Şems, 9-10) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allah'ım! Rahmetini umuyorum. Gözümü açıp kapayıncaya kadar dahî beni nefsimin hevâsıyla baş başa bırakma! Her hâlimi ıslah eyle! Şüphesiz Sen de bir ilâh yok…” (Ebû Dâvud, Edeb, 100-101) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya davet ettim, bu zor yolculuk husûsunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de nefsin bütün dünyevî arzularını bertarâf ederek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yöneldim!” Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri merhale merhale bu mücadeleyi şu temsillerle anlatır: “On iki yıl nefsimin demircisi oldum, onu riyâzat körüğüne koyup mücâhede ateşiyle kızarttım. Kınama örsüne koyup melâmet ve mahviyet çekiciyle dövdüm. Sonra beş yıl nefsimin aynası oldum. Yani onu murâkabeye aldım

Ahlâk

Resim
Ahlâk Ahlak; huylar demektir. İslam ahlakının kaynağı Kur’an-ı kerim ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin sünnetidir. İslam dini, ferd veya cemiyet olarak ver­diğimiz sözleri, bağlandığımız taahhütleri ye­rine getirmeyi, bütün işlerimizde dürüst olma­yı, adalet, insaf ve doğruluktan ayrılmamayı, gerektiği zaman kendi aleyhimize de olsa, doğruyu söylemekten, açıklamaktan çekinmemeyi, herkesle iyi geçinmeyi, riyadan gösterişten sakınmayı her işte ihlaslı ve iyi niyetli olmayı, içimizi dışımızı temizlemeyi, başkaları­nın iyiliğini dilemeyi emreder. İffetli, nefse hâkim, sabırlı, sebatlı, cesaretli, tevazulu olmayı, nankörlükten son derece kaçınmayı emreder. Dünyada işlediğimiz büyük, küçük, hayır, şer, bütün amellerimizin, Ahirette hesabını vereceğimizi, hayrın temelli saadete erdireceğini, şer­rin ise, hüsrana uğratacağını, işlenilen en kü­çük hayrın da, şerrin de karşılığı görülecektir. Ahlâkların farklı oluşu; bedenler şehâdet âleminde (dünya) birbirle

İçimizdeki Düşman...

İçimizdeki Düşman...   “İyi olamıyorum. Çünkü dünya çok kötü...” Her insan özünde bir yerlerde iyidir ve her insan iyi olması ile orantılı bir şekilde kusurludur... Aslında böyle bir tanım, henüz çözümlenememiş bir dengenin en kestirme tarifidir. Nikola Tesla’ya göre, insanlarda bulunan kusurla erdem, madde ve enerjiye benziyor. Birbirinden tamamen ayrışmaları halinde, insan olmanın anlamının yiteceğini savunuyor. Ön görülü bulduğum bu yaklaşımı gelin hep beraber irdeleyelim; Dünya geneline baktığımızda, tüm kusurlarına ve olumsuzluklarına rağmen, beğensek de, beğenmesek de, bir uyum söz konusudur. Her bireyin hayat yoluna koyulduğunda, kendince hedefleri ve hayalleri vardır. Mesela diyelim ki, dünyayı değiştirmeyi istedik. Ne derler? Evdeki hesap çarşıya uymaz bazen... Biz doğruyduk. Diyelim ki, tüm dünya yapa yanlıştı. Böylece, akıntıya ters yüzen bir yalnızlık içerisinde öylece kala kaldık. Ümitlerimiz, kendini karamsarlığa bıraktı. Tıpkı gün batımı gibi, kaçınılmaz bir