Tasavvufta Nefis Tezkiyesi


Tasavvufta Nefis Tezkiyesi

Tezkiye lügatta temizlemek, arındırmak manalarının yanı sıra artırmak, bereketlendirmek ve feyizlendirmek anlamınıda ihtiva eder. Bu manalar çerçevesinde tezkiye “manevi eğitim yolculuk” seyrinin tüm mertebelerini bünyesinde bulunduran terimdir. Nefsi ve Rabbı bilip irfan elde etmenin tüm aşamalarını bünyesinde bulundurur. Bu nedenle biz sadece bazı hususlara değineceğiz. Aslen tezkiye tüm nefs ve tevhid mertebelerinin eğitimini bünyesinde bulunduran temel kavramdır. Nefs alıcı ve verici olduğundan kişinin zahir ve batın tüm ilişkilerini de yapısında bulundurur. Nefs tezkiyesi her fiili Hakk’la ve Hakk’ça yapmanın yolunu öğreten temel sistemdir.

Nefsi tezkiye; öncelikle küfür, cehalet, şirk, kötü his ve ahlak, yanlış itikatlardan nefsi temizlemektir. Kur’an ve sünnet üzere oluşturulan “BEN” liği bu hususiyetlerle donatmaktır. Nefsi kötülüklerden koruduktan sonra da, onu ilim, irfan, hikmet, hayır duygu ve niyetler ve güzel ahlakla süslemektir. Nefsi natıkayı asli haline Allah’ın nuru ve Kur’an’ın sırrı makamına ulaştırmaktır. Nefsi natıkayı güçlendirecek ana hususları ona kazandırmaktır.

Hayvani ruhun şehvet (her türlü heva ve heves) gazap ve cehalet özelliklerinden insanı ruh olan nefsi natıkayı kurtarmaktır. Nefsi natıkayı aslı olan hale yani Kur’an-ı Natık yapacak ahlaklarla onu donatmaktır. Bu nedenle “İRADE” yi kuvvetlendirecek yolları uygulamaktır. Zira insani ruhu, hayvani ruhtan ayıran temel iki özellik akıl ve irade dir. Hayvani ruhun etkilerini azaltıp nefsi natıkayı güçlendirmenin tasavvufta temel yolları şöyle belirtilmiştir. Nefs terbiyesi de denen husus budur.

Az yemek: kişi zahir işlerini en güzel şekilde yerine getirebilmek ve ideal kilosunu koruyacak düzeyde yeme ve içmesini düzenlemesidir. Her hususta olduğu gibi zahir beden bütünlüğü ve işleri yapacak güçten düşülmeden bu husus yerine getirilmelidir. Ancak hayvani ruhun etkilerini arttıracak düzeyede çıkılmamalıdır. Bu hususta düstur ilk üç nefs mertebesinde öğünü ikiye indirmek ve acıkmadan yememek ve doymadan kalkmak temel düstur olmalıdır. “Her arzu ettiğini yemen israftır” hadisi düstur edinilmeli ve “Yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz” () ayeti hayata tatbik edilmelidir. İdeal kilo bilinci ve bu kilonun korunması temel prensip olmalıdır. Zira her fazla yemek nefsi natıkayı güçsüz düşürürken, hayvani ruhu ve ahlakını beslemek demektir.


Az uyumak: Burada ölçü kişinin dinlendiği saati ayarlamasıdır. İdeal uyku saati her kişiye göre değişsede tıbben 5-8 saat arasında değişmektedir. Burada da ölçü zahir-batın dengesini bozmayacak bir düzenleme içerisine girmektir. Özellikle ilk üç nefs mertebesinde bu gereklidir. Fazla uyku nefsi natıkayı güçsüz düşürürken, hayvani ruhun gücünü arttırır. Bu bilinirse ve kişi nefsini bilirse bu hususun gerçekleştirilmesi de güç olmaz.

Az konuşmak: Bu konuda ölçü şu hadis olmalıdır. “Ya hayır söyle, ya sus”. Zahir ve batına faydalı olacak her söz hayırdır ve hayırlar ahiretin ekinidir. Kişinin zahir ve batın ilimden sarfettiği ve başkasına aktardığı her söz ise hayırdır. Ahiretine yardımcı olmaktır. Hakk’la Hakk’ça konuşmak övülür venefsi natıkayı güçlendirir. Batıl olan her söz ise hayvani ruhu güçlendirecek, kötü ahlakın temellerini atar.

Cennet ve Cehennem hesabı gütmemek: Kişi yapacağı her ameli “Allah ile”, “Allah için” yapmalıdır. Cennet ve Cehennem tercihi içinde bir irade göstermemeye çalışmalıdır. Zira ilahi kanunlara uymak nefsi natıkanın zaten görevidir. Allah’ta bu uyuşa göre kararı verecek olandır. İnsanın iradesini “Allah”a yönlendirmesi istenilen davranıştır. Her amelini “Allah için” ve “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” düsturu ile yapan kişi hal olarak “billahi” sırrıyla “Allah ile” olacaktır. İstenen de budur. Kişi “Allah ile” olduktan sonra “Cennet” ve “Cehennem” ikinci planda kalmalıdır. Zaten bu kararda Allah’a kalmıştır. Allah’da Kur’anın da zaten “Allah ile” olanı Cennetle müjdelemiştir. Hedef “Allah ile”, “Allah için” olmalıdır.

Bütün bunlar nefse hakimiyetin ilk adımlarıdır. Fakat her hususta olduğu gibi, bu usullerin tatbikte itidali elden bırakmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki beden insanın zahiridir ve Allah’ın emanetidir ve ilahi hüviyetin bir bölümünü oluşturur. Nefsin ve bedenin Hakk’ça hakkını vermekte bizden istenen husustur. Dünya ise ahiretin tarlasıdır. Dünyayı ve eşyayı hakikatini idrak ederek kullanmak istenen husustur. Zahir dünyayı, batınımızı imar etmede kullanmak, aklımızı ve irademizi buna yönlendirmek bizden istenen davranış biçimidir. Yani kul, nefsini tezkiye ederken ifrat ve tefritten sakınmalı, nefsi emmarenin azgınlıklarına set çekeyim derken, riyazet ve mücahedede aşırılığa düşmemelidir. Zahir-batın dengesini çok ama çok iyi ayarlamalıdır. Burada anahtar zahirin araç batının amaç olduğu bilinciyle hareket etmektir. Zahir dünya ve bedeni “Allah ile” “Allah için” kullanarak, ahiretimize yatırım aracı haline getirilmelidir. Ömür sermayesini zahir-batını dengeli yürüterek “Allah’a vuslat” yolunda kullanmalıyız.

Nefsin terbiye ve tezkiye edilmesi, insanın ve toplumların felaket ve saadetinin gerçekleşmesi de en belirleyici faktördür. Terbiye ve tezkiye için temel kural emanet olan benliği (ene), veriliş amacı doğrultusunda kullanmaktır. Benliğin kılavuzu ise Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’dir. Kur’an’da belirtilen yedi nefs mertebesinin eğitiminin alınması nefs tezkiyesinin ve mücahedesinin temelidir.

Nefsi tezkiyeye çalışmak ve bu uğurda ciddi gayret göstererek irfan yoluna (seyri suluk) girmek, önemine ve ciddiyetine binaen “büyük cihad” kabul edilmiştir. Hz. Resul (sav) Tebük savaşından dönüşlerinde ashabına “Şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurmuşlardır. Küçük cihad dediği Tebuk savaşı, büyük cihad buyurduğu ise nefs mücahedesi idi. Bunu geniş zamana yayan hadisinde “Mücahid, nefsiyle savaşandır” buyurmuşlardır. Nefsin heva ve heves ile ihtirasları ile mücahedededir. Benlik insanla her an beraber olduğundan, nefsin arzu ve ihtirasları da her an ve ölene kadar insanla beraberdir. Bu nedenle bu cihad (nefsle cihad) başladığı zaman ölene kadar mertebe mertebe devam eder.

“Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” buyuran Hz. Resul bu cihadın ne denli önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Kur’andaki ayetlerde “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız” (Müminun/115) ve “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder” (Kıyamet/36) buyurularak insanın dünyada Allah’ın gözetiminde olduğu vurgulanmaktadır.

Hz. Resul (sav) “Akıllı, nefsine hakim olup onu hesaba çekerek ölümden sonraki hayat için çalışan; ahmak da nefsin hevasına tabi olduğu halde Allah’tan hayır umandır” buyurarak nefs mücehedesinin ve tezkiyesinin zorunlu oluşunu ve basit yolunu bizlere bildirmektedir. Bu itibarla her mümin, nefs tezkiyesi ile sorumludur. Kişinin nefsini tezkiye ederken, bu işin önemini ve usullerini bilmesi gerekir. Aksi halde hatalara düşme riski vardır. öğrenilmesi gereken ilimlerin içinde en önemli hususlardan biride nefs tezkiyesidir. Allah bu hususu şöyle açıklar: “(Ey Resulüm) Nefsani heva ve arzularını kendisine ilah edineni gördün mü?” (Furkan/43) Allah Resulü de bu hususu şöyle belirtir: “Ümmetim adına en çok korktuğum şey, nefislerinin hevalarına uymalarıdır”.

Nefsin hevasına uymak ise, Kur’an ve Sünnetin çizdiği sınırları ihlal etmektir. İnsan bu nedenle Kur’an ve Sünnet ilmi ile donanmalıdır. Hem zahir hemde batın ilim ve kendini donatan kişinin iradesi ve aklı kuvvetlenip, benliğini (ene) Kur’an ve Sünnete riayet ettirecektir. Ehlullah bu hususu şöyle ifade etmişlerdir.

Nefsin riyazatı akla tabi olması



Benlik bu sınırların dışına çıktığında nefs heva ve arzularına, ihtiraslarına kapılmıştır. Yani Hakk’tan ayrılmış ve batıla doğru yol alıyor demektir. Ölçüleri korumak ise “etkin nefs muhasebesi” yapmak ile mümkündür. Zira Allah Kur’an’ında; “Muhakkak ki nefsini tezkiye eden kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir” (Şems/9-10) buyurarak bu yolu bize emretmiştir.

Nefsini tezkiye eden selamete ulaşmış demektir. Ebedi saadetin anahtarı da bu nedenle nefs tezkiyesidir.

Dinin bütün emir ve yasakları da nefs tezkiyesi yöntemleridir. Zahirde infak, sadaka, namaz, oruç, salih ameller yapılırken batında nefs tezkiye olmaktadır. Bu nedenle dinin her emri aynı zamanda nefs tezkiyesi yöntemidir. Bütün bunlar araç iken, hedef nefs tezkiyesidir. “Her nefis ölümü tadacaktır” (Ankebut/) ayeti bize ahirimizi bugünden hazırladığımızı hatırlatır. Her nefis bulunduğu mertebe itibariyle ölümü tadacak ve o hal üzere ahirette cennet ve cehennemde yerini alacaktır. İnsan nefs tezkiyesi yoluna girmekle aynı zamanda kurtuluş ve saadet yoluna da girmiş olmaktadır. Nefs tezkiyesi esas olarak nefsi hayırlarla meşgul etmektir. Zira nefs boşluğu kaldırmaz. Nefs ne ile meşgul olursa, açığa çıkan amellerde o doğrultuda olacaktır. Zahiren ve batınen hayırla meşgul olan nefsten açığa çıkanda hayır olacaktır. Niyet hayır ise ahir akibette hayır olacaktır. Salih amellerle meşgul olmak, Kur’an okumak ve yaşamak, nasihatleri dinlemek, Salihlerle oturmak, Resulün ahlakı olan Kur’an ahlakı ile ahlaklanmak ve bu yolda çaba sarfetmek nefs mücahedesi ve tezkiyesinin yöntemleridir. Her mümin “ene” sini Kur’an emir ve yasakları doğrultusunda tezkiye etmeli ve nefsini bu yolda cihada sevketmelidir. Ebedi saadetin ve selametin temel yolu budur. Bu yolda şu üç temel husus vardır. 1) Allah’ın Tezkiye etmesi 2) Resululllah’ın tezkiye etmesi 3) Kişinin nefsini tezkiye etmesi

1- Allah’ın Tezkiye Etmesi:
Cenab-ı Hak ayette şöyle buyuruyor:

“Kendilerini temize çıkaranlara bakmadın mı? Bilakis Allah kimi dilerse onu temize çıkarır” (Nisa/49)

Ayetteki tezkiye, kişinin kendini beğenip temize çıkarma çabasından ibarettir. Hâlbuki tezkiye, takvaya bağlıdır. Takva ise iki türlüdür. Birincisi bütün günah ve kötü ahlaktan temizlenmektir. İkincisi ise Mutlak Tevhide ulaşarak uluhiyet ve hüviyet tevhidine ulaşmaktır. Kendini ayrı ve Hakk’ı ayrı görme şirkinden ayrılmaktır. Zati Nefis ile nefsi natıkanın ilişkisini bilmektir. Bu ise Mutlak Tevhid’dir. Nefsi natıkanın Allah’ın Zati Nefsine ayna olmasıdır. Allah’ın nefsi tezkiyeside bu irtibat iledir. Allah’ın Zati Nefsindeki hakikatlere ulaşmak için nefsi natıkanın hakikatine manevi yolculuk yapmaktır. Nefsi natıka Allah’ın nuru ve Kur’an’ın sırrı makamıdır. Allah Kendi Zati Nefsi’nin nuru ve Kur’an ile nefsi natıkayı halketmiştir. Nefs tezkiyesinin amacı nefs mertebelerini katederek bu asli hale dönmektir. Tevhid mertebelerinin eğitimi bu yolda çok önemlidir. “Lâ ilahe illallah” sırrı ancak nefs ve tevhid eğitimi ile açılabilir. Kelime-i tevhid Hakk’la, Hakk’ça ancak bu eğitim ile mümkündür. Allah’ın tezkiyesi de budur. Nitekim Allah Resulü şöyle buyurur; “Allah’ım! Nefsime takvasını ver ve onu tezkiye et. Sen onu tezkiye edenlerin en hayırlısısın. Sen onun velisi ve Mevla’sısın”.

Nefsi natıka Allah’ın tecelli mahallidir. Allah nefisde isim ve sıfatları ile görünür. Böyle bir dua nefs tezkiyesi için Allah’dan yardım dilemektir. Nefs O’nun, tasarruf da O’nundur. Kur’an ve Sünnet üzere nefsi tezkiye edende O’dur. Ayeti kerime de şöyle buyurulur; “Eğer üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı içinizden hiçbiriniz ebediyyen temize çıkamazdı. Ancak Allah, kimi dilerse onu temize çıkarır. Allah hakkıyla işiten ve her şeyi kemaliyle bilendir” (Nur/21)

Her insan nefsindeki malum bilgi üzerinden “Allah ile”dir. Bu malum bilgi nefs tezkiyesi yönüne ayarlanırsa, Allah’ta onu tezkiye edip, temize çıkarır. Bu nedenle gönül (nefsi natıka) ayarlarını en iyi şekilde yapmak gerekir. İlahi tezkiyenin gerçekleşmesi de bu malum bilgi üzerinden olmaktadır. Cenab-ı Hak onu tezkiye edip ebedi saadete ulaştırandır. Bu anlayış ebedi kurtuluşa ve selamete kavuşmanın en mühim vesilelerindendir. Zira tezkiye her ne kadar azim ve gayret bakımından insana, irşad ve talim yönüyle peygamberlere ve onun varislerine nispet edilirse de hepsinin batınında Hakk vardır. Onlar aracı olurlarsa da tezkiye, muvaffak kılması ve bunu yaratması açısından Allah’a nispet edilmelidir.

2- Resulullah’ın Tezkiye Etmesi:
Kur’anı Kerim Hz. Peygamber (sav) in vazifeleri hakkında şöyle buyurmaktadır:

“(Ey insanlar) Andolsunki, kendi içinizden (nefsinizden) size peygamber gönderdik. O, size ayetlerimizi okuyor; sizi tezkiye edip kötülüklerden arındırıyor; Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğretiyor” (Bakara/151).

Allah Resulünün nefsi natıkası (Nefsi Muhammedi) tüm nefsi natıkalara aynadır ve örnektir. O’nun Nefsi Kur’an’dır. Kendindeki nur ve Kur’an ile tüm nefisleri tezkiye eden Allah vekilidir. Bunun aslı ise tevhiddir. Nefisleri küfür, şirk ve günah gibi manevi kirlerden temizleyip huşu ve huzura erdirmekle kişiyi aslına ulaştırır. Kur’an, ayetler bu yolda anahtardır. “O hevasından konuşmaz. Konuşması ancak vahy iledir” (Necm/3-4) ayetiyle Sünneti Muhammedi ile nefisleri tezkiye vesilesidir. Varisleri olan mürşidi kamillerde bu yolda O’nun temsilcisidirler. Hedef nefsi natıkayı asli haline getirip Kur’an-ı Natık yapmaktır. Bunun yolu ise nefse Kur’an’ı ve hikmeti ve Sünneti talim etmekle mümkündür.

Kur’an, kainat ve insan, ilahi isim ve sıfatların tecellileriyle oluştuğundan sonsuz sırlar hazinesidir. Asli haliyle nefsi natıka tüm bunları içeren gizli hazinedir. Allah’ın Nurunu ve Kur’an’ın sırrını taşır. Nefsi natıkada dürülü olan sır ve hikmetlerde ancak nefs tezkiyesi yoluyla açığa çıkarılabilir. Resul, varisleri ve Allah’ın halifeleri bu yolda vesilelerdir. Nefs tezkiyesi rehberleridir. Kendi nefislerindeki nur ve ruh ile talipleri irşad edip talipleri tezkiye ederler. Hikmetin talimi nefse ilahi isim ve sıfatların talimidir. Kur’an tüm ilahi isim ve sıfatlara cami olduğundan Kur’an ve Resul nefs tezkiyesinin iki temel aracıdır. İlim nefs tezkiyesinin temelidir. Zira Kur’an ve Sünnet ilahi Zati ilmin açılımıdır. Bu nedenle “İlim öğrenmek kadın erkek her müslümana farzdır”.

3- Kişinin Kendi Nefsini Tezkiye Etmesi:
Bu hususta Cenab-ı Hakk ayeti kerimede şöyle buyurur: “Nefse ve onu düzenleyene; sonrada ona hem kötülüğü hemde ondan sakınmayı ve ona iyiliklerini ilham edene yemin olsun ki; nefsini tezkiye eden kurtuluşa ermiş, onu (cehalete ve günahlar ile) kötülüklere gömende ziyan etmiştir” (Şems/7-10).

Bu ayetlerde belirtildiği üzere kişinin nefsini tezkiye etmesi gereklidir. Bu husustan sorumludur ve dünya ve ahiret saadeti nefs tezkiyesine bağlıdır. Nefsini tezkiye eden ise şu ayetin hükmü altına girer: “Kullarımın arasına katıl ve cennetime gir” (Fecr/29-30). “Gerçekten temizlenen ve Rabbinin ismini zikredip O’na kulluk eden kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir” (Ala/14-15)

Kişinin kendini tezkiye etmesi irfan yolu iledir. Nefs mertebelerini ve tevhid mertebelerini katedip tam bir tevhid ile “Lâ ilahe illallah” tevhidini müşahedeli olarak yaşamaktır. Bu hususta temel, “eşyanın hakikatini bilmek” tir. Bu ise irfan yolu ile mümkündür. Eşyanın hakikati idrak edildiğinde, Allah’ta nefiste, Rab’da idrak edilir. Kelime-i şehadet ancak bu idrak ile söylenirse kurtuluşa vesile olur.

“Tasavvufta tevhid ve nefsi irfan yolu” eserimiz kişinin nefsini tezkiye yolunu gösteren rehberdir. Ancak ilgili mertebelerin eğitimi ile nefs tezkiyesi Hakk’ça gerçekleştirilebilir. Kişinin bu yolda gayret ve azmi çok önemlidir. Allah, Resulü ve varisleri de bu yolun rehberleridir. Kişi nefsini bu yöne sevkettiğinde, yardımcıları da onlardır. Hakiki manada ise batında Hakk’tır. “Allah ile” olma bilinci bu yolda en önemli anahtardır. Cenab-ı Hak Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Sen ancak görmedikleri halde Rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarabilirsin” “Kim temizlenirse” sırf kendi (nefsi) faydasına temizlenmiş olur. Nihayet varış Allah’a dır” (Fatır/18).

Bu idraki sağlayan ise nefsin “Allah ile” “Allah tecellisi ile” birlikte olduğu bilincidir. Bu idrakte olan Hakk’ladır ve Hakk’ı hem sever hem de severken haşyet (korku) duyar. İşte nefs bilinci bu düzeye ulaştığında, o nefs “Allah ile” dir. O’nunla alışveriş içindedir.

Takvanın ve tezkiyenin karşılığı cennet ve onun yüksek dereceleridir. Ayeti kerimede şöyle buyurulur: “Kimde salih amellerde bulunmuş bir mümin olarak O’na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir. İçinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükafatı budur” (Taha/75-76).

Cennet ayrıca “Cemalullah”ın müşahede yeridir. Kim nefsiyle Allah’a yönelirse Allah’ta o nefse Kendiyle tecelli ederek, o nefsi Zatıyla süsler. Allah’ı tanımak yani marifetullahın temeli nefsi natıkayı asli halini bilip o hale ulaşmaktır. “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisinin bir açılımı da budur.

Her mümin nefsiyle iç hesaplaşmaya girerek, muhasebe yapmalı, manevi vaziyeti ve yolculuğu sorgulamalıdır. Yolculuğuna çekidüzen verip gidişatını kontrol altına almalıdır. Kontrolsüz güç, güç değildir. Bu hadiseye tasavvufta “nefs muhasebesi” denilir. Kişi nefs muhasebesi yaparken de her an olduğu gibi “Allah ile” olmalı, Allah’ın her şeyi görüp, işitip bildiğini bilerek nefsini Hakk’ça hesaba götürmelidir. “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” hadisini hayata geçirmelidir. “Lüzumsuz şeyleri terk etmesi kişinin iyi Müslüman oluşundandır” hadisini hayatına adapte etmelidir. Mümin olarak konuşması zikir, bakışı ibret, sükutu tefekkür olacak şekilde hayatına çekidüzen vermelidir. Yapılan amelleri ve niyeti “Allah ile” ve “Allah için” temelinde inşa etmelidir. Nefs tezkiyesinin temeli budur. “Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir” (Zarriyat/55) emri Hz. Resule ve varis ve halifelerinedir. Nefse Hakk’ı hatırlatmak her müminin vazifesidir. Nefse Hakk’ı hatırlatmak her müminin vazifesidir. Nefs kendinde dürülü olan Kur’an hakikatinden er veya geç fayda görür. Nefs hakikatine ulaştığında en mükerrem varlık olur ve alemlere halife olur. Manevi irşad ve kontrolden mahrum her nefs hakikatleri gafletle ve cehaletle örten bir mertebededir. Hakikatinden uzak her nefs ise terbiye ve tezkiyeye muhtaçtır.

Nefsi natıkanın merkezi kalptir. Bu hakikate işaret eden Hz. Resul (sav): “İnsan bedeninde bir et parçası vardır. O sağlam ve salih olursa beden bütünüyle iyi, o kötü olursa bedende tamamiyle kötü olur. Dikkat ediniz o kalb’dir”.

Nefsi natıka merkezden tüm vücuda yayılan hakikattir. Nefsin mertebesindeki ahlaklar, bütün vücuda kalp merkezinden yayılır.

Allah’ın huzuruna ancak selim bir kalple, tezkiye edilmiş nefs ile çıkanlar kurtuluşa erer. “O gün ne mal fayda verir, nede evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (tertemiz bir kalb) ile gelenler müstesna” (Şuara/88-89).

Manevi tezkiye için bazı şartlar vardır:

1- Helal gıda
2- İstiğfar ve dua
3- Kur’an okumak ve ahkâmına tabi olmak
4- İbadetleri huşu ile yerine getirmek
5- İnfak
6- Geceleri ihya etmek
7- Zikrullah ve murakebe
8- Resulullah’a tabi olmak, salavatı şerife getirmek
9- Ölümü hatırlamak
10- Salih ve sadıklarla beraber olmak
11- Güzel ahlak sahibi olmak
Böyle bir nefs (tezkiye olmuş) ilahi tecellileri gösteren kamil bir ayna olur. Her şey onu O her şeyi gösterir.

“Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat/56) ayeti Allah’a nefse arif olarak O’na kulluğun gereğini açıklar. “Nefsini bilen Rabbını bilir” buyuran Hz. Resul kulluğun hakkıyla yapılabilmesini, nefsi bilmeyi gerektiğini bildirir. Nefs ise hakikati ile ancak tezkiye ile bilinebilir.

Nefs tezkiyesinde ana unsurlar şunlardır:

1- İman
2- Namaz
4- Zekat
5- Oruç
6- Hacc
7- Kur’an okumak
8- Tefekkür
9- Ölümü hatırlamak
10- Nefs muhasebesi
11- Nefsi emmareyi kınama
12- Emir ve yasaklara uymak ve bildirmek
13- Tevbe
Bütün bunlar nefs tezkiyesidir. Bütün bu hususları yerine getirirken “Allah ile” olma bilinci ve yapılan ameli “Allah için” yapmak nefs tezkiyesinin zirvesidir. Bu idrakle yapılan her fiil “Allah’a vuslatta” yaşamaktır. Zira Allah “Ben Beni zikredenle beraberim” buyurmaktadır. Yapılan her fiilde “Allah ile” olunursa, Allah’da fiilde bütün isim ve sıfatları ile nefsteki malum bilgi üzerinden kul ile olur. Bu ise “Allah-kul” ilişkisinde “hüviyet-maiyet beraberliği” içinde olmasıdır. Nefs tezkiyesinin son hedefide budur. “İman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” hadisiyle bu hakikat açıklanmıştır. İman, nefs ve tevhid mertebelerinin tahsili de bu nedenle nefs tezkiyesinde gereklidir. Ancak irfan yolu ile kişi kendi nefsi hakikatine ve Rabbına ulaşabilir. Nefsindeki tecelli bereketini yaşayabilir.
(Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis