Kayıtlar

anne etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Meleklerin Ziyaret Ettiği Bahtiyar Anne

Meleklerin Ziyaret Ettiği Bahtiyar Anne   Bir gün Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz kızı Hz. Fatıma Radiyallahü Anha’ın evine gelir. Evde görür ki Hz. Fatıma Radiyallahü Anha oturmuş, elinde Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın elbisesinin, söküğünü dikiyor. Ayağıyla Hz. Hasan Radiyallahü Anh’ın beşiğini sallıyor ve Kur’ân-ı Kerim okuyor. Bu haldeyken Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem içeri girince. Hz. Fatıma Radiyallahü Anha: “- Buyur babacığım.” diye ayağa kalkar. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Kalkma kızım, otur otur.” diye ısrar eder ama Hz. Fatıma Radiyallahü Anha yine de ayağa kalkar. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “- Keşke otursaydın.” diye ısrar edince Hz. Fatıma Radiyallahü Anha merak eder: “- Babacığım sen gelirsin de ben ayağa kalkmaz olur muyum? Niye otursaydım ki?” Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “- Kızım, hanımlar çok bahtiyar ve kazançlıdırlar. Ben kapıdan içeri girdiğim zaman, buranın meleklerle dolu olduğu

Bir Saat

  Bir Saat Adam eve döndüğünde, 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulur. Çocuk, babasına sorar: “- Hoş geldin babacığım. Sen bir saatte ne kadar para kazanıyorsun? Yorgun gelen adam sertçe cevap verir: “- Bu senin işin değil!” “- Babacığım lütfen.” “- Ne olacak? 20 lira...” “- Peki, bana 10 lira borç verir misin?” Adam iyice sinirlenip bağırır: “- Benim, senin saçma oyuncaklarına veya başka şeylerine verecek param yok! Hadi derhâl odana git!” Çocuk mahzun mahzun odasına girip kapısını kapatır. Adam sinirli sinirli: “- Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?” diye düşünür. Aradan bir müddet geçtikten sonra sakinleşir. Çocuğuna, belki de gerçekten lâzım olduğunu düşünür. Odasına gidip henüz uyuyamamış çocuğuna der ki: “- Al bakalım istediğin 10 lirayı! Sana sert davrandığım için üzgünüm, ama yorucu bir gün geçirmiştim.” Çocuk sevinçle babasını kucaklar ve: “- Teşekkürler babacığım!” diye sevinir. Yastığının altından diğer buruşuk paraları çı

Anne Babalarımıza Karşı Vazifelerimiz Vefatlarından Sonra Bile Ölünceye Kadar Devam Eder

Anne Babalarımıza Karşı Vazifelerimiz Vefatlarından Sonra Bile Ölünceye Kadar Devam Eder Arkadaşım maaşını almış, yapacağı ödemelerin listesini hazırlıyordu. - Çocukların okul taksidi:     500 ₺ - Gıda giderleri:                   900 ₺ - Anneme:                            200 ₺ - Babama:                            200 ₺   Gözüm farkında olmadan listeye ilişti.   Anne ve baba kelimelerini görünce:   “- Senin annen de baban da yıllar önce vefat etmedi mi?" diye sordum. Arkadaşım:   “- Evet" deyince   “- Peki bu listeye niçin onları da yazdın?" dedim. Arkadaşım tebbessüm etti.   “- Evet, onlar yıllar   önce vefat ettiler ama kalbimde yaşamaya devam ediyorlar. Şimdi her zamankinden daha fazla bana muhtaçlar. Onlar için sadaka vermeyeyim mi?" dedi. Bu hassasiyeti karşısında kendimden utandım ve anladım ki; “- Evlatlar olarak anne babalarımıza karşı vazifelerimiz vefatlarından sonra bile ölünceye kadar devam eder." Yâ Rabbi! Ölmüş

Annesini Üzen Gence Yapılan Kabir Azabı!

  Annesini Üzen Gence Yapılan Kabir Azabı!   Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bir gün, Selman-ı Farisî Radiyallahü Anh hazretlerine; “- Ya Selman Radiyallahü Anh! Seninle garipleri ziyarete gidelim!” buyurdular ve birlikte Medine Kabristanına gittiler... Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Selman-ı Farisî Radiyallahü Anh hazretleri ile kabristana gitmişlerdi. Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimiz, bir kabrin başına varınca gözyaşları dökmeye, hatta hırka-i saadeti ıslanıncaya kadar ağlamaya başladılar. Selman-ı Farisi Radiyallahü Anh hazretleri; “- Ya Hayrelbeşer! Ağlamanızın sebebi nedir? Dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem; - Bu kabirde yatan bir delikanlıdır; ona şiddetli azap olunmaktadır. Kardeşim Cebrail ’ e bu ehl-i kabre neden bu kadar azap edildiğini sordum, anasına asî olduğunu ve anasının da ona hakkını helâl etmediğini söyledi. Sen git Bilâl Radiyallahü Anh ’ a söyle, Medine halkını buraya çağırsın, bu

Sakın Üzülme

  Sakın Üzülme   Hayırsız evlat, eş-dost seni üzerse; “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme! En sevdiklerin bile gönlün kırarsa; “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Tüm işlerin ters gider, her gün ağlarsan; Her şeyden umut kesip, kalbin dağlarsan; Tuttuğun dallar kopar, kara bağlarsan; “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Her insan seni ezer, avanak derse; İyilik yaptıkların, alay ederse; Güvendiğin dağlara, karlar yağarsa; “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Gücün yetse dahi sen, kimseyi üzme! Asla sui zan etme, kalbini bozma! Kin, intikam besleme, kimseye kızma! “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Aman ha kimselere, derdini dökme! Garibanım diyerek, boynunu bükme! Rabbinden başkasına, gözyaşı dökme! “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Haksızlık yapanlara; etme beddua; Sen onlara eyle, güzel bir dua; Mahkeme-i Kübra’da, görülür dava; “Rabbim bana yeter!” de; sakın üzülme!   Bu dünya ahret için, kur

Bir Annenin Evlâdına Yaptığı Öğüt

  Bir Annenin Evlâdına Yaptığı Öğüt   Evlâdım, ömrün boyu, sahteyi sevme, Ham kalmış insana boynunu eğme. Allah, doğru olandan yanadır, inan; Geçici zevk için harama değme.   Yere düşenlere, bir de sen vurma. Zalimden, gaddardan yana hiç durma. Senden kuvvetliden dayak da yesen Hıncını kendinden zayıftan alma.   Âlem ilerlerken yerinde kalma. Rahatı, dünyadan kopmakta bulma. En çirkini bile sevmesini bil, En güzele bile müptelâ olma...   Vakur ol, değerini bir gün anlarsın. Cümlenin sonunda nokta ol, varsın. Öne geçmek için boynunu eğip 'Kambur ve değersiz bir virgül' olma!   Ne, çirkin yanlarına maskeler giydir, Ne, yılışıp zorla kendini sevdir. Olduğun gibi gözüktüğün yer, Çıkabileceğin en yüksek yerdir!   Bunlara uyarsan, dimdik durursun. Gerçek mutluluğu bunda bulursun. Öğüdünle başarı gelmedi' deme; Zengin olmasan da, İNSAN olursun...   (Alıntı)

Annenin Bedduası

  Annenin Bedduası Günlerden bir gün evimin temizliğini yaparken küçücük çocuğum geldi camdan yapılan değerli bir parçayı düşürerek kırdı. Öyle sinirlendim ki o benim en sevdiğim annemin değerli hediyesiydi, gözüm gibi bakardım. O anda sinirle ağzımdan “Rabbim üzerine duvar yıksın da kemiklerin kırılsın!” bedduası çıktı. Aradan uzun zaman geçti ben o bedduayı çoktan unuttum. Bedduanın göğe çıkıp da meleklerin âmin dediğini nereden bilebilirdim. O benim en sevdiğim çocuğumdu üstüne çok titrerdim rüzgârın esintisinde bile korkardım ona ve o bana en çok iyilik yapandı. O küçücük çocuğum kardeşleri ile beraber büyüdü ve kardeşlerinin içinde sadece o okudu, memur oldu ve ona eş bakmaya başladım. Babasının eski bir evi var onu yıkıp da yeni bir ev yapmak istiyordu. Oğlum babası ile beraber o eski eve gittiler o anda işçilerde yıkma hazırlığındalarmış. O iş ortamında oğlum babasında uzaklaşmış işçilerde onun orada olduğunu fark etmemişler. O esnada duvar da biricik yavrumun üstüne düşmü

Bir Şehit Annesinden Şehit Oğluna Mektup

  Bir Şehit Annesinden Şehit Oğluna Mektup   Canım Oğlum, Nereden, nasıl başlasam bilmiyorum. O kadar özledim ki seni… Canım yavrum, sen bizim ilk göz ağrımızdın... Dört gözle beklemiştik babanla doğumunu… Dokuz ay sonra hastanede seni kucağıma bıraktıkları ilk gün vuruldum sana… Ne güzel gözlerin vardı, ışıl ışıl… Öyle güzel kokuyordun ki… Evimize neşe getirdin. Bir de hep uslu çocuktun, hiç üzmedin beni… Ne sık sık ağladığını bilirim, ne de yok yere huysuzlanmanı… Uyurken bile gülümserdin, meleklerle oynadığını düşünürdüm. Hastalanırsan başından ayrılmazdık, babanla nöbet tutardık sabaha kadar… İlk adımını unutamam, sonra ilk; ‘Anne!’ deyişini… Hep üstüne titredik. Sonra büyüdün… Zaman su gibi geçiyor. Her dışarı çıkışında, her seyahatinde sana belli etmedim ama yüreğimden neler koptu. Bir tek seni askere uğurlarken rahattım. Komutanlarının sana gözü gibi bakacağından emindim. Bir süre sonra Güneydoğu’ya gideceğini haber ettin. O kadar heyecanlıydın ki, öyle

Huzurevinden Kızına Mektup Yazan Bir Annenin Acıklı Hikâyesi…

  Huzurevinden Kızına Mektup Yazan Bir Annenin Acıklı Hikâyesi…   5 senedir huzurevinde yaşayan bir annenin kaleminden duygusal bir hikâye…   Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der, onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık. Dışarıdan huzurlu gibi görünen, bu sessiz sakin binalarda, ne fırtınalar kopuyor kimbilir. Kaç anne anlatmak, haykırmak istedi duygularını, kaç anne yazmak istedi bilinmez. O annelerin adına yazdım bu satırları. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır…   Beş Sene Takvime baktım da 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere. İçim sıkılıyor, zaman geçmiyor. Eskiden su gibi akıp geçiyor zaman derdim. Şimdi öyle düşünmüyoru

Sıla-i Rahimde Bulunmak

  Sıla-i Rahimde Bulunmak   Kur’an ve Sıla-i Rahim’de Bulunmak   Hak Teala’nın Peygamberlerin ve İmamların ısrar ettikleri beğenilmiş amellerden ve çok iyi işlerden biri de şüphesiz sıla-i rahimde bulunmaktır.   Büyük allame, muhaddis, filozof, aşık bir arif olan ve tüm ömrünü Kur’an-ı Kerim ve rivayetler yolunda harcayan Molla Muhsin Feyz, sıla-i rahimin akrabaları ziyaret etmek, maddi ihtiyaçlarını gidermek, iktisadi sorunlarını halletmek, iş ve güçlerine yardımcı olmak, kız ve erkeklerini evlendirmek olarak mana etmiştir. Eğer Kur’an-ı Kerim ayetlerine ve rivayetlere dikkat edilecek olursa, sıla-i rahim meselesinden bu anlamları istifade etmek mümkündür.   Sıla-i rahimde peygamberlerin ve Şii imamların ahlakı da bu yüce gerçekler olmuştur.   Kur’an-ı Kerim sıla-i rahimi tavsiyede bulunmuş, akıl sahiplerinin bir işi olarak saymış, sıla-i rahimde bulunmamayı da fısk ve bunu yapan (ilişkiyi kesen) kimseyi de fasık olarak kabul etmiştir.   Mübarek Nisa suresinde,

Bütün Anne Babalar Ve Eğitimciler Kesinlikle Okusun!

Bütün Anne Babalar Ve Eğitimciler Kesinlikle Okusun!   Yurtdışına Dil öğrenimi ve eğitim için çıkmıştım. Türkiye’de daha önce ciddi hiçbir iş deneyimim yoktu, rahat bir öğrencilik hayatım olmuştu... . Yaşam masraflarını karşılamak için bir Restaurant’ta çalışmaktaydım. Benimle birlikte 14-15 yaşlarında yerli bir Lise öğrencisi çocuk daha çalışıyor, hafta sonları gece saat 10-11’e kadar bulaşık yıkıyordu. Acıyordum çocuğa. Arada izin veriyor, yerine ben yıkıyordum. Ülke refah düzeyi yüksek bir ülke idi. Bir gün, çocuğa niçin çalıştığını sordum. “- Yaşam masrafları için, kiramı ödemem lazım,” dedi. “- Kiminle kalıyorsun, ailen ödemiyor mu kirayı?” dedim “- Ailemle kalıyorum ve aileme ödüyorum.” İçimden: “- Vay acımasızlar!” dedim. Bir yandan çocuğa üzülüyordum bir yandan da ona elimden geldiği kadar yardım ediyordum bizim oraların yüreğiyle “- Aman ezilmesin bu yavrucak!” diyordum. Haftalar geçti... . Bir gün gazete okuyordum. Ülkenin vergi rekortmenleri