Kayıtlar

Tevazu

Tevazu Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş. Durumu Hacı Bektaş Veli 'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana 'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: - Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Vel

Halk Ne Der, Hak Ne Der?

Halk Ne Der, Hak Ne Der? Akıllı ve şuurlu bir Müslüman: “Kişisel menfaatlerim ne der!” , “Halk ne der!” değil; “Hak ne der! Huzuru Mahşerde bunun hesabını nasıl veririm?”  kaygısı taşır. Allah’ü Teâlâ’nın da devamlı suretle o iş ve ameli gördüğünü ve sağ ve sol omuzundaki yazıcı meleklerin kayıt altına aldığını hatırından çıkarmaz. Bundan dolayı sadece ve sadece: Beni kimse ilgilendirmez! "Allah’ü Teâlâ ne der?" Ben ona bakarım! kaygısı taşır. Her işinde, her davranışında, her nefesinde; aklıyla, zihniyle, basiretiyle, her şeyiyle, ezeli ve ebedi kuşatan bir ilmin sahibi Allah’ü Teâlâ’ya vereceği hesabı düşünür. "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah’ü Teâlâ çoğunu affeder." (Şûra, 30) İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir. Bakara 207 Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseni

Sihirbaz ve Rahip

Sihirbaz ve Rahip Süheyb'den Radiyallahü Anh Rasulullah'in Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Sizden önceki milletlerden birinde bir hükümdar ve onun bir sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca hükümdara: "Ben yaslandım, bana bir genç gönder de ona sihir öğreteyim!" dedi. Hükümdar ona sihir öğreteceği delikanlıyı gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip varidi. Yola çıktığında onun yanında oturup sözlerini dinlerdi. Rahibin sözleri hoşuna giderdi. Sihirbaza giderken rahibe uğrar, onunla bir süre otururdu. Sonra sihirbaza varınca da, adam delikanlıyı döverdi. Bu durumdan rahibe şikâyet edince rahip "Sihirbazdan korktuğunda, beni ailem alıkoydu; ailenden korktuğun zaman da beni sihirbaz bırakmadı dersin!" dedi. O hal üzere gidip gelirken bir gün geçenlerin yolunu kesen büyük bir vahşi hayvanla karşılaştı. Kendi kendine "Büyücü mü yoksa rahip mi daha faziletli bugün öğreneceğim!" dedi. Bir taş aldı ve "

İslâm'ın Kadına Bakış Açısı

İslâm'ın Kadına Bakış Açısı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Kadınlarla iyi geçinin (onlara güzel davranın)!..” (Nisâ, 19) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Cennet (sâliha) annelerin ayakları altındadır!” (Nesâî, Cihâd, 6; Ahmed, III, 429; Süyûtî, I, 125.) Merhamet ummânı Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Sizin hayırlı olanınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.” (Tirmizî, Radâ’, 11) Dolayısıyla, bilhassa günümüzde kadınlara yönelik gerçekleştirilen hak ihlâlleri ve şiddet, İslâm ahlâkını rûhen hazmetmemiş zorbaların vicdan yoksulluğudur. Ayrıca ruhsuz materyalist eğitimin kültürümüze yerleştirmeye çalıştığı, kadınlarla erkekler arasındaki sun’î ve haksız bir eşitlik yarışı da, aslında kadının, hanımlık ve annelik meziyetlerini zaafa uğratmakta ve onu farkında olmadan tüketmektedir. Bu asrın yorgun ve bitik kadını ile câhiliye devrinin ka­dını arasında sı

Tasavvufi Terbiye

Tasavvufi Terbiye Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!" (Câsiye, 20-21) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “İyilik güzel ahlâktır, kötülük vicdânını rahatsız eden, duymasını istemediğin şeydir.” (Tirmizi, Zühd, 52; Müsned, IV, 182) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, bir yolculuğu esnasında mola vererek bir ağaç altında yemek yemiş, sonra yoluna devam etmişti. Epey bir müddet sonra torbasının üzerinde dolaşan bir karınca gördüğünde çok üzüldü. Onu vatanından ayırmış olmanın derin hüznü içerisinde derhal geri döndü ve yemek yediği mekâna varıp o karıncayı yerine bıraktı. Yine Bahâüddin Nakşibend Hazretleri’nin, intisâbının ilk yıllarında, önce hasta ve muzdarip insanlara, daha sonra sahipsiz

İnsanın Hayat Hikâyesi

İnsanın Hayat Hikâyesi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.” (İnsân, 27) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.” (Tirmizî, Kıyâmet 25. İbni Mace, Zühd 31) Dünya hayatındaki ilâhî imtihanların ders kitabına gereken ciddiyet ve gayretle sarılmıyor, onun içindekilerle amel etmiyor; fânî hayatın câzibelerine aldanıp ebedî hayata lâyıkıyla hazırlanmıyorlar. Hâlbuki insanın tefekkür etmesi gerekmez mi ki, Cenâb-ı Hak onu önce anne karnında, bir su torbasında kanla besledi. Sonra hayat süreceği dünyayı, onun yaşayabileceği şekilde düzenleyip tanzim etti. Saymakla bitiremeyeceği kadar nîmetler ihsan buyurdu. Bütün bu nîmetlerin mukâbili olarak insandan sadece Rabbine “kulluk”ta bulunmasını istedi

Köpekten Korunmak İçin Dua

Köpekten Korunmak İçin Dua بسم الله الرحمن الرحيم وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ Okunuşu: Bismillahrirrahmanirrahim. Ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesiyd. Anlamı: Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Fazileti: Bir köpeğin tehlikesi söz konusu olduğunda: Ayetini okuyan kimse o köpeğin şerrinden emin olur. Bu ayete devam edenler köpeğin saldırısına uğramaz. Kaynak: (ed-Dürrü’n Nazıym 370- Kehf suresi; 18)

Akrep ve Yılandan Korunma Duası

Akrep ve Yılandan Korunma Duası Rivâyete göre Nûh -aleyhisselâm-, kavmine dûçar olan ilâhi azaptan kurtulmak için, Allah Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre gemiye insanlardan seksen kişi bindi. (İbn-i Sa’d, I, 41) Nuh Aleyhisselâm‘ın yapmış olduğu gemiye hayvanlar da alınmıştı. Fakat Nûh -Aleyhisselâm yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da: “–Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz!”  diyerek söz verdiler. Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve yılan tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi: سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ Okunuşu:  “Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn” Anlamı:  Bütün âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!” (es-Sâffât, 79) âyet-i kerîmesini hâlis niyetle okursa, onların zararından korunmuş olur. Kaynak:  Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

Bütün Yollar Kapanınca, Yeri Göğü Yaratana Sığın...

Bütün Yollar Kapanınca, Yeri Göğü Yaratana Sığın... Dr. İşân Hüseyni, Pakistanlı idi. Yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi... Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı. Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım, 16 saat bekleyemem diye sinirlenerek bağırdı. Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler. Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu. Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona; “Telefonu verir misin? Telefon etmem lazım!” dediğinde... Kadın tebessüm ederek dedi ki: Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen ve az yem

Suriyeli Kadının Verdiği Ders!

Suriyeli Kadının Verdiği Ders! “ Pazar günü öğlene doğru balkonumuzda kurduğumuz kahvaltı sofrasına hep birlikte oturduk. Dopdolu soframızın huzurunda çocuklarla bir arada olduğumuzu görmenin sevinci beni durdurdu. Bu an, şükrü eda edilemeyecek güzellikte bir andı ve bu durumu çocuklarıma anlatma sorumluluğundaydım. Ben patates büyüklüğünde bir avuç kuru mısır ekmeğini kahvaltı niyetine koparıp evden çıktığım çocukluk yıllarımdan bu günlere geldim. Bu sofrada ikişer çeşit reçel, zeytin, peynir görüyorum. Böyle bir sofrada rahat oturmak bana yakışmıyor. Bu sofranın vefasız kalmasının ürpertisiyle çocuklarımın dikkatini Mevla ’ nın bize lütfettiği nimetlerin paha biçilmez değerine dikkat çekmek istedim.  “-  Sizin gibi nice çocukların kahvaltı fırsatları yok. Nicesi aç. Nicesi böyle lezzetlerden habersiz büyüyor. Biz bu nimetleri ne ile hak ettik? Nankörlüğün sonu mahrum düşmektir. ” diye anlatırken, hanım söze girdi. İki gün önce buluştukları sofrada sohbet ettiği Suriyeli bir

Üzerindeki Derviş Elbisesini Çıkarın

Üzerindeki Derviş Elbisesini Çıkarın Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman Aleyhisselâm’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman Aleyhisselâm dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar: - Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın? Derviş kendini şöyle savunur: - Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı. Bunun üzerine Hz. Süleyman Aleyhisselâm kuşa döner ve şöyle der: - Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş kendini savunur: - Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım. Hz. Süleyman Aleyhisselâm bu savunmayı doğru bulur

Gençliğinde Bir Büyük Zata Hizmet Ettin mi

Gençliğinde Bir Büyük Zata Hizmet Ettin mi Bâyezîd-i Bistâmî "kuddise sirruh" hazretleri, Hacca giderken bir köyde konakladı. Fakat kimse onu tanımıyordu. Orada bir yemek daveti vardı. Onu da, bir garip yolcu diyerek davet ettiler. Yemek yenildikten sonra namaz için, orada bulunanlar abdest alıyordu. Bu esnada bir ihtiyarın, kendi başına bir köşede elindeki ibrikle abdest almaya çalıştığını gördü. Hiç kimsenin kalkıp da bu ihtiyara yardım etmemesi, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin dikkatini çekti ve ihtiyarın yanına geldi. Usulcacık ibriği tutarak, ona su döktü. O zât da, pek memnun oldu. Ayaklarına da suyu döküp, ihtiyarın potinlerini giydirdiği sırada, yavaşça kulağına eğilen Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "- Amcacığım, sen gençliğinde bir büyük zata hiç hizmet etmedin mi ki, şu insanların hiçbiri sana hizmet etmiyor. Bu nasıl bir iş merak ettim!"  dedi. İhtiyar amca uzun uzun tebessüm etti, o da Hazret-i Şeyh'in kulağına eğilerek; "- Ah güzel evlâ

Muaviye, Ali ve Deve Hikâyesi

Muaviye, Ali ve Deve Hikâyesi Bir gün Hz. Ali Radiyallahü Anh'ın taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış: - Ver o dişi deveyi bana! Demiş. Tartışma büyümüş, Kûfe’den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye Radiyallahü Anh'a yansımış. Halk meydanda toplanmış... Muaviye Radiyallahü Anh, Kûfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış: - Bu dişi deve Şamlı’nındır! Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş: - Ey cemaat, bu dişi deve kimindir? Cemaat hep birlikte bağırmış: - Şamlı’nındır! Kûfe’li şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış: - Ey Kûfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve şenindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kûfe’ye dönünce gördüklerini Ali Radiyallahü Anh'a anlat ve

Yol Kenarlarında Oturmaktan Sakının!

Yol Kenarlarında Oturmaktan Sakının! Hz. Peygamber yol kenarında oturan bazı sahabeleri görünce; "Yol kenarlarında oturmaktan sakının!" buyurdu. Sahabeler; "Buraları bizim oturup konuştuğumuz yerlerdir" deyince; "Eğer burada oturursanız yolun hakkını verin!" buyurdu. "Yolun hakkı nedir?" sorusuna ise Allah elçisi şöyle cevap verdi: "Yoldan gelip geçenleri seyretmemek, yoldan eza veren şeyleri kaldırmak, selâm almak ve emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l münker yapmak!" (Buhârî, Mezâlim, 22; Ebû Dâvud, Edeb, 12; Ahmed b. Hanbel, III, 36, 47, IV, 30).

Bu sebeple Fetvaları Verdim!

Bu sebeple Fetvaları Verdim! Padişah Avcı Mehmed’in huzurunda, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ile Şeyhülislam Bursalı Mehmet Emin Efendi arasındaki konuşmayı okuyalım:          Mehmet Efendi:  “Köprülü Mehmet Paşanın ölümü isabet oldu. Çünkü namuslu ve iktidarlı birçok adamların haksız yere kanının akıttı!”          Fazıl Ahmet Paşa:  “Babam öldürdüklerini hep senin fetvanla öldürdü!”          Mehmet emin Efendi:  “Ne yapayım şerrinden korkardım. Bu sebeple fetvaları verdim!”          Fazıl Ahmet Paşa:  “Ya Allah’tan korkmayıp mahlûktan korkmak ilmi diyanete layık mıdır?”  Deyince; Mehmet Emin Efendi şeyhülislamlıktan azledilerek Bursa’ya sürülmüştür.

78 Yaşındaki Bir Adam Ağlamaya Başladı

78 Yaşındaki Bir Adam Ağlamaya Başladı 78 yaşındaki bir adam ufak bir kriz geçirir ve hastaneye gider. Durumunun düzelmesi için 24 saat boyunca oksijen verilen adam çok daha iyi hissetmeye başlar. Durumun düzeldiğini gören doktorlar 2.000 TL civarındaki faturayı getirince adam ağlamaya başlar. Adamın durumuna üzülen Doktor: "Ağlamana gerek yok, taksitle de ödeyebilirsin." der. Adam ise "Mesele para değil, nakit öderim ben ücreti." “Asıl mesele şu ki; siz bana sadece 24 saat oksijen verdiniz ve bunun için 2.000 Lira istiyorsunuz. Bana 78 yıldır oksijen veren Yaradan'a borcumu nasıl ödeyeceğim, onu bilmiyorum." der... Nefes alıyorsan şükret nefsim. İnsanoğlu havayı bile parayla satarken sana sınırsız nimet veren RABBİM ne kadar büyük ne kadar cömerttir... Selâm ve dua ile…

Fıtratını Bozanlar da Böyledir

Fıtratını Bozanlar da Böyledir Hz Süleyman Aleyhisselâm bütün hayvanlara görev verip çalıştırır. Sıra deve kuşuna gelince ona; “- Sen nesin?”, diye sorar. Deve kuşu da; “- Ben deve kuşuyum!” diye cevap verir. “- Kuş musun, deve misin?” diye tekrar sorar. Deve kuşu: “- Ben kuşum!” deyince; Hz Süleyman Aleyhisselâm ona; “- O zaman uç!” der. Bunun üzerine deve kuşu; “- Ben uçamıyorum!” diye cevap verir. Hz Süleyman Aleyhisselâm da: “- O zaman sen kuş değilsin, devesin, git yük taşı!” der. Deve kuşu, bunu duyunca: “- Yok, ben deve değilim, kuşum!” diye cevap verir. Hz Süleyman Aleyhisselâm da: “- Bakınca deve mi kuş mu olduğuna karar veremiyorum. Ne kuştur, ne devedir. Ne uçuyor, ne yük taşıyor!” Fıtratını bozanlar da böyledir. Ne ona benziyor, ne buna benziyor! Neye benzedikleri belli değil…

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin?

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin? Allâh’ü Teâlâ ne zaman ki nefsi yarattı; ona sordu: “Ey nefis! Bildin mi, ben kimim ve sen kimsin?” Nefis: “Sen sensin, ben de benim!” diye cevap verdi. İşte nefis o zamandan beri Allâh’u Teâlâ’nın huzurunda senlik benlik davasında bulundu, hâlâ da bu davayı bırakmamıştır.. Allâh’u Teâlâ bunun üzerine nefse hışım etti. O hışmın pırıltısından cehennem yaratıldı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile cehennem 3 bin sene yakıldı. Öylesine karardı ki cehennemin içinde göz gözü görmez hale geldi ve iyice ısındı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile nefs, cehenneme atıldı. İyice yandıktan sonra çıkarılıp Allâh’u Teâlâ’nın huzuruna getirildi ve soruldu: “Ey nefis! Sen kimsin, ben kimim?” Nefis: “Ben benim, sen de sensin!” diye cevap verdi. Allâh’ü Teâlâ bin yıl daha cehennemde yakılmasını emretti. Tekrar çıkardılar ve kendisine sordular. Yine aynı cevabını verdi. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile bin yıl daha cehennemde yakıldı. Bö

Hüngür Hüngür Ağlatan Olay

Hüngür Hüngür Ağlatan Olay İbrahim Ethem Hazretleri bir gün hamama girmek istemiş. Hamamın sahibine: “Param yok, hamama girmeme müsaade etmez misiniz?” demiş. Hamamcı parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmaz. İbrahim Ethem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Ethem Hazretleri, öyle yüksek bir sesle bağırdı ki yer gök inledi... Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Ethem Hazretleri’nin başına toplanıp: “Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelim de ağlama!” dediler. İbrahim Ethem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi: “Ey ahalî! Siz, benim hamama giremediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Ben, dünyada iken parasız hamama bile sokmuyorlar... Ya ahirette de senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevrilirsem halim ne olur? Diye ağlıyorum... Çünkü salih ameli olup oraya girmeyi hak etmeyenleri içeri sokmayacaklar” buyurdu.

Dünyanın En Kıymetli Çeyizi

Dünyanın En Kıymetli Çeyizi İmamı Azam (Rahmetüllahi Aleyh) Hazretlerinin en büyük talebesi İmam Ebu Yusuf’tur. Bu zat talebeliği zamanında bir gün hamama gitmek ister. Fakat parası yoktur. Hamamcıya, "parası olmadığını, fakat para yerine kendisine dini bir mesele öğretebileceğini" söyler. Hamamcı, - Bana fetva değil para lazım. Paran yoksa hamama girme, der. Üzülerek dönen Ebu Yusuf, hocasına gelir ve ilmi bırakacağını söyler. Sebebini de anlatır. İmamı Azam Hazretleri kendisini teselli eder ve - Evladım, sabret. İlme devam et. İlim seni aziz eder, der. Aradan seneler geçer. Ama hamamcıdan gördüğü üzücü hareket hiç aklından çıkmamaktadır. Bu arada kendisi memleketin en yüksek ilmi makamındadır. Bütün meseleler kendisinden sorulmaktadır. Böyle olduğu zaten tarihten de sabittir. Bir gün kendisinden bir fetva sorulmaktadır. Soru şudur: Kızını evlendirmek isteyen bir kişi, ona dünyanın en kıymetli şeyini çeyiz vermek üzere yemin etmiştir. Bu yeminini na