Tasavvufi Terbiye

Tasavvufi Terbiye

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

"Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!" (Câsiye, 20-21)

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:

“İyilik güzel ahlâktır, kötülük vicdânını rahatsız eden, duymasını istemediğin şeydir.” (Tirmizi, Zühd, 52; Müsned, IV, 182)

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, bir yolculuğu esnasında mola vererek bir ağaç altında yemek yemiş, sonra yoluna devam etmişti. Epey bir müddet sonra torbasının üzerinde dolaşan bir karınca gördüğünde çok üzüldü. Onu vatanından ayırmış olmanın derin hüznü içerisinde derhal geri döndü ve yemek yediği mekâna varıp o karıncayı yerine bıraktı.

Yine Bahâüddin Nakşibend Hazretleri’nin, intisâbının ilk yıllarında, önce hasta ve muzdarip insanlara, daha sonra sahipsiz ve yaralı hayvanlara hizmet etmesi, hattâ insanların geçeceği yolları temizleyerek senelerce kâ’bına varılmaz bir hizmet hayâtı yaşaması, tasavvufî neşvenin insana kazandırdığı, mânevî olgunluğun bir eseridir.

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri de, bu keyfiyetin hikmet dolu bir misâlini şöyle sergilemiştir:

Dergâhtaki bir sohbet esnâsında bir sarhoş çıkagelir. Dervişler onu inciterek dışarı çıkarmak isterler. Mevlânâ Hazretleri, hakîkati aramak için dergâha sığınan o sarhoşun bir “insan” olduğunu düşünerek onu incitenlere hitâben:

“–Şarabı o içmiş, âdeta siz sarhoş olmuşsunuz!” buyurur.

Bu misâl, tasavvufî terbiye ile kemâle ermiş bir gönlün kazandığı firâset ve basîreti ne güzel ifâde etmektedir. Yani günâha duyulan nefreti günahkâra taşırmamak, bilâkis günahkârı yaralı bir kuş gibi şefkate muhtaç kabûl ederek onu merhametle can sarayına alıp irşâd edebilmek, tasavvufî üslûbun en tabiî bir muktezâsıdır.

Tasavvuf, nefse karşı sulhü olmayan bir cenktir. Zira nefs; terbiye edilmesi gereken ve ancak büyük cihâd ile terbiye edilebilen, sırlarla dolu bir kuvvettir. (Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Aralık-2011)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hayy: Hayatı, ezelî ve ebedî olarak sarmalayan, bütün hayatların kaynağı olan, ezelî ve ebedî olarak ölmeyen, diri olan demektir.

Kısa Günün Kârı
Tasavvuf, mü’minlerin iç âlemlerini tezkiye, terbiye ve ıslâh ederek, onları mârifetullah tecellîleriyle Hakk’a dostluk iklîmine ulaştırmayı hedefleyen bir ilimdir. Bu yolda en tesirli malzeme “muhabbet”, onun tezâhürü ise “âdâb”dır.

Yaşandıkça mânen merhaleler katedilen tasavvufu, kelimelerin mahdut imkânları içinde kâmil mânâda îzâh edebilmek mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki Allah dostları, yaşadıkları mânevî tecrübeler ışığında, vâkıf olabildikleri yönleriyle tasavvufu şöyle târif etmişlerdir:

Tasavvuf, gönlü bir rahmet dergâhı hâline getirebilme sanatıdır.

Lügatçe
intisâb: Bir yere, bir kimseye mensub olmak. Mâiyyetine girmek. Bağlanmak.
neşve: Sevinç, keyif.
muktezâ: Gerekli, gereken, gerekli olan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis