İnsanın Hayat Hikâyesi
İnsanın Hayat Hikâyesi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Şu insanlar, çarçabuk geçen
dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.”
(İnsân, 27)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem buyurdular:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan
ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan
ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.” (Tirmizî,
Kıyâmet 25. İbni Mace, Zühd 31)
Dünya hayatındaki ilâhî
imtihanların ders kitabına gereken ciddiyet ve gayretle sarılmıyor, onun
içindekilerle amel etmiyor; fânî hayatın câzibelerine aldanıp ebedî hayata
lâyıkıyla hazırlanmıyorlar.
Hâlbuki insanın tefekkür etmesi
gerekmez mi ki, Cenâb-ı Hak onu önce anne karnında, bir su torbasında kanla
besledi. Sonra hayat süreceği dünyayı, onun yaşayabileceği şekilde düzenleyip
tanzim etti. Saymakla bitiremeyeceği kadar nîmetler ihsan buyurdu. Bütün bu
nîmetlerin mukâbili olarak insandan sadece Rabbine “kulluk”ta bulunmasını
istedi.
Neticede, inanan-inanmayan her
insan bu dünyayı bir gün mutlakâ terk edecek. Fânî hayat çarşısının en son
giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî
alışverişlere, zevklere, câzibelere, aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracak!..
İnsan, son nefesiyle bu dünya devre-mülkünden çıkıp bambaşka bir dünya olan
kabir âleminin yolcusu olacak…
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i
şerîflerde haber verildiği üzere, insanın kabir hayatı, dünyadaki yaşayışına
göre şekillenecektir. Allâh’ın rızâsına uygun bir hayat yaşayanlar için kabir,
Cennet bahçelerinden bir bahçe; hayatını Allâh’a itaatsizlikle geçirenler
içinse cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır. (Tirmizî, Kıyâmet, 26.)
Lâkin sonsuz rahmeti gereği
Cenâb-ı Hak, o hayatın nasıl olacağını ve orası için neler hazırlamak
gerektiğini, kullarına kitapları, peygamberleri, ilâhî kudret ve azametin bu
cihandaki sırlı nakışları vasıtasıyla haber vermiştir. Bu beyanlar, insanların
dünyada edindikleri intibâlarla anlayabilecekleri seviyededir. Âhiret âlemine
dâir bu beyanların hakîkî mâhiyeti, o âleme geçildiği zaman anlaşılacaktır. Bu
durum, aynen anne karnındaki çocuğun dünyaya âit mâlûmâtının çok sınırlı
olmasına benzemektedir.
İnsan için, kabir yolculuğundan
sonra, hesapla birlikte, ebedî bir hayat başlayacaktır. Bu ebedî “âhiret hayatı”
da yine insanın dünyadaki mânevî hayatına göre şekillenecek, ya sonsuz bir
saâdet, ya da sonsuz bir hüsran ve azap olarak tecellî edecektir. O gün Cenâb-ı
Hak, dünyada işlenen büyük-küçük bütün amellerin kaydedildiği bir kitabı insana
verip:
“Kitabını oku! Bugün sana hesap
sorucu olarak kendi nefsin kâfîdir!” buyuracaktır. (İsrâ, 14)
İnsanın gördüğü bu manzara
karşısındaki hayreti de, âyet-i kerîmede şöyle ifâde edilmektedir:
“… “Vay hâlimize! Derler, bu nasıl
(dehşetli) bir kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın
(işlediklerimizin) hepsini sayıp dökmüş!”…” (Kehf, 49)
İşte ölüm ve ötesine dâir bu
meseleler, öteden beri insanoğlunun zihnini ve kalbini çok meşgul etmiştir.
Zihinlerde âdeta zehirli bir yılan gibi çöreklenen ve kımıldadıkça insanı
tedirgin kılan “ölüm” ve “sonrası”na dâir sualler, -vahyin ve peygamberlerin
irşâdından uzak kalanlar tarafından- her devirde türlü bâtıl telâkkîlerle
susturulmak, bastırılmak ve şuuraltına hapsedilmek istenmiştir. Hâlbuki
herkesi, “hayat” mûcizesinden daha müthiş ve ateşli bir girdap hâlinde saracak
olan “ölüm” vâkıası, bu dünyada -istisnâsız- bütün başlara çökecek olan en
çetin bir istikbâl sürprizidir. (Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Ekim-2012)
Her Güne Bir Esma-ül
Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhyî: Can bağışlayan, sağlık veren, dirilten, kalpleri dalâletten
kurtarıp, iman ve zikirle dirilten, hayat veren demektir.
Kısa Günün Kârı
Hasan-ı Basrî Kuddise Sirrûh’un
Ömer bin Abdülaziz Hazretleriʼne söylemiş olduğu şu sözler, gönüllere
nakşedilmesi gereken ne müthiş bir nasihattir:
“İzzet ve celâl sahibi Allah
seninle olunca, kimden korkuyorsun!.. Eğer Allah seninle değilse, o vakit de kime
ümit bağlayacaksın!..”
Cenâb-ı Hak, bizi nefsimize
bırakmasın. Bizleri, ebedî ve gerçek hayata dâir ilâhî îkazları can kulağıyla
dinleyip hâl ve hareketlerini buna göre tanzim eden gerçek akıl sahiplerinden
eylesin…
Âmîn…
Lügatçe
vâkıa: Olay, hadise.
telâkkî: Karşılamak. Almak. Kabul etmek.
Yorumlar
Yorum Gönder