Kayıtlar

Neden Çok Ağladı?

Neden Çok Ağladı? Veysel Karani Hazretleri'nin bir ıbrığı vardı kırıldı. Veysel Karani Hazretleri çok ağladı. Sebebini sordular, buyurdu ki: “- Bu ıbrıkla çok uzun seneden beri tuvalete girerdim. Ben mahrem yerimi bu ıbrığa gösteriyordum. O bana bende ona alışmıştım. Şimdi kırıldı. Yeni bir ıbrık almam lâzım mahrem yerimi bu yeni ıbrık görecek. Buna da utanıyorum!” dedi. Onlar: “- Ya Üveys ıbrık cansızdır, niçin ondan utanıyorsun?” Dediler. Buyurdu ki: Ayet-i Kerimede: “Yerde gökte canlı-cansız ne varsa hepsi Allah'u Teâlâ'yı zikir eder” buyruluyor. (İsra Sûresi, Ayet 44) “- Sizin cansız dediğiniz şeylerin hepsi canlıdır. Ben de onların hepsiyle konuşurum. O yüzden utanıyor ve ağlıyorum!” buyurdu.

Siz Çok Yakında Öleceksiniz

Siz Çok Yakında Öleceksiniz! Eski zamandaki devlet adamlarından biri, makam mevki sahibi olup, çok zengin olunca ölçüyü kaçırır. Hayatını yeme içme üzerine kurar. Yedikçe şişmanlar, şişmanladıkça yer. Bir zaman gelir ki, şişmanlıktan yerinden kalkamayacak hale düşer. Rahatlığı sıkıntıya dönüşür. Zamanın en meşhur tabibini çağırarak bu haline bir çare bulmasını söyler. Nelere dikkat ederse zayıflayacağını sorar. Tabip, rahat bir şekilde der ki: "— Sizin perhiz yapmanıza lüzum yok, siz istediğinizi yiyip içebilirsiniz!". Devlet adamı şaşırır. Hemen sebebini sorar. Tabip şöyle cevap verir: "— Efendim, sizin iyileşmeniz artık mümkün değil, şişmanlık vücudunuza çok zarar vermiş, çok kısa bir süre ömrünüz kaldı. Çok yakında öleceğinize göre sıkıntıya girip perhize gerek yok!". Ölüm haberini duyan devlet adamı, perişan olur. Yemeden içmeden kesilir. Yıllarca yaptığı, kötülükler, zulümler, haksızlıklar aklına gelir. Allah’ü Teâlâ’ya nasıl hesap vereceğin

Sabır Ve Tahammül

Sabır Ve Tahammül Ashâb-ı Kiram Radiyallahü Anhüm’dan biri bir gün en büyük musibetlere kimlerin hedef olduklarını sordu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Her türlü musibete herkesten ziyâde peygamberler ma’rûz kalır­lar. Diğer insanlar da ruhanî mertebelerine gö­re imtihana ve musibete uğrarlar.” (İbn-i Mâce) buyurdular. Cenâb-ı Hakk Celle Celâlüh Kur’an-ı Kerîm’inde Resûlullah’a şöyle buyuruyor: “Peygamberlerden şeriat sahiplerinin sab­rettiği gibi sen de sabret!” (Ahkâf, 35). O Sallallahü Aleyhi Vesellem da bütün sıkıntılara, Allah Celle Celâlüh’e dayana­rak sabretmişlerdir. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem; hicretten önce Mekke’deki 13 seneyi meşak­kat, felâket, ıstırap ve musibetler içinde geçirmiştir. Mekke ve Taif’in katı yürekli şakileri tam 13 yıl O Sallallahü Aleyhi Vesellem’nunla alay ettiler. O nu Sallallahü Aleyhi Vesellem çeşitli işkencelere ma’rûz bıraktılar, her türlü hakaret ve haksızlığa bile kalktılar. Bü­tün bu sıkıntılara ancak
Müslümanın Hanımı Böyle Olamaz!                Sokağa çıkmadan önce aynanın karşısına geçip de; kaşlarını incelten, kirpiklerini boyayan, göz kapaklarını boyalayan, suratını pudralayan, cilalayan dudaklarını leş yemiş köpek gibi boyalayan, tırnaklarını cilalayan, saçlarını şampuan ile tarayıp beline kadar soyunup sokağa çıkan kadın neyi arıyor şehvetinden başka?                Onun şehveti onun ilâhı olmuştur.                Eğer kocası için eğer kendi nikâhlısı erkeği için olacaksa evinin içinde süslensin.                Kendi erkeği için değil tam tersi pejmürde kıyafetle dolaşıyor, pijama ile dolaşıyor, dağınık saçlarıyla dolaşıyor, hatta taranmadan bile dolaşıyor. Sokağa çıkarken adeta vitrinlere konup ta satılacak mal gibi cilâlanıyor.                Etrafın şehvetini çekmeye çalışıyor.                                            Nedir bunun manası?                Müslüman böyle olamaz.                Müslümanların hanımları Yahudilerin karılarına benzeyemezle

Ahlâk

Resim
Ahlâk Ahlak; huylar demektir. İslam ahlakının kaynağı Kur’an-ı kerim ve Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin sünnetidir. İslam dini, ferd veya cemiyet olarak ver­diğimiz sözleri, bağlandığımız taahhütleri ye­rine getirmeyi, bütün işlerimizde dürüst olma­yı, adalet, insaf ve doğruluktan ayrılmamayı, gerektiği zaman kendi aleyhimize de olsa, doğruyu söylemekten, açıklamaktan çekinmemeyi, herkesle iyi geçinmeyi, riyadan gösterişten sakınmayı her işte ihlaslı ve iyi niyetli olmayı, içimizi dışımızı temizlemeyi, başkaları­nın iyiliğini dilemeyi emreder. İffetli, nefse hâkim, sabırlı, sebatlı, cesaretli, tevazulu olmayı, nankörlükten son derece kaçınmayı emreder. Dünyada işlediğimiz büyük, küçük, hayır, şer, bütün amellerimizin, Ahirette hesabını vereceğimizi, hayrın temelli saadete erdireceğini, şer­rin ise, hüsrana uğratacağını, işlenilen en kü­çük hayrın da, şerrin de karşılığı görülecektir. Ahlâkların farklı oluşu; bedenler şehâdet âleminde (dünya) birbirle

Hz. Ali Radiyallahü Anh anlatıyor

Hz. Ali Radiyallahü Anh anlatıyor Ben ve Fatıma resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in yanına girdik O'nu üzüntülü ve ağlar durumda bulduk. Sebebini sorduk. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: “Ben Miraç Gecesinde göklerde ümmetimin kadınlarını çok çeşitli azap olduklarını gördüm. Onların gördükleri o şiddetli azaplarına dayanamayıp üzüldüm ve ağladım.” 1- Onlardan bir kısmını saçlarından asılmış (ateşten kor kafalarının üstüne koymuşlardı) beyinlerini kaynarken gördüm! 2- Bir kısmını dillerinden asılmış boğazlarından katran akıtılırken gördüm! 3- Bir kısmını elleri boyunlarına ve ayakları göğüslerine bağlanmış olarak gördüm. Yılan ve akrepler onları sokup zehirliyorlardı! 4- Bir kısmını göğüslerinden asılı olarak gördüm! 5- Bir kısım kadın gördüm ki başı domuz gövdesi, merkep gövdesi gibi bin bir çeşit azap ile azap oluyorlardı! 6- Bir kısım kadın gördüm ki suretleri köpek suretinde ateş ağızlarından giriyor ardından çıkıyordu, melekler tokmakları

İslâm Dini'nin Temel Esasları

İslâm Dini'nin Temel Esasları 1- İtikad (İnanç sistemi), 2- İbadet (Kulluk görevleri), 3- Muamelât (Hukuk sistemi), 4- Ukûbat (Cezalar), 5- Ahlâk. İslâmiyet bu beş esasıyla bir bütündür. Bunlardan bir tanesini dinin içerisinden çıkardığınızda ona İslâm demek mümkün olmaz. İslâm bilginleri, İslâm’ı büyük bir ağaca benzetmişler; ağacın köklerinin iman ve itikadı, gövdesinin ibadet ve muamelâtı, onu budamanın ukûbatı ve meyvelerinin ise güzel ahlâkı temsil ettiğini söyleyerek iman-ahlâk bütünlüğünü göstermişlerdir. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'in risalet görevini tamamlamak üzere olduğu son günlerinde 'Veda Haccı' sırasında Cenâb-ı Hak şu ayet-i kerimeyi gönderdi: "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığı (verip ondan) hoşnut oldum." Müslümanlar asırlar boyunca bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir ettiler: İslâm, insan hayatının bütün yönlerini idare eden tam bir hayat

Uyulması Gereken Üç Kaide

Uyulması Gereken Üç Kaide Bazı sahabeden rivayet olunduğuna göre, bir sahabi diğerine: Sana çok zaman tabiblerin bile dik­katinden kaçan bir tıbbı, çok zaman âlimlerin bile bilemediğini bir ilmî çok yerde filozofların gafil bulunduğu, bir hikmeti öğreteyim mi? dediğinde karşısındaki “Öğret!” dedi. Ç ok zaman tabiblerin bile dikkatin­den kaçan tıb kaidesi: Sofraya muhakkak surette aç iken otur. Çok zaman âlimlerin boş verdikleri ilim kaidesi: Sana bilmediğin bir şey sual edildiği vakit, “Allah bilir!” , de. Çok zaman filozofların dikkat etmedikleri kaide: Tanımadığın bir topluluk içinde bulunduğun zaman eğer hayır söylerlerse onlara iştirak et, şer söylerlerse ikaz edebileceksen et, edemeyeceksen orayı terk et, dedi. Sabır: Kur’an-ı kerîm, sabrı yetmiş küsur yerde zikrediyor. Buna dair de birçok ehadis-i nebeviyye varid olmuştur. “Size en az verilen nî’metlerden biri yakîn, diğeri sabra azimdir. Bunlardan nasibini alan kimse gecesini namaz, gündüzünü oru

Güzel Ahlâk

Güzel Ahlâk Alâ’ b. eş-Şıhhîr (radiya’llâhu anh)’den: Bir kişi Peygamber Efendimiz’in önünden gelerek şöyle sordu: “— Ya Resulallâh, hangi amel daha efdaldir? Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem: “— Güzel ahlâk.” buyurdu. Sonra Pey­gamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in sağından gelerek: “— Hangi amel daha fazîletlidir?” diye soru­sunu tekrarladı. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “— Güzel ahlâk.” diye cevap verdi. Adam so­luna geçerek tekrar: “— Hangi amel daha fa­zîletlidir?” diye sordu, Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz: “—Güzel ahlâk.” diye cevap bu­yurdular… Bunun üzerine adam, Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in arka tarafına geçerek yine aynı şe­kilde: “— Ya Resûlallâh, hangi amel daha fa­zîletlidir?” diye sorunca, Peygamber Efendi­miz adama dönerek: “— Niçin anlamıyorsun? Güzel ahlâktır, o da gücün yeterse kızmamandır.” buyurdular. “Hadîsi, Muhammed b. Mervezî Kitâbü’s-Salât’da Mürsel olarak rivâyet etmiştir.) Esmâ’ül-

Anlaşmazlıklar Dostlukları Büyütür

Anlaşmazlıklar Dostlukları Büyütür Bir gün Ebu Zer Radiyallahü Anh ile Bilal-i Habeşi Radiyallahü Anh bir konuda anlaşmazlığa düştüler. Tartışmaya başladılar. Derken, tartışma büyüdü. Bu sırada Ebu Zer Radiyallahü Anh, Habeşistanlı zenci bir sahabi olan Bilal-i Radiyallahü Anh, siyah derisinden dolayı; "Kara kadının oğlu!" diyerek aşağıladı. Dostunun beklenmedik bu sözü karşısında Bilal-i Habeşi Radiyallahü Anh çok üzüldü. Durum Peygamber Efendimiz'e Sallallahü Aleyhi Vesellem haber verilince Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem çok kızdı. "—Ey Ebu Zer! Sen Bilal’i, annesinin renginden dolayı ayıplamışsın öyle mi? Demek ki sen Müslümanlığı kabul etmene rağmen hâlâ cahilce düşünüyorsun!" buyurarak Ebu Zer Radiyallahü Anh'ı uyardı. Bir anlık öfke ile istemeden ağzından çıkıvermiş, birden; "Kara kadının oğlu!" deyivermişti. Böyle olsa da bu büyük bir hata idi. Ne kadar büyük bir hata ettiğini Peygamberimiz’in Sallallahü Aleyhi Vese

Akıl Sahibi Olana Ders

Akıl Sahibi Olana Ders           Bedevinin birine sormuşlar: "Sen Yüce Allah’ü Teâlâ’yı nasıl tanıyorsun?" Bedevi demiş ki: İz izciye, dışkı deveye, delalet ederken nasıl olur gök borçlarıyla, toprak girinti ve çıkıntılarıyla, deniz dalgalarıyla her şeyden haberdar, bol lütuf sahibi Yüce Allaha delalet etmesin!

Hakk’a Kurban Olan Genç

Hakk’a Kurban Olan Genç Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Rasûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.” (Kevser, 1,2,3) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Âdemoğlunun, Kurban Bayramı’nın birinci günü yaptığı işlerin Allah’a en sevimli olanı, (kurban) kanı akıtmaktır. Kıyamet günü o kurban, boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla gelir. Kurbanın kanı da, henüz yere düşmeden Allah’ın rızasına nail olur ve kabul edilir. O halde, kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 3; Tirmizî, Edâhî, 1/1493) Kurban denince aklımıza ilk gelen hiç şüphesiz Hazreti İbrahim ve İsmail’in hayat hikâyesidir. İbrahim’i İbrahim yapan önce candan geçmesi, ateşe atılırken hiç tereddüt etmeyip tam bir teslimiyetle “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” diyebilmesi, sonra da ciğerparesi oğlu İsmail’den geçebilmesiydi. Hazreti İbrahim; birçok mücadeleden, imtihan

Kalbiniz Kırılacağına Varsın Taş Kırılsın

Kalbiniz Kırılacağına Varsın Taş Kırılsın Sultan Mahmud-u Gaznevi hazretleri bir savaş sonunda çok kıymetli bir elmas yakut taşı ganimet olarak ele geçirir. Sonra taşı eline alarak baş vezirine, (Al bu taşı kır, paramparça et) der. Baş vezir der ki: - Aman efendim bu çok kıymetli ben bunu kıramam. Sonra yanındaki diğer vezire aynı şeyi söyler. O da der ki: - Bu çok kıymetlidir, kırılmaz bu. Diğerlerinin hepsi aynı şeyi söylerler. Sultan, özel hizmetçisi Ayaz’ı çağırıp, (Al bu taşı kır) der. Daha demeye kalmadan Ayaz taşı yere vurup kırar, paramparça eder. Padişah hiddetli bir şekilde der ki: - Bre Ayaz sen ne yaptın, vezirler bunun çok kıymetli olduğunu söylediler. Nasıl kırarsın bunu? Ayaz der ki: - Efendim, ben taştan ne anlarım, benim için kıymetli olan sizin emrinizdir, sizin kalbinizdir, kalbiniz kırılacağına varsın taş kırılsın. Sultan vezirlerine dönüp der ki: - Ayaz’ı niçin sevdiğimi anladınız değil mi? Sizin gibi beni bir taşa değişmedi.

Anne Duasıyla Gelen Rahmet

Anne Duasıyla Gelen Rahmet Âlim ve evliyanın büyüklerinden Hakîm-i Tirmizî Kuddise Sirrûh ilim öğrenme arzusu ile yandığı gençlik günlerinde bir gün, iki arkadaşıyla anlaşıp başka yerlere gitmek, ilmini artırmak ve Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak istedi. Bu karar ve anlaşmayı annesine açıkladı. Annesi buna çok üzülerek; “Yavrucuğum! Ben zayıf, kimsesiz ve hastayım. Benim hizmetlerimi sen yapıyorsun. Beni yalnız, çaresiz kime bırakıyorsun?” dedi. Bu sözler üzerine genç Muhammed b. Ali Tirmizî’nin gönlüne dert düştü ve arkadaşlarıyla yaptığı anlaşmayı bozup seferden vazgeçti. İki arkadaşı ise onu yalnız bırakıp, ilim tahsili için yola çıktılar. Buna ziyadesiyle üzülen Muhammed b. Ali, ne annesinden ayrılabildi nede gönlünden ilim aşkını silip atabildi. Yalnız kaldığı zamanlarda, tenha yerlerde uzun uzun ağlardı. Yine bir gün mezarlıkta oturmuş ağlıyor, hem de; “Ben burada cahil ve ilimden mahrum kaldım, arkadaşlarım âlim gelecekler!” diye düşünüyordu. Böyle ağladığı

Allah’ü Teâlâ’nın Rızası, Anne Ve Babanın Rızasındadır.

Allah’ü Teâlâ’nın Rızası, Anne Ve Babanın Rızasındadır. Müslümanın iki önemli görevi vardır. Birisi, yalnız Allah'a ibadet etmek, diğeri de Allah'ın yaratıklarına şefkat ve merhamet göstermektir. Allah'ın yaratıklarından insana en yakın olan anne ve babadır. Çünkü onlar, insanın dünyaya gelmesine sebeptir. Sadece dünyaya gelmesine sebep değil, aynı zamanda onu büyüten, yetiştiren, terbiye eden ve eğiten insanlardır. Bu hizmetleri için bir karşılık beklemedikleri gibi bir ağırlık da duymamışlar, bu hizmetleri seve seve yapmışlardır. Kendileri yememiş çocuklarına yedirmişler, giymemiş çocuklarına giydirmişlerdir. Çocuklarının rahatı için hiç bir fedakârlığı esirgememişlerdir. İşte bunun içindir ki dinimiz anne ve babaya karşı saygısızlığı yasaklamış ve bunu büyük günahlardan saymıştır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Büyük günahlar; Allah'a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir. " (Buhari, Eyman,

Baba Hakkının Önemi

Baba Hakkının Önemi Mâlik bin Dinar Hazretleri hacca gitmişti. Hac günlerinin sonunda rüyasında denildi ki: - Ey Mâlik, müjdeler olsun, günahların affedildi. Seninle beraber haccedenlerin de günahları affedildi. Hepinizin haccı kabul edildi. Ancak Belhli Muhammed oğlu Abdürrahmanın haccı kabul edilmeyip günahları affedilmedi. Uyanınca, halka Abdürrahman ismindeki şahsı sordu. Onu herkes tanıyordu, onun ibadetine düşkün, Kur'an a bağlı bir zat olup her sene hacca geldiğini söylediler. Sora sora onu buldu. Yüzü ayın on dördü gibi parlayan bir gençti. Selam verdi, o da selamım aldı. Mâlik Hazretlerine: - Siz kimsiniz, diye sordu. O da Basralı olduğunu söyledi. - Bana, benim affedilmediğimi haber vermeye mi geldin, dedi. - Nereden bildin? - Rüyamda söylediler. - Allah senin haccını niçin kabul etmeyip, affetmiyor? - Ben, mübarek Ramazan ayının ilk gecesi büyük bir günah işledim. İçki içip sarhoş olmuştum. O haldeyken babam gelip beni kaldırmak istemiş. Ben babamın

Üç Amel İle Kazanılan Yüksek Derece

Üç Amel İle Kazanılan Yüksek Derece “Anneye yapılan iyiliğin sevabı evlada iki kat olarak verilir.” (İhya-u Ulumi’d-Din) Veysel Karâni’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, annesine yaptığı iyilik sebebiyledir.” (Riyaz’ün Nasihîn). “Hz. Musa Aleyhisselâm’ın Cenab-ı Hak ile konuşması esnasında Rabb’inin huzuruna çabuk varan, arşın gölgesinde bir adam görür ve bulunduğu makama imrenir. Ve: “Herhalde bu adam pek keremli olmalıdır.” der. Rabbinden adamın ismini söylemesini ister. Allah-u Teâlâ Celle Celâlüh adamın ismini söylemez ve: “Ama sana onun üç amelini söyleyeceğim!” Buyurarak şunları bildirir;  1- Allah’ü Teâlâ’nın kendilerine lütufta bulunduğu insanları kıskanmazdı, 2- Anne ve babasına karşı gelmezdi, 3- Laf taşımazdı.” (İhya-u Ulumi’d-Din) Anne-babaya iyilik eden, Allah Celle Celâlüh katında çok sevimli bir amel işlemiş olur.