Kayıtlar

Mürüvvet Nedir?

Mürüvvet Nedir? Mürüvvet ve fütüvvet aynıdır. Mürüvvet, başkalarına iyilik etmesini sevmek demektir. Fütüvvet cömertliktir, mürüvvet azı bölüşmektir. Başkalarına kendi imkânlarıyla yardım etmeye her zaman amade olmaktır. Hasanı Basrî'ye, "Mürüvvet nedir?" diye sorulduğunda şöyle cevap ermiştir: "Allah ve yaratıkları katında ayıplanma nedeni sayılacak davranışları bırakmaktır." Hz. Ali Radiyallahü Anh, mürüvveti şöyle tanımlar: "Mürüvvet, insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır." Amr b. Âs'a Radiyallahü Anh sorulur: "Mürüvvet nedir?" Şöyle cevap verir: "Hakkı tanımak ve kardeşlerin birbirlerine iyi davranmasıdır." Serî esSakatî'nin Kuddise Sirruh tanımı şöyledir: "Mürüvvet, insanın kendi nefsini, her türlü kirden ve insanların ayıp saydıkları şeyleri yapmaktan korumak ve bütün işlerinde insanlara karşı şefkatli, merhametli ve insaflı davranmaktır

Murabta

Murabata İman sahibi, nefisleri ile ilgili olan bu bağlantıyı (murabatayı) ve kontrolü altı türlü yapar: 1) Müşarate:  Nefis ile anlaşma yapmaktır. 2) Murakabe: Nefsi denetleme, bakma, gözetmedir. 3) Muhasebe: Nefsini hesaba çekmedir. 4) Muakabe:   Nefsi kınamadır. 5) Mücahede: Nefsi ile cihad etmek, terbiyesiyle uğraşmaktır. 6) Muatebe:   Nefsi uyararak, kınamadır.

Takvaya Ulaştıracak İlimler

Takvaya Ulaştıracak İlimler İlmin zâhir ve bâtında kemâlinin alâmeti, o ilmin faydalı olmasıdır. İlmin faydası ise, sahibinin haşyet ve takvâsını artırmasıdır. Yani kulun istikametidir. Dînimizin emirleri iki maddede hulâsa edilir: Tâzim li-emrillâh: Allâh’ın emirlerini huşû ile, kalp ve beden âhengi içinde, tâzim ile tatbik edebilmek. Şefkat alâ halkillâh: Allâh’ın mahlûkātına şefkat sergilemek. Cenâb-ı Hakk’ın rahmet sıfatından nasîb alabilmek. Bu kemâle erişebilmek için de, iki türlü ilim gerekir: Birincisi zâhirî ilimdir ki hocalardan, kitaplardan tahsil edilen ilimdir. İkincisi ise bâtınî ilimdir. Yani iç âlemimizde tahsil edeceğimiz bir ilimdir. Takvâdır ve neticesi ise irfandır. Bir mü’min bunu, kitaptan ve hocadan elde edemez. Ancak kalbini inkişâf ettirerek bu seviyeye nâil olabilir. Bu inkişâf da ihlâs ve takvâ neticesinde meydana gelir. Âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi: وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ “…Allah’tan ittikā edin (takvâ sah

İslâm’ın Özü Nedir?

İslâm’ın Özü Nedir? Edep, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. İnsan hem dindar hem de kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Unutmamak gerekir ki şeytan, huzûr-i ilâhîden ilim veya amel noksanlığı sebebiyle değil, edepsizliği yüzünden kovuldu. Bu yüzden şeytanı mahveden en güzel fazîlet, edeptir. Mânevî terbiyenin gâyesi; kişiye dâimâ ilâhî kameraların takibi altında olduğu idrak ve şuurunu kazandırmaktır ki, bu sâyede nezâket, zarâfet, edep ve hayâ gibi yüksek hasletler, onun tabiat-ı asliyesi hâline gelebilsin. Edep, insanı diğer mahlûkattan farklı kılan bir husûsiyettir. İnsan; edep, nezâket, zarâfet ve takvâsı ile Hak katında kıymet kazanır. Bu sebepledir ki Hak dostlarının güzel vasıfları arasında edep ve nezâket fazîletinin müstesnâ bir yeri vardır. Nitekim nice mâneviyat büyükleri de tasavvufu, “güzel ahlâk ve edepten ibâret” görmüşlerdir. Emir Külâl Hazretleri’nin mânevî terbiyesi altında kâmil bir edep ve nezâketle yetişen Şâh-ı Nakşibend -kuddise sirruh-

İnsanın Üç Temel İhtiyacı

İnsanın Üç Temel İhtiyacı Osman Nuri Topbaş Soru: Efendim; “Dünya hayatında insanın istikbâline tesir edecek en mühim müessirler nelerdir?” Cevap: İnsan, bu dünyaya üç temel ihtiyaçla gelir. Bunlar gıdâ, ilim ve terbiye ihtiyacıdır. Birinci ihtiyaç; gıdâ: İnsan, varlık âlemine adım attığı andan itibaren gıdâya muhtaçtır. Doğumundan evvel kordon vasıtasıyla annenin gıdâsıyla beslenir. Doğduktan sonra bir müddet anne sütüyle gıdâlanır. Daha sonra da her biri Cenâb-ı Hakk’ın birerlûtfu ve ihsanı olan çeşit çeşit gıdalarla, nimetlerle hayatiyetini devam ettirir. Ancak unutmamalıdır ki; Bu beslenme ihtiyacı karşılanırken gıdaların helâl olması, insanın mânevî istikameti için çok mühim bir vesiledir. Çünkü helâl   olmayan, haram ve şüpheli şeylerle beslenen kişide ibadet şevki ve kulluk aşkı olmaz. Gönül hantallaşıp duygusuzlaşır. Temâyüller nefsânî arzulara göre şekillenir. Böylece İslâm ahlâkı ve yüce fazîletler âdeta unutulur. Yani, kulun mânevî inkişâfın

İlâhî Ahlâk

İlâhî Ahlâk İnsaf ve iz’an sahibi her insan, kendisine bir bardak su ikrâm edene bile teşekkürü bir vicdan borcu addeder. Fırsat düştüğünde o şahsın iyiliğine muâdil bir iyilikle karşılık verir. Hâl böyleyken insanoğlunun, bütün nîmetlerin asıl ikrâm edeni olan Rabbine karşı alık ve abus kalması; akıl, iz’an ve vicdan dışıdır. Öte yandan, Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine muâdil bir iyilikle karşılık verebilmek de, bütün sermâyesi “hiçlik” olan insanoğlu için mümkün değildir. Fakat Cenâb-ı Hak sonsuz lutuf ve merhametiyle bizim en küçük bir hayrımıza bile -ihlâsımız nisbetinde- on mislinden yedi yüz misline kadar fazlasıyla mükâfat vermektedir. Bu, O’nun “Şekûr” sıfatının muktezâsıdır.4 Âyet-i kerîmelerde buyrulur: وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌ   “…Allah çok mükâfat verendir, cezâlandırmakta acele etmeyendir.” (et-Teğâbün 17) فَأِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ “…Şüphesiz ki Allah (yapılan hayrı) kabul eder (mükâfâtını bol bol verir) ve (o hayrı) hakkıyla bilir.” (el-Bakara, 15

Gerçek Nîmet

Gerçek Nîmet Âyet-i kerîmelerde buyrulur: “Ben’i zikredin; Ben de sizi zikredeyim! Bana şükredin; sakın küfrân-ı nîmette bulunmayın!” (el-Bakara, 152) “…Eğer şükrederseniz, elbette size olan (nimetlerimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!” (İbrahim, 7) Şükretmek, nimetlerin bereketlenmesine vesiledir. Şükürsüzlük ise, küfran-ı nimettir, nankörlüktür, bereketsizliğe, nimetlerin geri alınmasına ve Allah’ın gazabına sebeptir. Bu hususta Fudayl bin Iyaz -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurmuştur: “Şükre devam edin. Zira bir kez elden giden nimetin geri dönmesine pek az rastlanır.” (İhyâ, IV, 232) Şükür bahsinde Hak âşıklarının durumu ise, nimetlerin artması veya eksilmesi kaygılarından azadedir. Onlar için mühim olan, o nimetler vesilesiyle şükrederek Cenâb-ı Hakk’a yakınlıklarını artırabilmektir. Mevlânâ Hazretleri bu hakikati ne güzel izah eder: “Nimete şükretmek, nimetten daha hoştur. Şükrü seven kimse, şükrü bırakır

Dinin Yarısı…

Dinin Yarısı… Peygamber Efendimiz r buyururlar ki: “İman iki kısımdır. Yarısı sabırda, yarısı şükürdedir.”[1] Sabır, değişen şartlar altında muvazeneyi bozmamak, başa gelen musibetlere şikâyet etmeden tahammül göstermek, nefsi kulluk vazifelerini ifaya ve haramlardan sa­kın­maya mecbur kılmaktır. Şükür ise, Cenab-ı Hakk’ın sayısız lütuf ve ihsanlarına mukabil, O’na olan minnettarlığın ifadesi olan bütün kulluk tezahürleriyle O’na yönelmektir. Dini hayatı hulasa eden bu müstesna mevkiine binaendir ki Abdullah-ı Ensari de İslam’da şükrün ehemmiyetini şöyle ifade buyurmuştur: “Şükür; nimeti bilmenin ismidir. Zira şükür, nimeti vereni bilmeye götürür. Bundan dolayı, Kur’an-ı Kerim’de İslam ve imana «şükür» ismi verilmiştir.” Nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu bilmek demek olan şükrün zıddı da, küfür, yani bütün nimetlerin Allah’tan olduğu gerçeğini gizlemektir. Yani şükran-ı nimetin zıddı, küfran-ı nimettir ki, ebedi bir hüsran sebebidir. Nitekim Cen

Dört Dilde Kırk Hadis-i Şerif

Dört Dilde Kırk Hadis-i Şerif ۱ - إِنَّ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ 1. Sözlerin en güzeli Allah’ın kitabı yolların en güzeli Muhammed’in yoludur. 1. The best word is Allah's book. The best path is Muhammad’s path. 1. คำพูดที่งดงามที่สุดคือคัมภีร์ของอัลลอฮและทางนำที่ดีเลิศที่สุดคือทางนำของมุหัมมัด صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ 1. Wahrlich, das beste Wort ist das Wort Allahs, der beste Weg ist der Weg Muhammads (saws). Buhari, Edeb, 70; İ’tisam, 2. Müslim, Cuma, 43. z Nesai, Iydeyn, 22. İbn Mace, Mukaddime, 7. Darimî, Mukaddime, 23. Ahmet b. Hanbel, c. 3, s. 319. ۲ - خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ 2. The most dutiful amongst you is the one who learns and teaches the Qur'an. 2. En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir. 2. ผู้ที่ดีเลิศในหมู่พวกท่านนั้นคือผู้เรียนและสอนอัลกุรอาน 2. Der Beste unter euch ist jener, der den Quran lernt und weiterlehrt