Kayıtlar

Neme Lâzım!

Neme Lâzım! Değerli dostlar; bir fert olsun, bir aile olsun, bir toplum olsun, bir millet olsun neden çöker diye düşünürsek en önemli nedenlerden birisi “Neme lâzımcılıktır!”. Neme lâzımcılık sağlıklı bünyeyi içten kemiren kanser gibidir. Her ortama kolaylıkla sızar. Kimsenin haberi olmaz. Toplumu ve fertleri içten eritir. Koca bir çınar içi çürüyünce çöktüğü gibi o toplum da ne kadar güçlü olursa olsun çöker gider. Neme lâzımcılığın girdiği yerde kötülükle mücadele biter. Kötülük serbest kalarak şımarır, alır başını gider. Bir örnek verelim. Ülkemizde dünya şaheseri bir bina var. O ülke halkı o binayla övünüyor. Her yıl sayısız turist o binayı ziyaret edip; milyonlarca liralık döviz bırakıyor. Bir gün iki yaramaz çocuk o binanın karşısında ateş yakmışlar. Oradan geçenler “ neme lâzım” diyerek kimse yetkilileri ve itfaiyeyi aramamış. Sonra ateş büyüyüp o güzel binaya sıçramış. O şaheser bina birkaç dakikada kül olur gider. İşte size şanlı tarihimizden yüzde yüz yaşanmış bir

Gün Doğmadan Neler Doğar

Zalim Bir Kral, bir gün; avdan dönüyormuş. Şehrin girişinde güzel bir ev görmüş. Evin bahçesi çok hoşuna gitmiş. Bahçeye bakarken bahçede güzel mi güzel bir kadın gezinmiyor mu? Kadına dikkatlice bakmış, genç kadının endamına, güzelliğine hayran kalmış. Kral saraya döner dönmez baş veziri huzuruna çağırmış ve şöyle demiş: -Ben bu memleketin kralıyım,  benden başka büyük yok, mal benim, makam benim, şan benim, şeref benim. Bugün şehrin girişinde güzel bir bahçe bahçede de güzel bir kadın gördüm. Kadına âşık oldum. Ne yapıp yapıp buna bir çare bulun, tez elden bu güzel kadını bana getireceksiniz! Bu güzel kadın benim olmalı! Haydi, çabuk olun, bir şeyler yapın!” Diye emirler vermiş… Baş vezir “hay hay efendim, hemen hallederiz” deyip gitmiş. Kadını araştırmış. Bir marangozun karısını olduğunu öğrenen baş vezir sinsi bir plan kurup marangozun yanına gelmiş. -Kralımızın emri var, yarın sabaha kadar 100 tane ceviz sandık yapacaksın, yoksa seni zindana atarız, belki de asarız!&quo

Ulubatlı Hasan

Resim
Ulubatlı Hasan Ulubatlı Hasan Gerçek mi, Yoksa Efsanevi Bir Karakter mi? “Ulubatlı Hasan o dönemin kaynaklarında yer almamaktadır. İstanbul’un fethi sırasında bizzat bulunan Bizanslı tarihçi Francis’in orijinal eserinde Ulubatlı Hasan’ın ismi geçmiyorken, daha sonraki tarihlerde Francis’in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos’un yazdığı kitapta yer almaktadır. Melissinos, Francis’in eserine yaklaşık dört misli daha ilave yapmıştır. Bunlardan biride İstanbul surlarına ilk Türk bayrağını diken Ulubatlı (Lupadionlu) Hasan’dır. Birçok tarihçi ve araştırmacı, Melissinos’un eseri renklendirmek için bu tür hikâyeler uydurduğu ve Ulubatlı Hasan’ın aslında hayali olduğu kanaatindedir. Bir diğer dayanak ise şehrin fethedilişi sırasında o kargaşada surlara bayrağı ilk diken kişinin isminin sağlıklı bir şekilde zikredilmesinin mümkün olmayacağıdır. Gerek Osmanlı kaynaklarında, gerekse İstanbul’un fethi sırasında bulunmuş yabancı tarihçilerin eserlerinde Ulubatlı Hasan’dan b

Dünya 5'ten Büyüktür

Resim
Dünya 5'ten Büyüktür Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda dillendirdiği bu ifade uluslararası bir kampanyanın sloganı. Birleşmiş milletlere üye ülkeler arasında güvenlik ve barışı korumakla yükümlü en güçlü organ olan BM güvenlik konseyinin veto hakkına sahip 5 daimi üyesine tepki olarak ortaya atılan düşüncedir. Beş ülke yaptıkları her türlü ayrımcılığı, zorbalığı, yolsuzluğu saçma bir veto hakkıyla; BM güvenlik Konseyi ’ nin aldığı kararı geçersiz kılıyorlar. BM genel kurulu Siyonist İsrail’in soykırımlarının durdurulması için bir karar alıyor Abd bir veto çekiyor. Sonuç sıfır sıfır elde var sıfır. Rusya Çeçenistan’ı eziyor, sömürüyor. Birleşmiş Milletler karar bile alamıyor. Birleşmiş Milletler o zaman neye yarar? Hiçbir şeye… O zaman BM kime hizmet ediyor. Sadece beş ülke ve İsrail’e… O zaman nerede kaldı Dünya Barışı? Mazlum milletlerin haklarını kim koruyacak? Beş ülke istediğini asacak, istediğini kesecek… Birkaç balinayı kurtarmak için dünya s

Ayı Deyip Geçmeyin

Resim
Ayı Deyip Geçmeyin        Veli dayı, o gün çok yorulmuştu. Ormanda çalışmış, ağaçları budamıştı. Bu orman, onun evi gibiydi. Ağaçlar da sanki çocukları… Küçük bir kulübede yaşıyordu.       Bir gün kapısı birden “Küt! Küt!” diye çalınmaya başladı. Veli dayı kalktı, kapıyı açtı. Gözlerine inanamıyordu. Çünkü kapıda iri, kahverengi bir ayı duruyordu. Ayı garip sesler çıkararak ön ayağını gösteriyordu.          Dikkat etti, Ayının uzattığı ön ayağından kanlar akıyordu. Hemen geri gitti. Feneri aldı. Kocaman bir kıymığın, ayının ön ayağına saplandığını gördü. Bir pense aldı. Sıcak su getirdi. Önce yarayı yıkadı. Sonra inleyen hayvanın ayağındaki kıymığı sert bir hareketle çekip çıkardı. Sıcak su ile tekrar yıkadı. Kocaman bir gömleği yırttı, yarayı sardı. Başını kaldırdığı zaman ayı inleyerek geri gidiyordu. Arkasından baktı:    -Ne olsa ayı bu, diye söylendi. Bir kedi, bir köpek olsa elimi yalardı.     İçeri girdi, yatağına yattı.      Tam uyuyacağı sırada kapıda yin

Avlanmamış Ayının Postu

Resim
Avlanmamış Ayının Postu Parasız kalan iki arkadaş, bu durumdan kurtulmanın yolunu aramaya koyulmuş. Uzun tartışmaların sonunda, bir ayı vurup postunu satmaya karar vermişler. Paraya o kadar çok ihtiyaçları varmış ki, sanki ayıyı vurmuşlar da, postu ellerinde imiş gibi komşuları olan kürkçünün kapısını çalmışlar. ''Bizde bir ayı postu var ki görmelisin!'' demişler. ''İki kürk rahat çıkar. Başkaları şunca lira verdi ama biz vermedik. İstiyoruz ki komşumuza satalım.''  Sıkı bir pazarlıktan sonra, kürkçü ile anlaşıp postun parasını almışlar. Sonra da ormana avlanmaya çıkmışlar. Çok geçmeden karşılarına iri mi iri bir ayı çıkmış. Bakmışlar ki ayı postu yerine kendi postları gidecek. Biri hemen ağaca tırmanmış, diğeri ise kendini yere atıp ölü taklidi yapmaya başlamış.  Ayı az sonra gelmiş. Yerde yatan adamı evirip çevirmiş. Ağzını, burnunu, kulağını koklamış. Canlı mı ölü mü diye epey incelemiş, sonunda ölü olduğuna karar vermiş olmalı ki, çekip

Küçük Hafız Kız

Küçük Hafız Kız İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda: "Fatma", dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi: "Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum". Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebessümle: "Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da..." O küçük gözlerinin içi parıldadı birden. Annesi: "-Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara cennette taç giydirilecek demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte". "-Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de teslim olsa... Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah'a sonra bize emanet." Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum,

40 Hadis-i Şerif 4

40 Hadis-i Şerif 4 ١) اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا : لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ : لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ      1-   Allah Rasûlü; “Din nasihattir/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün Müslümanlar’a” diye cevap verdi. Müslim, İmân, 95. ٢) اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ 2 ) İslâm, güzel ahlâktır. Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225. ٣) مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللَّهُ 3) İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16. ٤) يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا 4) Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6. ٥) إنَّ مِمَّا أدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ : إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ 5) İnsanların Peygamberlerden öğrene geldikleri sözlerde