Kayıtlar

Büyük bir arife sormuşlar: “Neden bu kadar sakinsiniz?”

Büyük Bir Arife Sormuşlar: “Neden Bu Kadar Sakinsiniz?”   Büyük bir arife sormuşlar: “– Neden bu kadar sakinsiniz?” Ârîf demiş ki: “– Uzun zaman okuduklarım ve tecrübelerimin neticesinde, hayatımı beş esas üzerine kurdum!”: 1– Benim rızkımı kimsenin, yiyemeyeceğini anladım. Ve  “SAKİNLEŞTİM!”. 2– Allah’ü Teâlâ’nın beni daima, gördüğünü anladım. Ve  “HAYÂ ETTİM”. 3– Benim işimi kimsenin, yapamayacağını anladım. Ve  “ÇALIŞMAYA KOYULDUM!”. 4– Anladım ki hayatımın sonu,  “ÖLÜM” dür: Ve  “ÖLÜME HAZIRLANDIM!”. 5– Anladım ki iyilik ve kötülük her ikisi de  “KALICI” dır. Dolayısıyla  “İYİLİKLERİMİ ÇOĞALTTIM!”;   ve  “KÖTÜLÜKLERİ  mi  AZALTTIM!”. “İşte sakinliğimi bunlara borçluyum!”   (Rabbim bu esaslara bizleri de uymayı nasip etsin!)

Bazen Yalınayak Yürü!

  Bazen Yalınayak Yürü!   Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem bize bazen yalınayak yürümemizi emretti (Ebu Davud, Sünen; 4160) Sağlıklı yaşamak istiyorsanız, çıplak ayakla toprağa basın! Topraklama bilinen “En kuvvetli antioksidandır.” 9 tane en etkili faydası şunlardır:   1- Kırmızı kan hücrelerinin zeta potansiyelini azaltır. Toprağa yalın ayak basılması halinde zeta potansiyeli nötr hale gelir. Özellikle doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda zeta potansiyeli çoğalır. Bu potansiyelin çoğalması demek ilerleyen zamanda kalp krizi riskinizin artması demektir. Toprağa yalın ayak basmak yani kanın iç akışını anlamlı derecede azaltır, kan incelir. 2- Adet öncesi sendromunu önler. Toprak üzerinde yalın ayak yürümek, kortizol yani ”stres hormonu” nu azaltmaya yardımcı olur. Bundan dolayı adet öncesi ağrılarınızın daha hafif geçmesine yardımcı olur. 3- Kırmızı kan hücrelerinin akış hızı ortalama olarak %280 artar. Bu sayede dokulara daha fazla oksijen taşınabilir. Bu sayede k

Siz Müslümanlara Şaşarım. Üzüm Helâl, İçki Haram. Hâlbuki İkisi de Aynı Şeylerden Yapılıyor

Resim
  Siz Müslümanlara Şaşarım. Üzüm Helâl, İçki Haram. Hâlbuki İkisi de Aynı Şeylerden Yapılıyor              Hz. Ali Radiyallahü Anh bir Hristiyan’a misafir oldu. Adam üzüm getirdi. Hz. Ali Radiyallahü Anh üzümü yedi. Sonra üzümden yapılmış şarap getirdi. Hz. Ali Radiyallahü Anh buyurdu ki: “- Haramdır.” Hristiyan dedi ki: “- Siz Müslümanlara şaşarım. Üzüm helâl, içki haram. Hâlbuki ikisi de aynı şeylerden yapılıyor.” Hz. Ali Radiyallahü Anh buyurdu ki: “- Eşin var mı?” Dedi: “- Var.” “- Kızın var mı?” Dedi:             “- O da var.” “- İkisi de gelsin buraya.” Eşi ve Kızı gelince: Hz. Ali Radiyallahü Anh buyurdu ki: “- Bu Kız bu Anneden’dir, Ama görüyorsun ki Allah’ü Teâlâ annesini sana helâl, kızını ise haram kılmıştır.” Hristiyan biran için duraksadı, şok olmuştu. Bütün bildiklerini sorgulamaya ve halifeye doğru ağlamaklı bakmaya başladı. Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın elinden öpüp Müslümanlığı kabul etti!

İnsanın İbâdete Olan İhtiyacı

  İnsanın İbâdete Olan İhtiyacı   İnsan yaşayabilmesi için birçok nimetlerden yararlanmak zorundadır. Allâh’ın nimetlerinden faydalanmadan hayatiyetini sürdüren hiçbir varlık yoktur. Bu sebeple her nimete bir teşekkür gerekir. Nimete teşekkür etmemek nankörlüktür. İbâdetlerin şâhı olan ve Peygamberimizin Aleyhisselâm “Gözümün nûru” 1 dediği namaz, kulun Allah karşısındaki “esas duruşu” demek olup insanın çok yönlü ifâde imkân ve vâsıtalarını bir bütün hâlinde ve sistematik olarak işleme koyan bir fihrist mesabesindedir. Güzel bir usûl ve uygun sözlü formüllerle Allâh’ın büyüklüğünü ve yüceliğini belirten; kulun zayıflığını ve güçsüzlüğünü, Allâh’a olan bağımlılığını, şükrân ve minnettârlığını simgeleyen bir ibâdettir.2   Bütün bunlar, namaz merkezli ibâdetin lüzum ve önemini ortaya koymaktadır. Namaz kılanın, diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Böylece bütün ömür sermâyesini âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü tek bir cihete saklar.3   “Âkil i

Sakız Satıcısı

Sakız Satıcısı   Ahmet, sekiz yaşında bir çocuktur. İnce bir gömlek, yırtık bir pantolon ve bir ayakkabı giyer.   أحمد طفل بالثامنة من عمرة. يرتدي قميصا خفيفا وبنطالا ممزقا وحذاء   Elinde de bir kutu sakız var. Trafik lambalarında şoförlere sakız satar.   بيده علبة علك. يبيعه للسائقين عند أضواء المرور   Mevsim kıştı ve yağmur yağdı. Ahmet şemsiyenin altında yağmurdan korunmak için dükkânın önüne koştu.   في فصل الشتاء عندما كان المطر يهطل لم يكن لدى أحمد شمسية ليحتمي بها. فركض نحو الدكان المقابل   Yağmur kesilince arabalardan birine yöneldi.   المطر جعل إحدى السيارات تنحرف   Ayağı kayıp yere düştü. Sakızları saçıldı. Arabalar sakızları ezdi.   فزلت قدم أحمد وسقط على الارض. وسقطت قطع العلكة فداستها السيارات   Ahmet sakızları toplamaya çalıştı; ama yapamadı. Ağlayarak onlara baktı ve: "Bugün anneme kim bir ekmek alacak?" dedi.   حاول أحمد أن يجمع القطع. لكنه فشل. فبكى وقال: "هذا اليوم لن تحصل أمي على أي خبز" هناك الكثير من أحمد في حياتنا

El Açıp İsteyeni Sakın Azarlama

  El Açıp İsteyeni Sakın Azarlama   Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor: Dilenmek haramdır, zaruret olmadan dilenmek olmaz. Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir. Dilenci, at üzerinde gelse bile hakkı vardır. Eğer düşkün ve yoksullar yalan söylemeselerdi onları reddeden felah bulmazdı. Dilenmek üç şeyden dolayı haramdır. Fakirliği açığa vurmak, Allah'tan şikâyet etmek anlamına gelir. Birisinden birşey isteyen hizmetçi efendisinden şikâyetçi etmiş gibi olur. Ancak zaruretten dolayı ve yakınılmadan istemek haram değildir. Kendini aşağı göstermiş olur. Oysa Allah'ın huzurundan başka yerde kendini aşağı göstermiş olması yakışık olmaz. Bundan kurtulmanın çaresi elden geldiğince, dostlarından, akrabalarından ve açık gönüllü kimselerden istemektir. Zira onlar hakaret gözü ile bakmazlar. Yine bu durumda da zaruret olmadan istememek gerekir. Dilekte bulunduğu

Evlatlarımıza İlim ve Edep Öğretmeliyiz...

  Evlatlarımıza İlim ve Edep Öğretmeliyiz... Hasan Yavaş Dinimiz, baştanbaşa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır.                Babanın, evlâdına karşı en mühim görevi, ona ilim ve edep öğretmek, güzel terbiye etmektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Çocuğu güzel terbiye, evlâdın babasındaki haklarındandır.) [Beyheki] Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hazret-i Ömer, “Edep, ilimden önce gelir” buyurdu. Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayâsından Resulullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu. Dinimizde hayânın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayâsızlık da imanın zayıf olduğu

Saddam'ın Heykelini Yıkan Iraklı Bir İş Adamının İbretlik Sözleri

Resim
  Saddam'ın Heykelini Yıkan Iraklı Bir İş Adamının İbretlik Sözleri Abd ordusu bağdata kadar geldiğinde büyük bir alkış eşliğinde onları karşıladık. Bize, hadi bu heykeli siz yıkın, bu sizin hakkınız, dediler. Bir balyoz bulup tüm nefretimle saddam'ın heykeline vurmaya başladım. Kimimiz ayakkabısıyla vuruyor kimi bir sopayla.. Amerikalılar araçlarında bira içerek çılgınca bağırıyordu. Bize gülüyorlardı. Barış, demokrasi, para palavraları gözümüzü körleştirmişti. Günlerce aç ve susuz kaldık. Bombaların arasında sığınaklarda fareler ve böcekler arasında yatıyorduk. Birden hepimiz terörist ilan edilmiştik. Ya abd için savaşacaktık ya da kamplara götürülecektik. Kadınlarımıza tecavüz ediliyordu ve her yerde cesetler vardı. Kadın, erkek, çocuk ve bebek... Daha aylar öncesi mutlu sabahlara uyanıyordum. Yeni bir ev almıştım yeni eşyalar ve temiz kıyafetler.. O an hüngür hüngür ağladım. Ellerimi taşlara vurdum. Oysa Nefretle yıktığım o Heykeli tekrar dikmek için her şeyim

Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti

  Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti   Kanunî Sultan Süleyman Hân, ordusuyla sefere çıkmıştı. Belgrat yakınlarında, mola verilmişti. Askerler, çevredeki su ve çeşmelerden istifade edip, abdest tazelemeye, susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Çeşmelerden birinin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerini haberdar etmek için, manastırdaki rahibelerden bir kaçını süsleyip, ellerine verdiği testilerle çeşmeye gönderdi. Rahibelerin geldiğini gören Osmanlı askerleri, hemen çeşme başından ayrılıp, rahibelere sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadı. Rahibeler gelip durumu anlatınca; koparılan üzümlerin yerlerine para bırakıldığını duyan Rahip, bu kadarını beklemiyordu. Bunlar ne biçim insanlardı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve endişe etme

Bir Salkım Üzüm

  Bir Salkım Üzüm   Avrupa Hristiyanları, Papa’nın kışkırtması ile bir araya gelip Osmanlı topraklarına saldırmaya teşebbüs edince, yeryüzünün sultanı Kanunî Sultan Süleyman Han, ordusu ile sefere çıktı. Tarihlere şan veren ordu ağır ağır ilerliyor, hedefine bir an önce ulaşmak için gayret sarf ediyordu. Havalar da iyice ısınmıştı. Bir Hristiyan beldesinden geçerken, yolun dar olması sebebiyle, askerlerden kimisi üzüm bağlarından yürümek mecburiyetinde kaldı. Olgunlaşan üzümler susuzluktan dudağı çatlamış askerlere; “Al beni, ye beni” dercesine duruyordu. Askerlerden biri dayanamayıp, sahibinin haberi olmadan bir salkım üzüm kopardı. Yerine de bir keseye koyduğu parayı bağladı. Üzümü de yedi. Çok geçmeden mola verildi. Ordunun arkasından, kan ter içinde Hristiyan bir köylünün geldiği görüldü. Köylüyü komutana götürdüler. Çok heyecanlı olan köylü, komutanın eline mi, ayağına mı kapanacağını bilemedi. Bir asker, kendi bağından kopardığı üzümün yerine para bırakmıştı. Bağında

İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...

  İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...   Salim Köklü   Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Münakaşa, karşıdaki insana sen bilmezsin, ben bilirim demektir. Bu ise kendisini karşısındakinden üstün görmektir ve kibirdir. Cahillikle suçlanan herkes az veya çok kızar. Onun için münakaşa dostlar arasındaki sevgiyi giderir. Onun yerini öfke ve kin alır. Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Öfkenin, münakaşanın ve inadın hâlledeceği hiçbir şey yoktur. Her şeye itiraz eden ve münakaşayı huy edinen kimsenin kendisi de çevresi de huzursuz olur. Sert ve kavgacı olmak, münakaşayı huy edinmek, mürüvvete uygun değildir. İyi bir Müslüman, münakaşa etmez. Herkesle iyi geçinir, Allah’ü Teâlâ’’dan korkar. Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda, hep kendini haklı bulmak yerine, gerçekten hatalı ise hatasını kabul eder ve özür diler. Bir kalbi

Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye

Resim
  Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye     Ertesi gün ameliyat olacağı için gündüzden bütün evi dipten bucaktan temizlemiş, pırıl pırıl yapıp duşunu almış ve biraz uyumak için yatağına uzanmıştı. Annesi: “- Bir kadının evi her zaman temiz olmalı temizlik diriye de ölüye de lazım!” derdi. Annesi aklına gelince dudaklarına acı bir tebessüm gelip yerleşti ve içinden: “- Haklısın canım annem bak ben de evimi temizledim. Ölürsem herkes evimi temiz görecek, yaşarsam da kendim evime gelip tertemiz oturacağım!” diye düşündü. Son zamanlarda hiç iyi değildi yemek yiyemiyor, hızla kilo kaybediyordu. Gittiği doktorlar, karaciğer kanserisin mecburen ameliyat olman lazım demişlerdi. İlk önce kabul etmemiş gittiği yere kadar demiş ama ağrıları dayanılmaz olunca mecburen kabul etmişti. Oğluna üzülmesin diye kanser olduğunu söylememişti. Fidan elli iki yaşında adı gibi fidan bir kadındı. Babası başlık par