Bir Salkım Üzüm
Bir Salkım Üzüm
Avrupa Hristiyanları, Papa’nın kışkırtması ile bir araya gelip
Osmanlı topraklarına saldırmaya teşebbüs edince, yeryüzünün sultanı Kanunî
Sultan Süleyman Han, ordusu ile sefere çıktı.
Tarihlere şan veren ordu ağır ağır ilerliyor, hedefine bir an
önce ulaşmak için gayret sarf ediyordu. Havalar da iyice ısınmıştı. Bir
Hristiyan beldesinden geçerken, yolun dar olması sebebiyle, askerlerden kimisi üzüm
bağlarından yürümek mecburiyetinde kaldı. Olgunlaşan üzümler susuzluktan dudağı
çatlamış askerlere;
“Al beni, ye beni” dercesine duruyordu. Askerlerden biri
dayanamayıp, sahibinin haberi olmadan bir salkım üzüm kopardı. Yerine de bir
keseye koyduğu parayı bağladı. Üzümü de yedi. Çok geçmeden mola verildi.
Ordunun arkasından, kan ter içinde Hristiyan bir köylünün
geldiği görüldü. Köylüyü komutana götürdüler. Çok heyecanlı olan köylü,
komutanın eline mi, ayağına mı kapanacağını bilemedi.
Bir asker, kendi bağından kopardığı üzümün yerine para bırakmıştı.
Bağında başka bir zarar yoktu. Böyle bir askere ve komutanına, elbette teşekkür
etmeliydi. Ama komutan bu habere hiç sevinmedi. Bir askerinin başkasının malını
izinsiz almasını bir türlü kabul edemiyordu. Tellâllar çağırtılıp, o asker
bulundu. Bu arada Sultan da hâdiseyi öğrenmişti. Hemen o askerin ordudan
atılmasını emretti ve
- Kursağında haram lokma bulunan bir askerin bulunduğu ordu ile
zafer ve nusret müyesser olmaz, demekten kendini alamadı. Hristiyan köylü,
üzümü alan askeri taltif ettirmek için geldiğini, hâlbuki işin tersine döndüğünü
arz edince, komutan;
- Eğer o asker parayı bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zalimler
ordusu olurdu. İşte o zaman, kellesi de giderdi. Parayı asmaya bağlamakla
kellesini kurtardı. Ama sahibinden izinsiz mal almakla da, seferden men
cezasına çarptırıldı, dedi ve kahraman ordu yoluna devam etti.
Yorumlar
Yorum Gönder