İnsanın İbâdete Olan İhtiyacı
İnsanın İbâdete Olan İhtiyacı
İbâdetlerin şâhı olan ve Peygamberimizin Aleyhisselâm “Gözümün
nûru” 1 dediği namaz, kulun Allah karşısındaki “esas duruşu” demek olup insanın
çok yönlü ifâde imkân ve vâsıtalarını bir bütün hâlinde ve sistematik olarak
işleme koyan bir fihrist mesabesindedir.
Güzel bir usûl ve uygun sözlü formüllerle Allâh’ın büyüklüğünü
ve yüceliğini belirten; kulun zayıflığını ve güçsüzlüğünü, Allâh’a olan
bağımlılığını, şükrân ve minnettârlığını simgeleyen bir ibâdettir.2
Bütün bunlar, namaz merkezli ibâdetin lüzum ve önemini ortaya
koymaktadır. Namaz kılanın, diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile
ibâdet hükmünü alır. Böylece bütün ömür sermâyesini âhirete mal edebilir. Fâni
ömrünü tek bir cihete saklar.3
Sen namazı şöyle bil ki
mü`minin mi`râcıdır.”
Bu sebepledir ki, Peygamber Efendimiz Aleyhisselâmşöyle
buyururlar:“Mü’min tâze ekin gibidir. Rüzgâr estikçe yatar, fakat yine doğrulur
kalkar; kâfir ise çam ağacına benzer, rüzgâr estikçe gürler, ama bir kere
yıkılırsa bir daha kalkamaz.” 4
Ama bir mü’min ise ufukların onda kaybolmasıdır.”
Ben bu sefil dünyâda acep ne arıyorum?.”
“Uzun gece belâsını bîmar (hasta) yeğ bilür” diyor şair.
Uyuyamamak insana cinnet getirtir. Kezâ, işitmek nimet olduğu gibi, işitmemek
de nimettir. Bütün sesleri işitsek, istirahatımız kaybolur, çılgına döneriz.
Karanlık gecelerde cirit atan cinlerin seslerini, çığlık ve nâralarını
işitseydik durum ne olurdu, bir düşünelim. Görmek bir nimet olduğu gibi,
görmemek de bir nimettir.
Yüzüne baktığımız bir kimsenin beynini yahut topraktaki
bakteriyi görsek veya yediğimiz gıda ve içtiğimiz sudaki mikropları fark etsek
ne kadar rahatsız oluruz!. Sa’d-i Şirâzî (ö.691/1294) ne hoş söylemiş:
Ve ber her nimetî şükrî vâcib.”
Sensin kurda, kuşa ve yele âhenk âhenk ses veren,
Bir cânda çifte nimet, doyumluk nefes veren.
Allâh’ın nimetleri karşısında insanın imkânları o kadar
sınırlıdır ki, onun verdiği nimete şükretmek, hatta ona ibâdet edebilmek bile
ancak yine onun başka bir nimeti ile mümkündür. Mısırlı Şâfiî fakîh Mansûr
b.İsmail (rh) şöyle demektedir: “Allâh’a şükretmek bir nimettir ki, o da şükrü
gerektirir. Nimetlere karşı nasıl şükredeyim ki, şükrü de bir nimettir.”6 Gene bir Allâh dostu şöyle der: “İsyânımızın
çokluğu ile beraber Allâh’ın nimetleri birbirini takip etmektedir. Hangisine
teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Bize yaydığı nimete mi, yoksa örttüğü günaha
mı?”
Bin dilim olsa yetişmez bir dilim nân şükrüne.”
Nitekim Yüce Mevlâ, nimetleriyle sayısız ihsânlarda bulunmuştur.
Hatta ibâdetlerdeki nimet, diğer bütün nimetlerden daha büyüktür. Çünkü
ibâdetlerin dışındaki nimetlerin faydası dünyaya dönük iken ibâdetlerin faydası
hem dünyaya hem âhirete yöneliktir. Öyleyse ibâdet en büyük nimettir.
2- Bak. Hayati Hökelekli,
Din Psikolojisi, TDV. Yay. Ank.-1993, s. 237. Yukarıdaki cümleler, klasik
kitaplarda “Namaz, şükrün bütün aksâmını bünyesinde toplar” şeklinde formüle
edilmiştir.
3- Bedîuzzaman, Sözler, s. 20
4- Nevevî, Şerhü'l-Müslim, c.17, s.151; Veliyyullâh Dehlevî,
Hüccetullâhi’l-Bâligah, trc., c.1, s. 241
5- Zübde-i Gülistan,
Eser-i Tayyâr, Matbaa-i Amire, İst.
6- Mâverdî, Edebu’d-Dünyâ
ve’d Dîn, (trc. Ali Erkan), s.127
7- age., s. 127
Gülzâr-I Hâcegân Dergisi'nin 2009 Haziran Sayısı
Yorumlar
Yorum Gönder