Kayıtlar

Çok Güzel Bir Hikâye: “Ölümün Güzel Yüzü”

  Çok Güzel Bir Hikâye: “Ölümün Güzel Yüzü”   Anlatılır ki, adamın biri ölümden çok korkarmış. Öyle çok korkarmış ki ölüm anıldığı an sapsarı kesilir, nefesi tutulur, boğulacak gibi olurmuş. Ölümün adının geçtiği meclisi, bulunduğu yeri hemen terk edermiş. Ne bir cenazeye katılırmış ne de bir taziye evine gidermiş. İşte ölümden o kadar çok korkarmış. Hatta derler ki, gideceği yerin yolu bir mezarlıktan geçiyorsa oraya ya gitmezmiş ya da ne kadar uzarsa uzasın gidiş güzergâhını değiştirerek gidermiş. Adam, işte böyle ölümden çok korkarmış.     Tabii ölümden korktuğu kadar çok hoşlandığı ve sevdiği şeyler de varmış. Herkesin korkusu olduğu kadar sevdiği hoşuna gittiği şeyler de vardır. Bu adamın da en çok hoşlandığı, bu dünya hayatında sevdiği şey annesi, babası, çocukları ve eşiyle beraber geçirdiği anlarmış. Onları hiçbir şeye değişmezmiş. Onlar bu hayatındaki tek varlıkları imiş. Onlarsız geçen bir anı bile onun için büyük bir acı ve ıstırapmış. Hayatının her zaman diliminde

Çocuklar Arasında Adalet

  Çocuklar Arasında Adalet   Nu‘mân b. Beşîr Radıyallahu Anh anlatıyor:   Babam bana bir bağışta bulundu. Sonra şahit tutmak için beni alarak Resûlullah’ın Sallallahu Aleyhi Vesellem huzuruna götürdü ve   “- Yâ Resûlallah! Şahit ol ki ben Nu‘mân’a malımdan şunu ve şunu bağışladım!” dedi.   Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “- Oğullarının hepsine Nu‘mân’a bağışladığın kadar bağışta bulundun mu?” diye sordu.   Babam:   “- Hayır” cevabını verdi.   Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:   “- Öyle ise buna benden başkasını şahit yap!” buyurdu ve:   “- Oğullarının sana iyilik yapma hususunda eşit olmalarını diler misin?” diye sordu.   Babam:   “- Evet!” dedi.   Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):   “- O halde bu şekilde olmaz! Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında âdil olun!” buyurdu.  

Kalbini Aç Ve Temiz Kıl

  Kalbini Aç Ve Temiz Kıl   Birtakım nimetlere gark olup da buna şükretmeyenin hâli nedir?   Şudur ki:   Nimetler kaybolup gider. O da onların peşine gider. Gözü bağlı bir gidiştir bu. Sakın bundan. Sen şükür ipi ile nimetleri bağlamaya bak. Bazen durup düşünürsün. Allah katında benim yerim ve kıymetim nedir acaba diye kendi kendine sorarsın. O zaman etrafa değil kendine bak.   Nerede duruyorsun? Hangi hâlde bulunuyorsun?   Şunu bil ki:   Senin O’ndan istediğin şeylerin en hayırlısı, O’nun senden istediğidir. Cenab-ı Hak dilini talep ve dua için çözüp serbest bıraktığı ân, ellerin gözyaşları ile semaya açıldığı ân, işte o ân sana ihsan iniyor demektir. Vardığı menzilde yolların birbirine karıştığını görüp korkuya kapılma! Asıl korkulacak şey heva ve hevesin kalbine galip gelmesidir.   İki şeyden birini tercih edeceğin zaman bunlarda nefsine ağır gelenini seç, onu yap. Çünkü nefse ancak hak ve doğru olan şey ağır gelir.   Bil ki her kalbe nur iner, lakin

Gerçek Bir Aşk Hikâyesi… (Ağlayarak Okuyacaksınız…)

Gerçek Bir Aşk Hikâyesi… (Ağlayarak Okuyacaksınız…)   Kocam bir mühendisti. Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hatta aşırı hassas bir kadınım. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak: “- Niye?” Diye sordu.  “- Gerçekten belli bir sebebi yok!” dedim, “- Sadece yoruldum!” Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: İşte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki! Sonunda sordu: “- Seni caydırmak için ne yapabilirim?

Ecel

Ecel   Hazret-i Azrail gelip yanıma, Habersiz karşıma duracak bir gün! Nazlı beslediğim tatlı canıma, Ummadığım anda kıyacak bir gün!   Bir Yâsîn okuyun, gelmesin şeytan! O mel’undur benim belimi büken, Hak yolu dururken bâtıla çeken, Ana sûretine girecek bir gün!   Ruh çıkınca kalır bir kuru beden, Olmaz beni bir gün misâfir eden, Şu fâni dünyadan eli boş giden Ahrette cezâsını çekecek bir gün!   Çenemi bağlarlar, evlâdım, yârim, Kimseler işitmez, ah ile zârım, Bütün amelimden yok ise kârım, Topuzu başıma vuracak bir gün!   Hanım figân eder, çocuklar ağlar, Kimi peştamalı belime bağlar, Sıcak su koymayın, tenimi dağlar, Dostlarım kefene saracak bir gün!   Götürürken birkaç suâl sorulur, Günâh sevap, büyük defter dürülür, Sonra başucumda telkin verilir, Münker-Nekir suâl soracak bir gün!   Kimisi iyi der, kimisi kötü, Kimi der ki; ağır geldi tabutu, Göğsümün üstünde zambağın otu, Açılıp çiçeği solacak bir gün!  

Ey Gönül Uyan Artık

Resim
Ey Gönül Uyan Artık   KAPALI... Şuur kapalı, akıl kapalı hayâl kapalı. Gözler kulaklar kapalı. Duygular kapalı ve en önemlisi ruh kapalı. Kalbin kapıları kapalı. Ne vardı bu kadar içine kapanacak? Bir de perdeler kapalı oralarda. Neleri kaçırdığının farkında mı oturduğu mekânlarda, yaşadığı bedende insan?   Duyuyor musun, dinliyor musun beni? Hayat çağırıyor seni. Gönlünü dinle kalbini dinle yürü, aklını dinle dur. Aç perdeleri tek tek.Önce ışığını çok ama çok erkenden kapattığın o loş odaların uykusuz gecelerin karanlığından çık kurtul. Ey ruhum mutluluk aradığın yerde değil kaçmak kapanmak asla çıkar yol değil   Bir dene istersen, bir defacık olsun bir dene lütfen.Nelerin değiştiğini gör ve gül. Gül de, güller açılsın güller koksun her yanın. Biliyorum ezan vakitleri dışında duymadığın, duymak istemediğin, kendine yabancı kıldığın bütün seslerin kalbine açılan yoldan içeriye girmesine izin ver. Uzaklardan gelen bir kırlangıç sesi bir rüzgâr uğultusu. Eğer yeşermeye uygu

Uyanın ve Hizmete Koşun…

  Uyanın ve Hizmete Koşun…   İslâm'a hizmet her Müslümanın görevidir; sadece hocaların, müftülerin, vaizlerin, hafızların değil... Her mü'min, kendi meslek alanında ve kendi eğitim birikim, imkân ve müktesebatı miktarınca, elinden geldiği kadar İslâm'a ve Müslümanlara faydalı işler yapmağa çalışmalıdır, bu ağır yükün bir kısmını üzerine almalıdır ki, İslâm payidar olsun, gelişsin, yayılsın, güçlensin. Bunun şerefi, sevabı, mükâfatı çok büyüktür. Rabbim cümlenize bu mazhariyeti nasip eylesin!   Dünya üzerindeki bazı çok büyük teşkilatlar ve devletler, İslâm ve Müslümanlarla amansız, kesintisiz, korkunç, sinsi bir savaş içindedirler. Müslümanlar bunu iyi görmelidir, bu savaşın perde arkasını, asıl müsebbiplerini, maşaları, aracıları, ajanları iyi teşhis ve tespit etmelidir; televizyonları, radyoları, gazeteleri, kitapları, iç ve dış siyaseti ibret ve dehşetle, irfan ve basiretle izlemelidir, döndürülen dolapları desiseleri, hileleri, oyunları tam anlayabilmelidir; çün

Kızmak Değil, Acımak Lâzım

  Kızmak Değil, Acımak Lâzım   Şam’da yetişen büyük Velîlerden “Muhammed Bedahşî” hazretleri, bir sohbetinde; - Kardeşlerim, insanlara kızmak değil, acımak lâzım, buyurdu. Allah’ın kullarına merhametli olun, acıyın onlara. - Herkese mi acıyalım? Dediler. - Evet. Bizim dînimiz, şefkat ve merhamet dînidir. Gayemiz, bir insanı Cehennem ateşinden kurtarmaktır ki, bu da kızmakla değil, sevgi ve şefkatle olur. Sonra şunu anlattı onlara: Bir gün, Resulullah’ın huzuruna bir köylü geldi ve; - İslâmiyet nedir? Diye sordu. Peygamberimiz; - İslâmiyet, Allahü teâlânın emirlerine saygılı olmak ve O’nun kullarına şefkatli davranmaktır, buyurdular.   İtirazcı olmayın! Bir gün de sevdiklerine; - İtirazcı olmayın, buyurdu. Söz dinleyici olun, hak söze “Peki” deyin! - Her zaman mı? Dediler. - Evet. Çünkü itiraz etmek, şeytan sıfatı, söz dinlemekse melek sıfatıdır. - Nasıl yâni efendim? - Şöyle ki, “şeytan”, Âdem aleyhisselâma karşı secde etme hususunda itiraz etti. Rab

Îmânın Gitmesine Sebep Olan Şeyler

Îmânın Gitmesine Sebep Olan Şeyler Ve dahî, îmanın, bizde bâkî kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi altıdır: 1- Biz gâibe îman eyledik. Bizim îmanımız gâibedir, zâhire değildir. Zîrâ biz, Allahü azîm-üş-şânı, gözümüzle göremedik. Lâkin görmüş gibi inandık, îman ettik. Bundan aslâ şüphemiz yoktur. 2- Yerde ve gökte, insanda ve cinde ve meleklerde ve Peygamberlerde, gâibi bilen yoktur. Gâibi ancak Allahü azîm-üş-şân bilir ve dilediklerini dilediklerine bildirir. [Gâib demek, duygu organları ile veya hesap, tecrübe ile anlaşılmıyan demektir. Gâibi ancak Onun bildirdikleri bilir.] 3- Haramı haram bilip, îtikat etmek. 4- Helâlı helâl bilip, böyle îtikat etmek. 5- Allahü azîm-üş-şânın azâbından emîn olmayıp, dâimâ korkmak. 6- Her ne kadar günahkâr olsa da, Allahü azîm-üş-şânın rahmetinden Ümit kesmemek. Bu altı şeyden birisi, bir kimsede bulunmasa da, beşi bulunsa, yâhut birisi bulunsa da, beşi bulunmasa, o kimsenin îmanı ve islâmı sahih değildir. Şimdi îmanı olduğu hâlde, ileride îmanının git