Kayıtlar

Terör Duasının Aslı ve Türkçesi

Terör Duasının Aslı ve Türkçesi Yüce peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimizin ömründe iki defa beddua ettiği bilinmektedir, bunlardan birisi, “Maune Kuyusu” faciasında 70 kadar kurra hafızın hunharca ve kalleşçe şehit edilmesi üzerinedir. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem kendisine bu acı haberin ulaştığı gece sabah namazının ikinci rekâtında rukûdan doğrulunca: "Allah'ım! Onların durumlarını sana havale ediyorum. Ey Allah'ım! Onların yıllarını Yusuf Aleyhisselâm'ın kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına darlık getir." diye beddua etmiş ve buna beş vakit namazlarında 30 gün müddetle devam etmişti. Cemaatin de arkasında "Âmin" dediği Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem 'in bu duası kabul olmuştur. Bir de Hendek savaşı sırasında yüce peygamberimizin dış mihrakların da tahrikiyle Medine içindeki ve civarındaki terörist hiziplerin top yekûn İslam Devletine saldırıya geçtikleri sırada okudukları ve

Kimseye Zulmetme, Kimseyi Aldatma

Kimseye Zulmetme, Kimseyi Aldatma Tâbiîn’in büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî Rahmetullahi Aleyh Hazretleri şöyle buyurdu: Ey kardeşim, sana; Allah korkusu, doğru söyleyen bir dil, hâlis bir niyyet, içinde kin ve hîle bulunmayan sâlih ameller lâzımdır. Her ne kadar sen onu göremesen de Allah’ü Teâlâ seni muhakkak görür; nerede olursan ol o, seninle beraberdir. Senin her yaptığından haberdardır. Allâh’ı aldatmaya kalkışma. Kim Allâh’ı aldatmaya kalkışırsa Allah da onun hîlesini başına geçirir de, hiç farkında olmadan îmânını kaybeder. Hiçbir müslümana hîle yapma. Âyet-i kerîmede “Hâlbuki fenâ düzen, ancak sâhibinin başına geçer.” (Fâtır Sûresi, âyet 43) buyrulmuştur. Hiçbir mü’mine haksızlık yapma. Çünkü Allâhü Teâlâ “Ey insanlar muhakkak zulmünüz kendi aleyhinizedir.” (Yûnus Sûresi, âyet 23) buyurmuştur. Mü’minlerden hiçkimseyi aldatma. Yoksa kalbinde nifak olur. Peygamber Efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu bizlere bildirilmiştir: “Kim bir mü’mini a

İbnü'l-Vakt Ya Da Ebu'l-Vakt Olabilmek

İbnü'l-Vakt Ya Da Ebu'l-Vakt Olabilmek "Sâfî"  olan kâmil insan ise, tamamıyla Allah’ü Teâlâ’nın aşk denizine batmıştır. Aslında o, kimsenin oğlu (yâni kimseye bağlı) değildir. Vakitlerden de, hâllerden de kurtulmuştur. Zaman, üzerimizdeki Allah’ü Teâlâ’nın büyük nimetlerinden biridir. Zamanın asıl sahibi Allah Teâlâ’dır. Ölçüsüzlükler içerisinde geçirilen zamanlarda, suçlu olan zamanın kendisi değil o zamanı hoyratça tüketenlerdir. Kur'ân-ı Kerim’de; (Dehr, asr), belirlenmiş vakit anlamında; (Kıyamet, sâat ve ân), kıyamet anlamında; (sene ve âm), yıl anlamında; (şehr), ay anlamında; (yevm), gün karşılığı olarak kullanılır. Günün dilimleri olarak da; Gündüz (nehâr), sabah (fecr), kuşluk (duhâ), öğle (zuhr), ikindi (asr), akşam (mağrib), yatsı (ışâ) ve gece (leyl) ve ân kavramlarıyla zamandan bahsetmektedir. Kur'ân-ı Kerim'de değişik zaman dilimlerine yemin edilerek zamanın önemine dikkat çekilmiştir. "ve'l-asr, ve'l-leyl, ve

Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: Sıhhat ve Boş Vakit

Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: Sıhhat ve Boş Vakit بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيمِ Selamünaleyküm Değerli Kardeşlerim; Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz başladı. Buyurun beraber mütalaa edelim, anladıklarımızı paylaşalım inşallah... “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”   (Buhârî) İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilâkis dâima şükretmeye medyundur. Çünkü mülk O’nundur, insan O’nun memluküdür. Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen, Onun mülkü senindir, gör. Bizi düşmanın attığı taş değil Dostun attığı gül yaralar Ve aleykümselam... Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla. Bu kutsi Hadis-i Şerife binaen; Yüce Rasulümüz, “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!” buyuruyor. Rasulullah Efendimiz her gece yatarken “Allah’ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma!” buyururdu. Bizlerin bu karmakarışık ortamda yapacağımız şey, el

Haset

Haset Haset hakkında Rasulûllah Sallallahü Aleyhi Vesellem hazretleri şöyle buyurmuştur. “Ateş odunu yediği (yakıp bitirdiği) gibi hasette hasenatı yer, bitirir.” “Üç (şey vardır ki) onlardan hiç bir kimse kurtulamaz. 1- Su-i zan 2- Uğursuzluk sayma 3- Haset Onlardan kurtulma yolunu size bildireyim mi? Su-i zanda bulunduğunda onu incelemekten vaz geç. Uğursuzluk düşüncesine kapıldığın zaman onu geçiştir. Haset zamanda onu isteme. Zekeriyya aleyhisselam buyurdu ki: Allah Celle Celâlüh buyurur: Haset eden benim nimetime düşmandır. Benim hükmüme öfkelidir, benim kullarım arasındaki taksimime razı değildir. Bilki hased haramdır. Haset, başkasının nail olduğu nimetin zevalinden veya uğradığı musibetten sevinmendir. Başkasının nail olduğu bir nimetten ondan zevalinin istemediğim halde aynı nimete nail olmaya, imrenmekten ibaret gıpta haram değildir. Hasedin sebebi, ya kibir ya düşmanlık veya da nefsin habisliğindendir. (İ. Gazâlî, Kırk Esas)

İslâm’ın Adaletini Görünce Müslüman Olan Yahudi

İslâm’ın Adaletini Görünce Müslüman Olan Yahudi Şa’bî Radiyallahü Anh’in rivâyetine nazaran Hz. Alî Radiyallahü Anh Efendimiz, bir gün çarşıya çıktılar. Gördüler ki Hristiyan’ın biri bir zırh satmaktadır. Zırhı tanıdılar ve Hristiyan’a: “-Bu benim zırhım, zırhımı ver!” dediler. Hristiyan vermek istemeyince Hz. Ali Radiyallahü Anh: “-O hâlde kâdıya gidelim.” dediler. (Metinden bu hâdise’nin hilâfetin o zamanki makarrı olan Kûfe’de cereyân ettiği anlaşılıyor. Şa’bî’den Hâkim Radiyallahü Anh’ın rivâyetine göre ise Hz. Alî Radiyallahü Anh’ın zırhını çalan kimse Yahûdî’den bir kimsedir.) O zaman kâdı Şüreyh Radiyallahü Anh idi. Hz. Alî Radiyallahü Anh, Kâdı Şüreyh Radiyallahü Anh’e gidip da’vâyı halletmesini, ondan istedi. Kâdı Şürayh, Hz. Alî Radiyallahü Anh’i görünce yerinden kalkıp yerini Hz. Alî Kerremallahü Vecheh’e ikrâm etti ve kendisi de gayr-ı Müslimin yanında Hz. Alî Kerremallahü Vecheh’in karşısına oturdu. Hz. Alî Kerremallahü Vecheh, Şürayh’a hitâben: “-Yâ

Hazreti Ebû Bekir Radiyallahü Anh’ın Kefeni

Hazreti Ebû Bekir Radiyallahü Anh ’ın Kefeni Bilâl-i Habeşî Radiyallahü Anh hazretleri, Rasûlullahın "aleyhissalâtü vesselâm" vefâtından bir müddet sonra, müminlerin annesi Âişe validemizin Radiyallahü Anha evinin önüne gidip kapısını çalar. Âişe-i Sıddıka Radiyallahü Anha vâlidemizin içerden ağlayarak şöyle dediğini işitir: - Ayrılık ateşiyle yanan kalbin kapısını çalan kim? - Rasûlullahın hizmetçisi Bilâl’im... Nasılsınız efendim? - Ey Bilâl! Sudan uzakta kalan balığın hâli nasıl olur? Bu gece rüyada gördüm ki, Rasûlullah gökyüzünde meleklerle dolaşıyordu. Nereye gittiğini sordum. Babamın ruhunu karşılamaya gittiğini buyurdu. Hazret-i Bilâl Radiyallahü Anh , Ebû Bekir Sıddîk Radiyallahü Anh ’ın yanına giderek, Âişe validemizin rüyasını anlatır. Hazret-i Ebû Bekir buyurur ki: - Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, dün gece ben de aynı rüyayı gördüm. Ben kızımın yanına gideyim de beni bir defa daha görsün. Âişe vâlidemiz babasını karşılayıp der ki:

Garip ne demektir? Garipler kimlerdir?

Garip ne demektir? Garipler kimlerdir? Amr İbnu’l-As’ın rivayet ettiğine göre bir Hadîs-i şerifte Rasûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimiz şöyle buyurdular: “Allah’a en sevgili kullar, gariplerdir. Sahâbî dedi ki; “Kimdir garipler ya Rasûlallah? Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdular: “Dini için (dinini yaşamak için) halktan kaçan kimselerdir. Ki bunlar kıyamet günü Hz. İsa ile haşr olunacaklardır.” “Kim garip olarak ölürse, Şehittir” hakikati üzere bu kimseler öldüklerinde şehittirler. Bunlar, halkça meşhur olan ve bilinen gariplerdir. Ancak evliyaya göre garibin tarifi başkadır. Evliyaya göre asıl garip; ya hâl itibariyle veya örf itibariyle olan gariplerdir. Şeyhu’l-İslâm hazretleri bunları ayrı ayrı şöyle tarif ediyor: “Hâlen garip olan kimseler, fâsid olan ve günahların bolca işlendiği bir zamanda salih olan kimselerdir, ilmen garip olan kimseler; cehaletin diz boyu olduğu zamanda, âlim olan kimselerdir. Veya münafık bir kavim içerisinde, dosdoğ