Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: Sıhhat ve Boş Vakit
Kıymetini bilemediğimiz iki büyük nimet: Sıhhat ve
Boş Vakit
بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيمِ
Selamünaleyküm Değerli Kardeşlerim;
Bu haftaki Hadis Sohbetleri dersimiz başladı.
Buyurun beraber mütalaa edelim, anladıklarımızı paylaşalım
inşallah...
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır:
Sıhhat ve boş vakit.”
(Buhârî)
İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur.
Bilâkis dâima şükretmeye medyundur. Çünkü mülk O’nundur, insan O’nun
memluküdür.
Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen, Onun mülkü senindir, gör.
Bizi düşmanın attığı taş değil
Dostun attığı gül yaralar
Ve aleykümselam...
Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla.
Bu kutsi Hadis-i Şerife binaen;
Yüce Rasulümüz, “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!”
buyuruyor. Rasulullah Efendimiz her gece yatarken “Allah’ım, beni bir an,
bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma!” buyururdu. Bizlerin bu
karmakarışık ortamda yapacağımız şey, elimizden geldiği kadar Peygamber
Efendimizin Hadis-i Şeriflerini okumak ve onları günlük hayatımıza intikal
ettirmek olacak.
İbn Müflih Rahmetullahi Aleyh de der ki: “Ben bazılarını boş
görüyorum. Uzun gecelerde boş boş konuşurlar. Lüzumsuz mevzularla dolu
kitapları okurlar. Gündüzleri ise uyurlar. Ben bunları; gemi onları alıp
götürürken aralarında çene çalmaya devam eden, fakat durumdan haberleri olmayan
kimselere benzetiyorum. Boş konuşanların sohbetinden Allah’a sığınırım.”
İnsanoğlunun gaflet ve nisyanı sebebiyle en çok içine düştüğü hatalardan
biri de zaman israfıdır.
Hayat, Cenâb-ı Hakk’ın her canlıya bir defâ kullanmak üzere
bahşettiği ve muayyen bir zamanla tahdîd buyurduğu son derece kıymetli bir
nîmettir. Zamanı, onun değerine en lâyık amellere sarf etmek şarttır. Çünkü
hayatta her an yapılabilecek birden fazla iş vardır. Fakat bunların o an için
en ehemmiyetli olanlarını öne almak ve diğerlerini de ehemmiyet derecelerine
göre sıraya koymak, zamanı gereği gibi kullanabilmek için dikkat edilmesi
gereken mühim bir düsturdur.
Son derece kıymetli bir sermâye olan zamanı, boş ve abes
şeylerle isrâf etmek, âhiret hayâtını tehlikeye atmaktır. Bu yüzden, gaflet
perdelerini aralayabilenler için zaman, hiçbir şeyle kıyaslanamayacak derecede
kıymetli bir nîmettir. Cenâb-ı Hak Asr Sûresi’nde:
“Asra (zamana) yemin
ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak îmân edip sâlih
ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler
müstesnâdır.” (el-Asr, 1-3) buyurmaktadır.
Zamana yemin ile başlayan bu sûrede; îman, amel-i sâlih, hakkı
tavsiye ve sabrı tavsiye ile ihyâ edilmeyen zamanların israf edildiği ve bir
hüsran vesîlesi olduğu bildirilmektedir. Zamanı hakkıyla değerlendirenlerden
istisnâ kaydıyla bahsedilmesi de, insanların bu hususta ekseriyetle
aldandıklarına işâret eden acı bir hakîkattir.
Cenâb-ı Hak kullarının zamanı kullanma husûsunda hüsrandan
kurtularak ilâhî ikramlara nâil olabilmeleri için şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Bir işi bitirince, hemen
başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş!” (el-İnşirâh,
7-8)
Yâni ibâdet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine
koşmak, herhangi bir zamanın ibâdetsiz ve hayırdan uzak geçmesine fırsat
vermemek îcâb eder. Çünkü hayat, bize uhrevî saâdeti kazanmak için verilmiş bir
nîmettir. Ölüm ise bir borç senedinin îfâ zamanını gösteren ödeme târihi
gibidir.
Tasavvufî terbiyenin en mühim esaslarından biri olan “Vukûf-i
Zamânî” de zaman nîmetini çok hassas bir şekilde kullanmanın zarûrî olduğunu
ifade etmektedir. Buna göre nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmek isteyen
bir mü’min, ecelin meçhûliyeti dolayısıyla her an kendini muhâsebe
mecbûriyetinde bulunduğunun idrâki içinde olup vaktini sâlih amellerle
değerlendirmelidir. Lü*zum*suz işleri terk ederek mânâsız konuşmalardan uzak
durmalı, yâni Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesi ile lisânını “sözün maskarası”
olmaktan muhâfaza etmelidir. Zîrâ Cenâb-ı Hak Kur’ânî ifade ile “kurtuluşa
eren” mü’minlerin bir vasfını da şöyle beyân buyurmaktadır:
“Onlar boş ve faydasız
şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3)
“…Boş söz ve işlere
rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.” (el- Furkân, 72)
Sâlih bir mü’min, her an kendi iç âleminden haberdâr olup,
istiğfar, hamd, şükür ve rızâ hâlinin hangi seviyede olduğunu tefekkür
etmelidir. Her bir uzvunda mevcut olan sayısız nîmetleri ve onların şükrünü
muhâsebe ederek gafletle tükettiği zamanlar için tevbekâr olmalıdır. Gafletten
sakınarak lüzumsuz istikbâl endişelerinden kurtulmalı ve içinde bulunduğu hâlin
ihyâsıyla meşgûl olmalıdır. Diğer bir ifadeyle “İb*nü’l-Vakt” yâni ömrünün ve
husûsiyle fiilen içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilen ve onunla en güzel
şekilde âhiretine hazırlık yapan kâmil bir mü’min olmalıdır. Zîrâ zamanın boşa
harcanması, en büyük nedâmet sebeplerindendir. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu
aleyhi ve sellem-:
“Cennet halkı, başka bir
şeye değil, sadece dünyâda Allâh’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara, hasret
ve nedâmet duyacaklardır!” (Heysemî, X, 73-74) buyurarak vakitlerin, ebedî
hayat sermâyesi olacak hayırlı amellerle değerlendirilmesi gerektiğini
hatırlatmıştır. Çünkü nîmetler elden gittiğinde, pişmanlık fayda vermez. O
hâlde, fırsat eldeyken hayâtımızı sâlih amellerle değerlendirmek zorundayız.
Her uzvun şükrünü hakkıyla edâ etmeye çalışmalıyız. Meselâ lisan nîmetini,
kalplerimize şifâ olan zikrullâh ile ihyâ etme gayreti içinde olmalıyız.
Ömrünü ziyân edenlerin feryatlarını ve mâzeretlerinin geri
çevrilişini canlandıran şu âyet-i kerîme de, ne kadar ibretlidir:
“Onlar orada imdâd
istemek için:
“–Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyâya geri
gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, sâlih ameller yapalım!” diye
feryâd ederler. Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur:
“–Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakîkati görecek kimsenin
düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip îkâz
etti. Öyleyse tadın azâbı! Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur!” (Fâtır, 37)
Feridüddîn Attar -kuddise sirruh-, öğütlerinde şöyle buyurur:
“Elden gittikten sonra
dört şey geri döndürülemez: Ansızın ağızdan çıkan bir söz, yaydan fırlayan bir
ok, olmuş bir kazâ ve boşuna harcanan bir ömür.”
Zamanın kıymetini takdîr edip onu kalbî bir teyakkuz içinde
değerlendirmenin mecbûriyetini bildiren hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:
“Beş şey gelmeden önce
beş şeyi ganîmet bil:
İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini,
fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve
ölümünden önce hayâtını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3;
Tirmizî, Zühd, 25)
“Kıyâmet gününde dört
şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile yok etti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?
4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)
İmam Gazâlî Hazretleri
Rahmeullahi Aleyh, Ne güzel ikaz eder:
1- “Oğul! Farzet ki bugün öldün. Hayâtında geçirdiğin
gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. “Âh,
keşke!”
diyeceksin. Lâkin heyhât!”
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de şöyle buyurur:
“Dünyânın bir günü, âhiretin bin yılından hayırlıdır. Zîrâ
kazanç ve kayıp keyfiyetleri bu dünyaya aittir. Âhirette artık kazanmak veya
kaybetmek yoktur.”
“Zaman zaman hasta
hanelere giderek hastaları ziyaret et! O mustaripler gibi hastalıklara müptelâ
olmadığını ve üzerindeki sıhhat nîmetini düşünerek hâline şükret!
Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede buyurduğu vechile, (ölüm) gelinceye
kadar kulluk hâlinde bulunmamızı ve Müslümanlar olarak can verebilmemizi ihsân
eylesin.
Selametle...
HAYY' dan geldik, HU' ya gideriz...
(Bu Paylaşımda alıntı mevcuttur.)
Yazar: Risale Forum
Yorumlar
Yorum Gönder