Kayıtlar

Kullukta Noksanlık

Kullukta Noksanlık Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!” (Şûrâ, 48) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Şükür, imânın yarısıdır…” (Süyûtî, I, 107) Hasan Basrî Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir: İki günün eşit olursa bil ki sen kullukta noksansın. Ona “bu nasıl olur?” denilince şöyle demiştir: Muhakkak Allah bugün sana nice nimetler vermiştir. Sen de bu nimetlere karşı şükrü artırmalısın. Allah Nemrut, Firavun vb. bazı insanlara uzun ömür ve bol nimet vermiş, sonra onlar her gün nankörlüklerini artırmışlardır. Sonuçta Allah adâletle muâmele edip onları en feci bir şekilde helâk etmiştir. İnsan fıtraten öyle bir özelliğe sahiptir ki, Allah on nefsiyle baş başa bıraktığı zaman, Allah’ın kendisine ihsan ettiği ilâhi nimetler, gaybî fetihler ve çeşit çeşit kerâmetlere şükretmez. Ki Allah o kimsey

Mânevi Hayatın Kanseri

Mânevi Hayatın Kanseri Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin." (İsrâ, 37) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet'e giremez..."  (Müslim, Îmân, 147) Ebû'l Hasan Harakânî Hazretleri buyurur: "Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, ifâsı mecbûridir, aynı şekilde gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zaruridir." "Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun! Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsâade edebiliyorsun?!" Mü'min, dînin zâhirî ve bâtınî hükümlerine riâyet neticesinde kemâle erer. Nasıl ki dînin, abdest, namaz, oruç, zekât gibi zâhirî farzları varsa; güzel ahlâk, temiz bir vicdâna sahip olmak, merhamet, şefkat, fedakâr

Güzel Ahlâk Sahibi Olmak

Güzel Ahlâk Sahibi Olmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz." (Nahl, 97) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002) Bir gün Hz. Ali Radiyallahü Anh şöyle buyurdu: “-Sübhânallah! İnsanların çoğu hayır yapmaktan ne kadar da geri duruyorlar! Hayret doğrusu, bir kişiye müüslüman kardeşi bir ihtiyacı için gelir de o kişi kendisini hayır işlemeye muhtaç görmez, (kardeşinin ihtiyacını karşılamaz)! Hâlbuki onun güzel ahlâka koşması lâzımdır. Zira güzel ahlâk insanı kurtuluşa götürür.” Bu esnâda bir kişi kalkıp: “-Anam babam sana fedâ olsun ey Mü’minlerin Emîri! Sen bunları Peygamber Efendimiz’den mi iş

Şakik-i Belhi’den Kuddise Sirrûhtan Nasihat

Şakik-i Belhi’den Kuddise Sirrûhtan Nasihat Şakîk-i Belhî Kuddise Sirrûh hazretleri, talebesi Hâtim-i Esam  Kuddise Sirrûh  hazretlerine sordu: - Ne kadar zamandır benden ders alıyorsun? - 33 senedir. - Bu kadar zaman içinde benden neler öğrendin? - Sekiz şey öğrendim. - Yazıklar olsun sana! Çok üzüldüm, emeklerim boşa mı gitti? - Hocam, siz sordunuz, ben de doğrusunu söyledim. Sekiz şey öğrendim. - Peki, nedir bu sekiz şey? - İnsanlara baktım. Sevdiği şeyler, onlarla mezara kadar arkadaşlık ediyor ve sonra onu yalnız bırakıp ayrılıyorlar. Onlarla beraber mezara girip, dert ortağı olmuyorlar. Bu hâli görünce, (Dünyada öyle bir dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin) diye düşündüm. Aradım, taradım, Allah’ü Teâlâ’ya yapılan ibadetlerden başka, böyle sadık bir sevgili bulamadım. Ben de ibadetlere sarıldım. - Çok doğru, çok güzel etmişsin. -Peki, ikincisi nedir? - İnsanlara baktım, çok kimse, arzuları, nefsleri peşinde koş

Doğruluk Ölümden Kurtardı

Doğruluk Ölümden Kurtardı Silahlı bir eşkıya bir adamı soymak istemiş. Adam bakmış ki hem malı hem canı gidecek kaçmaya başlamış. Eşkıya da kovalıyormuş. Öldürülmekten korkan adam can havliyle birisinin evine sığınmış. – Aman beni sakla, eşkıya geliyor, beni öldürecek! – Gir şu küpe! demiş. Orda bir küp varmış. Adamı küpün içine sokmuş. Eşkıya Arkadan yetişmiş: – Buraya bir adam geldi, nerde o adam? – Küpün içinde!" demiş. – Küpün içinde adam olur mu?" demiş, kızmış, bağırmış, çağırmış… Sonunda gitmiş. Ama doğruluğun neticesinde, adam da kurtulmuş.  Allah’ü Teâlâ kusurlarımızı affetsin... Bizleri doğruluktan ayırmasın!

Mukarrebler – Yakîn Olanlar

Mukarrebler – Yakîn Olanlar İmâm-ı Gazâlî Mukarrebleri şöyle tarif etmektedir. Allah’ü Teâlâ için olmayan her şeyden, yemekten, içmekten, yatmaktan, söylemekten sakınırlar. Bunlar, din için niyet etmedikçe hareket etmezler. İbadete kuvvet kazanmak niyeti ile yerler. Her sözleri Allah içindir. Allah’ü Teâlâ’ya yakın kullar, yakınlaştırılmışlar mânâsına gelen mukarrebler vardır ki, hadîs-i şerîfte; "Ebrârın iyilik olarak yaptıkları, mukarrebler yanında günâh olur." buyrularak onların dereceleri belirtiliyor. Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm’de mealen; "Îmânları ileride olanlar, Allahü teâlâyâ yaklaşmakta ileride olanlardır. Bunların hepsi mukarreblerdir." (Vâkıa sûresi: 10) buyurmaktadır. İmâm-ı Rabbânî de, bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: "Mukarrebler  Allah’ü Teâlâ’ya  yakın olanlardır. Rahat ve rahmet bunlar içindir. Kıyamet gününün korkusundan emîn olanlar bunlardır. Kıyâmetin dehşetinden, başkaları gibi ürkmezler." Büyük velî ve Mâlikî

Kıyamet Kopunca İnsanlar Üç Sınıfta Olurlar

Kıyamet Kopunca İnsanlar Üç Sınıfta Olurlar (Vakıa 7, 10) 1- Ashabı Meymene veya Eshab-ı Yemin: Kıyamette bunlara amel defterleri sağ tarafından verilecek (Hakka 19) ve hesapları kolay olacaktır. Kıyamet günü amel defteri sağ elinden verilecek olanlar; yetimi, yoksulu ve aç insanı doyuran, iman edip sabrı ve merhameti birbirine tavsiye eden kimseler (Beled 13-18)   saygı mevkiinde bulunan yüksek haysiyet sahipleri, kendilerine ve başkalarına yararı dokunan bereketli insanlar. (Vakıa 27,38, 90-91) Ashabı Meymene”; cennetlerde her türlü nimetler içinde olacaklardır. (Vakıa 27-38) (Hakka 19-24) 2- Ashab-ı Meş’eme veya Ashab-ı Şimal: Kitabı solundan ve arkasından verilenler cehenneme atılacaklardır. Dünyada iken azgınlık yapan insanlar büyük günah işlemekte ısrar edenler, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler, hak yoldan sapanlar, ayetleri ve peygamberleri yalanlayanlar. (Vakıa 45-51). Vücudun derilerine nüfus eden bir ateş ve kaynar su içinde, kara dumandan bir gölge altı

Allah’ım Kulların Cehennem’de Yanmasın!

Allah’ım Kulların Cehennem’de Yanmasın! Eski büyüklerimizden bir kutub varmış. Kutbun kendisi demirciymiş. Bayezid-i Bestâmî'nin devrinde. Bayezid-i Bestâmî Cenâb-ı Hakk'a dua etmiş: "– Yâ Rabbi, bu zamanın kutbunu bana bildirir misin?" demiş. "– Filân yerde bir demircidir." demiş. Gitmiş. Bakmış, adam demir dövüyor. "– Selâmün aleyküm!" "– Ve aleyküm selâm..." Adama sormuş; Kur'an okumasını bilmiyor adam, cahil. "Yâ Rabbi, bu adam nasıl kutup oldu böyle?.." Bu ona zor gelmiş. Meğer adam, çekici kaldırıp indirirken; "Yâ Rabbi şu ümmet-i Muhammed'i, insanları cehenneminden koru, yanmasınlar!" dermiş. Bu demirdeki yanıklık acısını görüyor da, "Bu senin kulların yanmasın cehennemde..." diye vururmuş. Ezan okunurken, müezzin "Allâhüekber!" dediği vakitte, eli havada bile olsa, öyle dururmuş ezan bitinceye kadar. Allah'ü Teâlâ’nın da hoşuna gitmiş t

Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı

Resim
Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı      Büyükdoğu Dergisi’nde Dr. Haluk Nurbaki’nin yıllarca unutulmayan ve çok ses getiren şu yazısı yayınlandı: Dünyanın en tanınmış tablolarına bakınız. Üzerlerinde ressamlarının imzasını göreceksiniz. İnsanı hayran bırakan sanat eserlerini, meselâ bir camiyi inceleyiniz. Üzerinde onu yapan mimarın ismini bulacaksınız. Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltınız. Sonunda her sanat eserinin, onu yapan sanatkârın ismini veya imzasını taşıdığını göreceksiniz. İşte insan da, bu kâinatın en muhteşem sanat eseridir ve kendisini yaratan Yüce Sanatkârın imzasını mutlaka taşıyacaktır Evet, bu imza atılmıştır ve insanoğlu onu, kalbinin en kıymetli yerinde taşımaktadır. Zobota atlasını karıştırırken gördüğüm bir resim, damarlarımdaki kanı âdeta dondurmuştu. Çünkü o resimdeki kalbin âdeta tam kalbinde, has ismiyle Rabbimizin ismi yazıyordu. Hayâl gördüğümü zannediyor ve resme değercesine yakından bakıyordum. Yazı sa

Ahiret Günü ve Ahirete İman

Ahiret Günü ve Ahirete İman Ahiret, sözlükte “son, sonra olan ve son gün” anlamlarına gelir. Terim olarak ahiret, İsrafil’in (a.s.) Allah’ın emriyle, kıyametin kopması için sura ilk defa üflemesiyle başlayacak olan ebedi hayata denilir. İsrafil (a.s.) sura ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra dünyadaki iman ve amellerine göre ceza ve mükafat görecek, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek ve orada kalacaklardır. Ahirete iman, iman esaslarından olup genellikle Kur'an'da "el-yevmü'l-ahir" (son gün) şeklinde, Allah'a imanla yan yana zikredilmiştir. Bu da ahiret inancının iman esasları arasında çok önemli olduğunu göstermektedir. Al­lah'a ve O'nun birer yol gösterici olarak peygamberler gönderdiğine inanmak, insanların sorumlu olduğuna inanmayı da gerekli kılar. İnsandaki sorumluluk duygusu da kişiyi, yaptıklarının karşılığını göreceği ahiret hayatına inanmaya götürür. Ahirete inanmayan kimse K

Kevser Havuzu (Havz-ı Kevser)

Kevser Havuzu (Havz-ı Kevser) Kıyamet gününde peygamberlere ihsan edilecek havuzlar bulunacaktır. Müminler bunların tatlı ve berrak suyundan içerek susuzluklarını gidereceklerdir. Kur'an-ı Kerim'deki "Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik" (el-Kevser 108/1) ayetinde geçen Kevser, genellikle havuz olarak anlaşılmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber'in kıyametteki havuzu için "Havz-ı Kevser" denilmiştir. Hadis-i Şerifler’de bildirildiğine göre kıyamet günü her peygamberin bir havuzu olacaktır. Bu havuzdan o peygamberin kendisi ve ümmeti içecektir. Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın havuzu çok geniş, suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzel, kadehlerinin sayısı da gökteki yıldızlardan daha çoktur. Ondan bir kere içen bir daha ebediyen susamayacaktır (Buharî, "Rikak", 53; "Fiten", l; Müslim, "Fezail", 9; Tirmizî, "Kıyamet", 14, 15) www.zehirli.org

A'raf

A'raf "Dağ ve tepenin yüksek kısımları" anlamına gelen a'raf, cennetle cehennemin arasında bulunan surun ve yüksek kısmın adıdır. Bilginler, a'raf ve a'raflıkların kimler olacağı konusunda farklı iki görüşe sahip olmuşlardır: 1. Herhangi bir peygamberin tebliğini duymamış olarak ölen insanlarla, küçükken ölen müşrik çocukları a'rafta kalacaklardır. 2. A'raflıklar, iyi ve kötü amelleri eşit olan müminlerdir. Bunlar cennete girmeden önce cennetle cehennem arasında bir süre bekletilecekler, sonra Allah'ın lutfuyla cennete gireceklerdir. Kur'an'da a'rafta bulunanlarla ilgili olarak şöyle buyurulur: "İki taraf (cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve a'raf üzerinde herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak, cennet ehline selam size diye seslenirler. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce: Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğu ile berab

Amel Defterlerinin Dağıtılması

Amel Defterlerinin Dağıtılması İnsanlar hesaplarının görülmesi için toplandıktan sonra, kendilerine dünyada iken yaptıkları işlerin yazılı bulunduğu amel defterleri dağıtılır. Bu defterlerin mahiyeti bilinmemektedir. Onlar dünyadaki defterlere benzetilemez. “Kiramen Katibîn” adı verilen melekler tarafından yazılan bu defterler hakkında Kur'an'da şöyle buyurulur: "Kitap ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. Vay halimize derler, bu nasıl kitapmış. Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez" (el-Kehf 18/49). Amel defterleri cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verilir. Defteri sağdan verilenlere "ashab-ı yemin" , soldan veya arkadan verilenlere "ashab-ı şimal" adı verilir. Defterin sağdan verilmesi bir müjde, soldan verilmesi ise azabın habercisidir. Rabbimiz cümlemizin amel de

Evlenmek İsteyen Güzel Kadın

Resim
Evlenmek İsteyen Güzel Kadın Evlenmek isteyen çok güzel bir hanım vardı. Bu hanım çok dindar bir eş istiyordu, öyle ki bu adam her gün Kur’an-ı Kerim’i hatmedecek, yılın her günü oruç tutacak ve geceleri uyanık kalıp sürekli ibadet edecekti. Bu hanım çok güzel olduğundan, birçok talibi çıktı fakat hiçbiri bu istekleri karşılayabileceğini söyleyemiyordu. Ta ki bir adam çıkıp tüm bunları yapacağını söyleyene kadar... Böylece imam onları evlendirdi. İlk geceden sonra hanımı baktı ki eşi ne Kur’an’ı hatmediyor, ne oruç tutuyor ne de gece ibadetiyle uykusuz kalıyordu. Hanımı ona süre tanımak istedi, birkaç hafta içinde belki durumu değişirdi. Eşi durumunu değiştirmedi ve hanımı boşanmak için mahkemeye başvurdu. İkisi de hâkim karşısına çıkarıldı, hâkim sordu: ‘Evliliğin koşulları nelerdi?’ Adam cevap verdi: ‘Benim her gün Kur’an-ı Kerim’i hatmetmem, yılın her günü oruç tutmam ve bütün gece Allah’a ibadet etmemdi. Hâkim s

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Ev İşlerindeki Hali

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Ev İşlerindeki Hali Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe Radiyallahü Anha'ya sorarlar: “Allah'ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?” Hz. Ayşe Radiyallahü Anha şöyle cevaplar: “O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi "Ey Allah'ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım." dediğinde: "Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın." derdi.[1] [1] Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.132. (Alıntı)

Harika Bir Hikâye

Harika Bir Hikâye Yaşlı ve huysuz bir kadındı o. Komşuları onun şerrinden korkar, sokakta gördüklerinde bile yollarını değiştirirlerdi. Birisinin yardıma ihtiyacı olduğunda, aklına en son gelecek kişiydi. Kalbi sanki taştandı. Sürekli, başına gelenlerden şikâyet eder, insanların kendisine yaptığı bir haksızlığa bin ekleyip anlatır, ama çok daha büyük haksızlıkları işlemekten çekinmezdi. Ağzından "Allah'a şükür" sözünü işiten olmamıştı daha. Merhametsizin biriydi. Bu kadının akrabaları vardı, ama huysuzluğu ve hoşgörüsüzlüğü nedeniyle hepsini küstürmüştü. Komşuları vardı, ama affetmeyi bilmediği için, onları da sudan bahanelerle kendisinden uzaklaştırmıştı. Evinde bir başına yaşıyordu. O yüzden de, güya yalnızlığına çare olarak evinde bir kedi besliyordu. Ama aslında beslemiyordu! Hayvancağızın yemeğini çoğu kez vermeyi unutuyor, ihmal ediyor, ya da tembelliğinden umursamıyordu. Çoğu kez çarşıya-pazara giderken onu evde aç acına hapsediyor, zavallı hayvan o