Kayıtlar

Yapılan İyilikten Daha Çabuk Unutulan Bir Şey Yokmuş…

Yapılan İyilikten Daha Çabuk Unutulan Bir Şey Yokmuş… Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: “Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.” Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “Görmedim!” der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını acar, kurdu dışarı salar. “Çok teşekkür ederim!” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın!” “Önemli değ

Köylünün Duası

Köylünün Duası Ebu Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerindendi. Bir gün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Aniden ters yönden bir rüzgâr çıktı. Dalgalar yükseldi. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler. Ebu Müslim diyor ki: - Bizimle beraber gemide kim olduğu bilinmeyen bir köylü vardı. Yanında bir Mushafı vardı. Oradan kalktı ve Mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak dua etti: “Yâ Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunursa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belalardan emin olur. Mushafı kaldırdı ve Yâ Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin. Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. Bizi tehlikeden kurtar!” Derhal dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ salim gitti.

Ben Herkesten Dua İsterim!

Ben Herkesten Dua İsterim! Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, büyük bir zat yapan bol dua almaktır. Bir gün alış veriş yaparken alış veriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti. Eskiden de köy öyle yakın bir yer değildi, ulaşım da ayrıca bir dertti. Köye geldiğinde adamı buldu. Adam: - “Hayrola bir şey mi oldu neden geri döndün?” , dedi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri: -“Benim bir âdetim vardır, her iş yaptığım kişiden dua alırım, eve gidince senden dua almadığımı hatırladım, dua almak için geldim!” deyince adam ellerini açarak: - “Ya Rabbi aç bunun kalb gözünü!” , diyerek dua etti. İşte Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri yapan dua budur.

Olgun Müslümanın Vasfı

Olgun Müslümanın Vasfı Cenâb-ı Hak buyuruyor: "(Rasûlüm!) İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde (iyilik yapmak suretiyle) önle! O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." (Fussilet, 34) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size zulmedenlere, fenâlık yapanlara karşı fenâlık etmeyip iyilik yapabilmektir." (Câmi-i Tirmizî, Kitâbü'l-birr ve's-sıla sf. 323) Hata ve kusurları afvedebilmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muâmele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için duâ edebilmek olgun bir müslümanın fârik bir vasfı olmalıdır. Bu vasfa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in Tâif'te kendisini taşlayanlara bedduâ etmeyip hidayetleri için duâ etmesi kâfî bir misâldir. Yine O'nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekk

Âile Mahremiyeti

Âile Mahremiyeti Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız…” (Bakara, 187) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah nezdinde mevkii en kötü olacak (başka bir rivayette ise, emanete hıyanetin en büyüğü) insanlardan biri, karısı ile beraber olduktan sonra, onun sırrını ifşâ edendir.” (Müslim, Nikâh, 123-124; Ebû Dâvûd, Edeb, 32; Ahmed bin Hanbel, III, 69) Karı-kocanın en mahrem hâlleri esnasında aralarında geçenleri, özel konuşmaları başkalarına anlatması haramdır. Bunlar, karı-kocaya emanet edilen, gizlenmesi gereken âile sırlarıdır. Bu sırlar, mahremiyeti olan sırlardır ve bunları deşifre etmek, emanete hıyanettir. Bu konu ancak sağlık problemleri, tıbbî zarûrete binâen sadece ehline ve edep sınırları içinde açıklanabilir. Rasûlullah (sav) namaz kıldı, selâm verince ashâbına döndü ve şöyle buyurdu: “-Yerinizde durun! Acaba içinizde şöyle bir erkek var mı? Âilesinin yanına varınca kapısını k

Ömrün Dört Mevsimi

Ömrün Dört Mevsimi Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!" (Hûd, 112) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198) Yılda dört mevsim deverânı olduğu gibi, ömür de dört mevsim yaşanır. Fakat yıllar tekrarlanır da, ömrün mevsimleri bir daha ele geçmez. Çocukluk ve ilk gençlik cıvıl cıvıl, hayat dolu bahara; sıhhatli ve kuvvetli gençlik yılları bereketli yaz mevsimine; orta yaşlardan itibaren, terse dönen ahval ise yaprak dökümünün yaşandığı sonbahara benzer. Bu hususta şu âyeti, her zaman tekrar okumalı ve hiç unutmamalı: “Kime uzun ömür verirsek Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Bu fânî akış, bu yolculuk nereye?)” (Yâsîn, 68) Ağaçların hırka-i tecrîde büründüğü, zümrüt yeşili bağların kupkuru ve kapkara kesildiği kış mevsimi; insanın fânîliğe doğru, fizikî tükenişinin bir

Şahsiyet Modeli

Şahsiyet Modeli Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…(Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 9) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere dua ederler." (Tirmizî, İlim 19) İnsan; etrafı esfel-i sâfilîn uçurumlarıyla dolu «sırât-ı müstakîm»den yürüyerek, ahsen-i takvîm cennetine gitmeye çalışan bir yolcu… Bu yolda irşad edici levhalara muhtaç… İnsan; fıtrî temâyülün dışında bomboş bir sayfa hâlinde dünyaya gelen bir ebediyet seyyahı… Rehbere, öğrenmeye, örnek almaya muhtaç… Anne-babalar, öğretmenler, ustalar, hocalar, rehberler ve sergiledikleriyle herkes, bilerek veya bilmeyerek diğer insanlar için birer nümûnedir, şahsiyet modelidir. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Yalnız şu iki kimsey

Marş Marş; Söylediklerimizi Yapmaya!!! (Herkes Okusun!)

Marş, Marş! Sözlerimizi Yerine Getirmeye!!! Mübarek bir zat, talebeleriyle bir mezarlıktan geçerken ansızın şu soruyu sorar: —En büyük ibret nedir? Hepsi birlikte: —Ölümdür, hocam! Derler. İkinci soruyu ekler; —Allah’ü Teâlâ hepimizi muhafaza etsin! Şu kabirlerden birinde azap gören, yanan, yakılan, ağlayan birisi, olsaydık. Sonra Rabbimiz de bize: —Ey kulum, ağlayıp durma! Seni tekrar dünyaya gönderip bir şans daha vereceğim. Bakalım bu sefer nasıl yaşayacaksın? Deseydi; acaba nasıl yaşardık? Talebenin biri der ki: —Ben en çok namaz kılardım… Diğer bir talebe der ki: — Ben malımın zekâtını kuruşu kuruşuna hesaplayarak verir, sadakayı aksatmazdım… Bir diğeri de der ki: — Ben cihat eder, emri maruf - nehyi münker yapardım... Diğer bir talebe der: — Ben devamlı oruç tutardım. Hocalarının sustuğunu gören diğer talebeler de sıralamaya devam ederler: — Ben çocuklarıma iman ve İslâm’ı öğretir; onlara bütün kurallarıyla İslâmiyet’i yaşatmak için çırpınır

Ma’rufi Kerhi Hazretlerinin Duası

Ma’rufi Kerhi Hazretlerinin Duası 2 Ma'rûf el- Kerhî Kuddise Sırruh Hazretlerinden rivâyet edilen ve hem dünyâ hem de âhiret sıkıntılarından kurtulmak için okunması tavsiye edilen bu duâ pek kıymetlidir. دُعَاءٌ الهَمِّ دّنْيَا وَالأَخِيرَةِ لِإِمَامِ مَعْرُوفٍ الكَرْخِيِّ حَسْبِيَ الله لِدِينِي، حَسْبِيَ الله لِدُنْيَايَ، حَسْبِيَ اللهُ الْكَرِيمُ لِمَا اَهَمَّنِي، حَسْبِيَ اللهُ الْحَلِيمُ الْقَوِىُّ لِمَنْ بَغَى عَلَيَّ، حَسْبِيَ اللهُ الشَّدِيدُ لِمَنْ كَادَنِي بِسُوءٍ، حَسْبِيَ اللهَ الرَّحِيمُ عِنْدَ الْمَوْتِ، حَسْبِيَ اللهُ الرَّؤُفُ عِنْدَ الْمَسْأَلَةِ فِي الْقَبْرِ، حَسْبِيَ اللهُ اكَرِيمُ عِنْدَ الْحِسَابِ، حَسْبِيَ اللهُ اللطِيفُ عِنْدَ الْمِيزَانِ، حَسْبِيَ اللهُ الْقَدِيرُ عِنْدَالصِّرَاطِ، حَسْبِيَ اللهُ لَااِلَهَ اِلَّاهُوَ عَليْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ. Okunusu: Hasbiyallahü lidînî, Hasbiyallahü lidünyaye, Hasbiyallahül kerîmü lima ehemmenî, Hasbiyallahül halîmülgaviyyü limen beğa aleyye, H

Paylaşılamayan Veli

Paylaşılamayan Veli Mar’uf-ı Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hristiyanlar da çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, ‘çocuk sahibi olabilmek’ için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde İslâm’a davet eder. Adam; – İyi ama ben buraya din değiştirmeye gelmedim ki. İstediğim sadece bir evlad, der. Veli; – Allah sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin, diye dua eder. Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir tuhaf olur. Çocuk; – Hayır! Kalbim daralıyor, dilim söylemiyor, der. Rahip; -Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana harfleri oku, der. Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lâmelif, ye ile biter. Her mısra Allah’ü Teâlâ’nın sıfatlarını ve Muhammed Aleyhisselâm’ın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk, alfabeyi bitirip devam eder.

Dostluk!

Dostluk! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler." (Mâide, 55) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Benim dostlarım Allah Teâlâ ile iyi mü’minlerdir…” (Buhârî, Edeb 14; Müslim, Îmân 366) Bir kimsenin sevdiğiyle beraber olması demek; onunla sözde, özde ve davranışta aynı duyuş, düşünüş, hissediş ve yaşayış hâlinde olması, yâni "sevdiğini" gösterecek aynîlikler ve beraberliklerin mevcûd bulunması demektir. Yoksa özü, sözü, davranış ve hissiyâtı dâimâ dikenlerle beraber olan bir kimsenin gülü sevdiğini iddia etmesi, ne kadar doğru olur. Bunun gibi, duygularıyla, düşünceleriyle ve yaptıklarıyla Allâh -celle celâlühû- ve onun yüce Rasûlü ile beraber olamayanlar, gerçek muhabbet ehlinden sayılmazlar. İşte sevdiğiyle beraber olmayı bir de bu yönüyle değerlendirmeli ve gâfil bir hayat sürüp de kuru kuruya «Ben Allâh ve Rasûlü'nü seviyorum

Ömrün Dört Mevsimi

Ömrün Dört Mevsimi Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!" (Hûd, 112) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198) Yılda dört mevsim deverânı olduğu gibi, ömür de dört mevsim yaşanır. Fakat yıllar tekrarlanır da, ömrün mevsimleri bir daha ele geçmez. Çocukluk ve ilk gençlik cıvıl cıvıl, hayat dolu bahara; sıhhatli ve kuvvetli gençlik yılları bereketli yaz mevsimine; orta yaşlardan itibaren, terse dönen ahval ise yaprak dökümünün yaşandığı sonbahara benzer. Bu hususta şu âyeti, her zaman tekrar okumalı ve hiç unutmamalı: “Kime uzun ömür verirsek Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Bu fânî akış, bu yolculuk nereye?)” (Yâsîn, 68) Ağaçların hırka-i tecrîde büründüğü, zümrüt yeşili bağların kupkuru ve kapkara kesildiği kış mevsimi; insanın fânîliğe doğru, fizikî tükenişinin bir

Konserve Olarak

Konserve Olarak Anneleriyle pazara çıkan iki kardeş aralarında durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Biri ne kadar şanslı olduklarını dile getirdi: -Bahçıvanlar fasulye, domates, biber, patates ekmese biz bunlar yiyemezdik halimiz ne olurdu sonra... Kardeşi sözünü kesti: -Yoo gayet güzel yerdik, niye yiyemeyelim. -Nasıl yiyecektik ki? -Konserve olarak…

Doğruluk mu Yiğitlik mi?

Doğruluk mu Yiğitlik mi? Isparta kralı Agezilay'a sormuşlar: -Doğruluk mu daha büyük meziyettir, yiğitlik mi? Cevap gecikmemiş: -Bütün insanlar doğru olsaydı, yiğitliğe ne lüzum kalırdı?

Siz Dedeme Hiç Acımamışsınız

Siz Dedeme Hiç Acımamışsınız Durmadan afacanlık yapan oğlunu yanına çağıran babası: -Oğlum biraz akıllı olsana! Sen şımardıkça benim saçlarım aklaşıyor. Bari bana acı da uslu dur! Demiş. Çocuk bilgiç bilgiç: -Babacığım, demek ki siz dedeme hiç acımamışsınız, baksana saçları bembeyaz…

Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh Hazretlerinden Üniversite Talebelerine Nasihatler

Süleyman Hilmi Tunahan Kuddîse Sirrûh Hazretlerinden Üniversite Talebelerine Nasihatler 1) Allah’ü Teâlâ yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evlâdım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan söz olur ve seni Cennete götürür, tutmazsan köz olur. Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülâlesine akseder, hepsini hayra götürür. 2) İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme! Tevazu sahibi ol, zira en hâlis ziynet alçak gönüllülüktür. Mütevazı olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ü Teâlâ’nın huzuruna fesatla çıkılmaz. Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanı

Allah'ü Teâlâ Korkusu Olmayınca...

Allah'ü Teâlâ Korkusu Olmayınca... Serdar Özpolat Evet, bir insanda Allah korkusu olmayınca ve her şeyin O'ndan geldiğine inanmayınca insan ne kadar da "ben dürüstüm, ben adaleti her yerde sağlarım, ben haksızlığa boyun eğmem her zaman doğruluğu-doğruyu gösterir, söylerim ve ben şöyleyim böyleyim..." dese de boş. Ben bunu tek bir Allah'a inandım ve O'nu bildim bileli hep böyle gördüm ve bildim. Ve hatta dün de bunu bir kez daha anladım. Şimdi isterseniz dün ne oldu kısaca anlatmaya çalışayım Allah’ın izniyle. Dün bir Amerikalı'yla oradan-buradan konuşuyorduk. (Bu Amerikalı'yi 5–6 senedir iyi tanıyorum. Kendisi doğru-dürüst biri diye tanınır. Bunu kendisi de söyler ve ben de başka başka olaylarla adamın adaletsizliğin ya da doğruluğun yapılmadığı yerlerdeki tavırlarına şahit olmuştum. Fakat benim daima aklımdan çıkmayan bir şey vardı ki; o da bu adamın dine dolayısıyla Allah'a inancı olmadığı için elbet Birgün bu adamın kendi menfaatini gö

Birini Korkutmak

Birini Korkutmak Sual: Şaka olarak, bir arkadaşı herhangi bir şekilde korkutmak veya bir eşyasını alıp saklayarak, arattırmak günah mıdır? CEVAP Her ne şekilde olursa olsun, üzmek, korkutmak caiz değildir, günahtır. Peygamber efendimiz bu hususla ilgili olarak buyuruyor ki: (Arkadaşınızın bir şeyini ciddi olarak da, şaka olarak da almayın!) [Tirmizi]   (Bir kimse, bir mümini korkutursa, Allahü teâlâ da, uzunluğu bin yıl olan günde, onun korkusunu artırır.) [Deylemi]   Bir kimse, arkadaşı uyuklarken, onun ok kabından bir ok aldığı sırada, arkadaşı korkarak uyandı. Bunu gören Resulullah buyurdu ki: (Müslümanı [herhangi bir şekilde] korkutmak helal değildir.) [Taberani]   Yine bir kimse, arkadaşının ayakkabılarını gizlice alıp sakladı. Arkadaşı gelince, oradakilere, ayakkabılarını sordu. Onlar görmedikleri için, bilmediklerini söylediler. Ayakkabıyı saklayan kimse, (Ayakkabıların burada ya) dedi. Bunu gören Resulullah, (Nasıl olur da mümini korkutursun) buyurdu.