Kayıtlar

Allah’ın Adaleti de Ahireti Gerektirir

Allah’ın Adaleti de Ahireti Gerektirir Şu kâinata baktığımızda, her şeyde çok hassas bir ölçü görürüz. Bu ölçü büyük şeyler de kendini gösterdiği gibi, küçük şeylerde de kendini göstermektedir. Bu kâinatın hâkimi olabildiğine adaletli olduğunu kâinattaki icraatı ile bizlere gösteriyor. Eğer bu kâinatın sahibi son derece adaletli birisi ise böyle bir adaletin gereği olarak onun mülkünde adaletsizliğin olmaması lazım, Yani zalimin zulmü yanına kar kalmamalı, mazlumunda ahı... Oysa kâinatta ki gidişata baktığımızda zalim zulmü ile gidiyor. Mazlumda ahı ile gidiyor. Adeta zalimin zulmü yanına kalıyor, mazlumunda ahı yanına kalıyor gibi bir manzara var. Oysaki insan adalet ister, adaletsizlik gördüğünde hemen tepkisini gösterir. “Olmaz, olamaz der” Eğer adaletsizlik bir insan tarafından yapılıyorsa onun adı zalimdir. Zülüm ise insanlık tarafından çirkin görülen bir haslettir. İnsanlar arasında bile çirkin görülen bu hasletin Allah’ta görülmesi mümkün değildir. Öyle ise bu dünyada zulm

Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe Batırırlar

Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe Batırırlar İbrahim Havvas (rahimullahu) anlatıyor: Bir gün Likam dağında idim. Bir nar ağacı gördüm, canim çekti, ondan bir nar kopararak yardım, ekşiymiş, elimden attım ve yoluma devam ettim. Az ileride birini gördüm, yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü. Adama selâm verince "aleykümselam, ya İbrahim" diye cevap verdi. "Beni nereden tanıyorsun" diye sordum. "Allah Celle Celâlüh'ü tanıyanlara hiç bir şey saklı değildir!" karşılığını verdi. Ona "Anlaşılan Allah Celle Celâlüh ile münasebetin var, şu arılardan seni kurtarmasını O'ndan istesene" diye takıldım. Bana şu cevabı verdi, "Ben de senin Allah Celle Celâlüh ile münasebetin olduğunu sanıyordum. Asıl kendin, nar düşkünlüğünden seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker, oysa arı sokmasının acısı dünyadadır. Öte yandan arı sokması vücudu incittiği halde azgın arzular, iğnelerini kalbe batırırlar.&quo

Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi

Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi Siyasetname adlı şaheserin yazarı, Haşhaşileri dize getiren devlet adamı ve Büyük Selçuklu Devleti'nin koca veziri Nizamülmülk'ün baş döndürücü hayat hikâyesi 'Vezir' ile yazıldı. Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi Siyasi tarihimizde büyük padişahların yepyeni bir çığır açtıklarını, devleti ve toplumu bambaşka mecralara taşıdıklarını biliriz. Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, bu meyanda ilk planda akla gelen padişahlardır. Ama sadece padişahlar damga vurmamışlardır tarihimize; zaman zaman padişahları da gölgede bırakırcasına büyük devlet adamları, vezirler, komutanlar, kendi isimlerini yazdırmışlardır yaşadıkları döneme… Osmanlı'da Sokullu Mehmet Paşa, Halil ve Ali Paşalarıyla Çandarlılar, 17. yüzyılda Köprülüler, padişahları aşan bir şöhrete, başarıya ve güce erişmişlerdir. Selçuklu tarihinde de bu payeye erişebilen zirve bir isimdir Nizamülmülk. Kendisi pek çok açıdan ya

Nefsi Yenmek Ve Şeytana Karşı Koymak

Nefsi Yenmek Ve Şeytana Karşı Koymak Akli başında olan kimsenin, nefsin azgın arzularını açlıkla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah’ın Celle Celâlüh düşmanını (nefsin azgın arzularını) ancak açlık gemleyebilir. Nefsin azgın arzulan, yemek ve içmek şeytanin vasıtalarıdır. Nitekim Peygamber'imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem söyle buyurur: "Şeytan, insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır, Binanaleyh siz onun dolaşım yolunu açlıkla daraltınız. Kıyamet günü, insanların Allah Celle Celâlüh'e en yakın olanı, en uzun müddet aç ve susuz kalanıdır." İnsanoğlu hesabına en büyük tehlike kaynağı, midenin doyumsuz arzularıdır. Hz. Âdem (A.S.) ile Havva’nın huzur ve istikrar yurdundan (cennetten) çıkarılarak horduk ve yokluk diyarına (dünyaya) gönderilmelerinin sebebi odur. Bilindiği gibi bir ağaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah Celle Celâlüh tarafından yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek söz konusu ağacın meyvesinden yediler de çırılçıplak kalıver

Mecusi'nin İmana Gelişi

Mecusi'nin İmana Gelişi Bir mecusî, İbrahim Halil Hazretlerinden misafir edinilmesini istedi. İbrahim Aleyhisselâm: - "Eğer Müslüman olursan seni misafir ederim." dedi. Bunun üzerine mecusî savuşup gitti. Bu manzaradan dolayı Cenab-ı Hak İbrahim kuluna vahyederek buyurdu: - "Ey İbrahim! Neden ona dinini değiştirmeden yedirmedin. Hâlbuki ben yetmiş seneden beri onun küfrüne rağmen kendisine yediririm. Eğer onu bir gece misafir etseydin, senin ne zararın olurdu?" Bu vahiyden sonra, İbrahim Aleyhisselâm, mecusînin ardına düştü. Onu çevirip misafir etti. Mecusî, İbrahim Aleyhisselâm'a sordu: - "Senin bu şekilde hareket etmenin sebebi nedir?" İbrahim, hadiseyi olduğu gibi mecusîye anlattı. Mecusî hadiseyi dinledikten sonra: Allah bana böyle mi muamele yapıyor? Deyip sonra İbrahim Aleyhisselâm'a, bana İslâm dinini telkin et, dedi ve Müslüman oldu. Kaynak: İhya'dan Hikayeler (Mahmut Yılmaz - Harf Yayınları)

Gerçek Fakirlik

Gerçek Fakirlik Bir kimse, fakirliğini basiret sahiplerinden birine şikayet etti ve bundan çok üzüldüğünü belirtti. O basiret sahibi ona dedi ki: - Senin iki gözden kör olup on bin dirhemin olması seni sevindirir mi? - Hayır! dedi. - Dilsiz olup da on bin dirhemin olsa! - Hayır! - Ellerin ayakların kesik olduğu halde, yirmi binin olsun? - Hayır! - Deli olup da on bin dirheme sahip olasın? - Hayır! - O halde utanmaz mısın Mevlanın senin yanında elli bin değerinde nimetleri olduğu halde şikayet ediyorsun!.. Kaynak: İhya'dan Hikayeler

Erkeğin Karısı Üzerindeki Hakları

Erkeğin Karısı Üzerindeki Hakları Bu mevzuda söylenebilecek olan sözün özü sudur: Nikâh bir çeşit bağlılıktır; Kadın erkeğin cariyesidir. Buna göre kadın, kocasının; mahiyeti günah olmayan her emrine kayıtsız - şartsız olarak uymak zorundadır. Erkeğin haklarına saygı gösterilmesi konusunda birçok hadisler vardır. Peygamber'imiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki: “— Kocası kendisinden hoşnut bir halde ölen kadın. Cennet'e girer.” Peygamber'imiz zamanında adamın biri bir yolculuğa çıkarken karısına evin üst katından alt katına inmemesini tembih eder. Kadının babası alt katta oturmaktadır. Adam hastalanır. Kadın birini Peygamber'imize göndererek evin alt katına inip babasını görmeye izin ister. Peygamber'imiz “Kocanın emrine uy!” diye haber gönderir. Bu orada Kadının babası ölür. Kadın yine alt kata inmek için Peygamberimizden izin ister. Peygamber'imiz tekrar “Kocanın emrine uy!” diye haber gönderir. Kadının babası toprağa verildikten

En Hayırlı Amel

En Hayırlı Amel Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (Bakara, 43) Rasûlullah (sav) buyurdular: “En hayırlı ameliniz, namazdır…” (Muvatta, Tahâret, 6) Namaz İslâm’ın en önde gelen şiârıdır. Müslüman ile gayr-i müslimi ayıran alâmet-i fârikâdır. O hâlde namaza ehemmiyet vermek ve ona büyük bir azimle devam etmek lâzımdır. Bunun için Rasûlullah (sav), son vasiyetlerinden biri olarak namaz üzerinde ısrarla durmuştur. Peygamber Efendimiz’in, son vasiyetleri esnasında bilhassa namaz üzerinde ısrarla durduğunu gösteren diğer bir rivâyet şöyledir: Enes (ra) şöyle anlatır: Vefatı esnâsında Peygamber Efendimiz’in yanındaydık. Bize üç defâ: “–Namaz hususunda Allah’tan korkunuz!” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti: “–Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkunuz, iki zayıf hakkında Allah’tan korkunuz: Onlar dul kadın ve yetim çocuktur. Namaz hususunda Allah’tan korkunuz!” Rasûlullah (sav) daha

Ayasofya Ağlıyor

Ayasofya Ağlıyor Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Allah’ın mescitlerini O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.” (Bakara, 114) Rasûlullah (sav) buyurdular: “…Mescidler ne için yapılmışlarsa ancak o maksatlarla kullanılacak mekânlardır.” (Müslim, Mesâcid 80, 81. İbni Mâce, Mesâcid 11.) Anadolu'nun dilinde Ayasofya'nın adı İstanbul'la beraber yaşadı. Sultanahmet Camii kendisine rakip olduğu gün bile mutluluğu bozulmadı. Vatanın her köşesinde kubbeler kabarıyor, minareler yükseliyor, fakat Ayasofya'nın sevgisi, ilk evlat sevgisi gibi hiç bir zaman eksilmiyordu. O, Fatih'in yadigârıydı... Kimsenin bu şerefi kendisiyle paylaşamayacağını biliyor, gururlandıkça gururlanıyordu. Kimse ona dil uzatamıyor, "Sen Bizans'sın" diyemiyordu. O, Fatih&

Toplumsal Mesûliyet

Toplumsal Mesûliyet Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…(Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonun Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.” (Bakara, 148) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Fezâilü’l-ashâb 9, Meğâzî 38; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 34) İmâm-ı Âzam Hazretleri’nin, tıpkı ashâb-ı kirâm gibi kendisini toplumdan mes’ûl hisseden yüce bir İslâm şahsiyeti sergilediği şu misâl, bizler için güzel bir numûnedir: İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri’nin komşularından ayyaş bir genç vardı. Bu genç, sabahtan akşama kadar içer, geceleri de yerinde duramaz nâralar atıp küfürler savurarak etrafı dayanılmaz derecede rahatsız ederdi. Bir gece gencin attığı nâralar kesilince, İmam sabahleyin gidip gencin başına bir hâl gelip gelmediğini araştır

Namazda Bulunan 10 Güzellik

Namazda Bulunan 10 Güzellik Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: 'Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır.' İşte namazda bulunan on güzellik: Ebû Hureyre Radiyallahü Anh'ın bildirdiğine göre; Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır. Bu on güzellik şunlardır: 01. Yüzü güzelleştirir. 02. Kalbi nurlandırır. 03. Bedeni dinlendirir. 04. Kabirde arkadaştır. 05. Rahmetin inmesine sebeptir. 06. Gök kapılarının anahtarıdır. 07. Ahirette günah ve sevapları ölçen terazide sevap kefesini ağırlaştırır. 08. Rabbi hoşnut ve memnun eder. 09. Cennete giriş için ödenecek ücrettir. 10. Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Ebû Hüreyre radıyu anh şöyle dedi: Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem'i: "Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır.