Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe Batırırlar
Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe
Batırırlar
İbrahim Havvas (rahimullahu) anlatıyor: Bir gün
Likam dağında idim. Bir nar ağacı gördüm, canim çekti, ondan bir nar kopararak
yardım, ekşiymiş, elimden attım ve yoluma devam ettim. Az ileride birini
gördüm, yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü.
Adama selâm verince "aleykümselam, ya İbrahim"
diye cevap verdi.
"Beni nereden tanıyorsun" diye sordum. "Allah Celle Celâlüh'ü tanıyanlara hiç bir
şey saklı değildir!" karşılığını verdi. Ona "Anlaşılan Allah Celle
Celâlüh ile münasebetin var, şu arılardan seni kurtarmasını O'ndan
istesene" diye takıldım.
Bana şu cevabı verdi, "Ben de senin Allah Celle
Celâlüh ile münasebetin olduğunu sanıyordum. Asıl kendin, nar düşkünlüğünden
seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker,
oysa arı sokmasının acısı dünyadadır. Öte yandan arı sokması vücudu incittiği
halde azgın arzular, iğnelerini kalbe batırırlar." Bana ağır, fakat faydalı
bir ders veren adamı kendi halinde bırakarak yoluma devem ettim.
Nefsin aşırı arzuları padişahları köle yaptığı gibi sabır
da köleleri padişahlığa yükseltir. Hz. Yusuf Aleyhisselâm sabrı sayesinde Mısır
meliki oldu. Buna karşılık Züleyha, nefsinin azgın arzusu yüzünden. Hz. Yusuf Aleyhisselâm'a
karşı duyduğu aşkı gemleyemediği için zavallı, düşkün, yoksul, yaşlı ve
gözlerinden mahrum bir duruma düştü.
Ebul Hasan Errazi'nin (rahimullahu) anlattığına
göre, ölümünden iki yıl sonra babasını rüyasında görür, üzerinde katrandan bir
elbise vardır. Ona sorar, "Babacığım, niye seni cehennemliklerin kılığı
içinde görüyorum."
Babası "Yavrum, nefsim beni cehenneme
sürükledi! Sakın nefsine aldanma!" der.
Şairin biri bu konuda şöyle der:
Başıma dört belâ sarıldı.
Sapıklığım ve iradesizliğim yüzünden düştüm
pençelerine…
Şeytan, dünya, nefsim ve sonu olmayan arzular.
Hepsi de düşmanım, acaba kurtuluş nasıl?
İhtiras ve kuruntuların karanlığında
Nefsimin beni sonu olmayan arzulara çağırdığını
görüyorum.
Hatem'ül Asam (rahimullahu) der ki. "Nefsim ayak
bağım. İlmim silahım günahım hayal kırıklığım ve şeytan da düşmanımdır.
Nefsimin arzusuna, hiç bir zaman, uymam."
Ehli marifetten bir zatın şöyle, dediği nakledilir:
Cihad üç türlüdür.
Birincisi;
Kâfirlerle savaşmaktır ki, bu zahiri Cihad’dır.
Ulu Allah’ın
"Allah yolunda cihad
edenler..." (Maide Sûresi. 54)
Ayet-i celilesinde, cihadın bu çeşidine işaret edilmiştir.
İkinci çeşit cihad;
İlimle ve inandırıcı deliller ile batılın taraftarlarına
karşı verilen cihaddır.
"En iyi usulle onlara karşı
koy!" (Nahl Sûresi. 125)
Ayet-i kerimesi, bu çeşit cihada işaret eder.
Üçüncü çeşit cihad,
Kötülüğü emreden nefse karşı verilen cihaddır. Bunun
hakkında Allah’ü Teâlâ şöyle buyurur:
"Bizim uğrumuzda cihad
edenlere yollarımızı gösteririz!" (Ankebut
Sûresi. 69)
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de bu
konuda şöyle buyurur:
— "En faziletli cihad, nefse karşı verilen
cihaddır."
Nitekim sahabîler (Allah Celle Celâlüh onlardan razı
olsun) kâfirlere karşı verilen bir savaştan dönünce "Küçük cihaddan
büyük cihada döndük" derlerdi.
Nefse, şeytana ve azgın isteklere karşı verilen
cihada "Büyük Cihad" ismini vermelerinin sebebi sudur: Nefse
ve azgın arzulara karşı verilen cihad aralıksızdır, oysa kâfire karşı ara sıra savaş
verilir, öte yandan cephe savaşçısı düşmanını görür, fakat şeytan görünmez,
görünür düşmana karsı cihad vermek, görünmez düşmanla cihad etmekten daha kolaydır.
Bir de şeytana karşı savaşırken onun; senin nefsinde
bir destekçisi vardır, bu destekçi nefsin azgın arzularıdır, oysaki kâfirlerle yapılan
savaşta onların senin nefsinde öyle bir yardımcıları yoktur, bu yüzden şeytana karşı
verilen cihad daha çetindir.
Yine savaşta kâfir öldürürsen zafer ve ganimet elde
edersin, kâfir seni öldürürse şehitlik rütbesi ile cennet kazanırsın. Hâlbuki şeytanı
öldüremezsin, ama eğer o seni öldürecek olursa Allah’ın cezasına çarpılırsın.
Nitekim derler ki: "Savaşta atını elinden kaçıran
kimse düşmanın eline düşer, buna karşılık imanını yitiren kimse Allah’ın gazabına
uğrar, böyle bir şeyden Allah Celle Celâlüh'e sığınırız!"
Diğer yandan, kâfirlerin eline esir düşen kimsenin
elleri boynuna bağlanmaz, ayaklarına pranga vurulmaz, aç ve çıplak bırakılmaz.
Oysa Allah Celle Celâlüh'ün öfkesine muhatap olan kimsenin yüzü kara olur.
Elleri boynuna kelepçelenir, ayakları ateşten prangalara vurulur, yediği ateş, giydiği
ateş ve içtiği ateş olur.
İmam Gazali - www.ihya.org - Kalplerin Keşfi
Yorumlar
Yorum Gönder