Kayıtlar

Anne Baba Olmaya Niyet Etmiş Genç Çiftler İçin 3 Dert Ve 3 Derman

Anne Baba Olmaya Niyet Etmiş Genç Çiftler İçin 3 Dert Ve 3 Derman İlknur Toprak 1. Duan sen istediğinde değil, Allah istediğinde gerçekleşecek. Birçok çiftin “Bu yaz çocuk sahibi olmayı düşünüyoruz” şeklinde konuşmalarına şahit oluruz. Genç çift kendilerince bir hesap yapmış ve neredeyse bebeği büyütüp okula gönderecek kadarki süreci planlamış gibi rahattır. Fakat işler düşündüğü gibi gitmediğinde büyük bir panik ve çeşitli vesveseler ile karşı karşıya kalır. Dermanı: Nasibiniz sizin planladığınız günde değil, Allah’ın takdir ettiği günde olacaktır. Kudret sahibi olan yalnızca O’dur. Bu yüzden dua var, panik yapmak, bunalımlara girip yuvayı eşiniz için dar etmek yok! 2. Bilgi sahibi olmak korkularımızı dindirir. Tecrübesizliğin ve baba adayı ile bazı kadınsal meseleleri konuşamamanın verdiği kafa karışıklığı üstüne bir de internet gibi yığınla asılsız bilginin yer aldığı bir yerden fikir sahibi olmaya çalışmak anne adayını soru işaretleri deryasına sürükleyeb

Neyi kaybettik? Bu hale nasıl geldik?

Neyi kaybettik? Bu hale nasıl geldik? Çok değil, bir asır öncesine kadar gittiği her yere medeniyet götüren, dünyaya adalet dağıtan bir toplumduk. Kendi ülkelerinde zulümden şikayet edenler Kardinal başlığı görmektense ecdadımızın sarığını görmeyi tercih ediyordu. Olay doğru ya da yanlış ama binlerce kişi ile bağların arasından ordumuz ile geçerken bir salkım üzüm alırsak yerine kese ile o üzümün bedelini asacak kadar kul hakkına riayet ediyorduk. Mahallemizde bulunan hasta, yaşlı, ihtiyaçlı kim varsa bilir, ocakta pişen aşımızı onlarla paylaşır, devletten yardım veya iaşe beklemezdik. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen sadaka taşları ile zengin ile fakir birbirini görmeden ihtiyaçları giderilir, birisi vermenin kibrini, diğeri almanın ezikliğini yaşamazdı. Ailenin en büyükleri, o evin en değerli varlığı gibi görülür, sıhhat ve afiyetleri için çaba sarf edilir, üzerlerine titrenir idi. O büyükler bayramlarda ve özel günlerde kalabalık aileleri bir araya toplanmasına vesile ol

Kalp Krizi Geçirip Su Dolu Kazana Düşerek Öldü

Resim
Kalp Krizi Geçirip Su Dolu Kazana Düşerek Öldü Bartın'ın Hasankadı Beldesi'nde 79 yaşındaki Kadir Ulu, cam kavanozları yıkarken kalp krizi geçirip önündeki su dolu kazanın içine düşerek öldü. Beldede oturan Kadir Ulu, evinin bahçesinde sandalyeye oturup önüne koyduğu su dolu kazanda boş cam kavanozları yıkamaya başladı. Kadir Ulu, iddiaya göre bir süre sonra rahatsızlandı. Öne doğru yığılan Ulu'nun başı su dolu kazanın içine düştü. Yakınlarının haber vermesiyle gelen sağlık ekibinin yaptığı kontrolde Ulu'nun öldüğü belirlendi. Kalp krizi geçirdiği tahmin edilen Ulu'nun cesedi, Bartın Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Ulu'nun kesin ölüm nedeni otopside belirlenecek. Dikkat Edelim:  Ölümün yaşı başı yoktur ve hepimize ansızın gelebilir. Kâmil imanla, salih amellerle, bol bol tevbe ve istiğfarla, zikirlerle hazırlıklı olmalıyız.

Barbara Weldens Şarkı Söylerken Öldü!

Resim
Barbara Weldens Şarkı Söylerken Öldü! Fransız şarkıcı Barbara Weldens, konser sırasında sahnede düşüp hayatını kaybetti. Sirklerde büyüdükten sonra şarkıcılığa başlayan Barbara Weldens, Fransa'nın Lot bölgesindeki Goudron köyünde yer alan kiliside sahneye çıktı. 35 yaşındaki Weldens, şarkı söylediği sırada düşüp hayata veda etti. Fransız şarkıcının kesin ölüm nedeni bilinmiyor. Ünlü ismin kalp krizi veya elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirmiş olabileceği konuşuluyor. Weldens, akustik gitar ve piyanist eşliğinde şarkılarını seslendirdiği bir turnede bulunuyordu. Dikkat Edelim: Ölümün yaşı başı yoktur ve hepimize ansızın gelebilir. Kâmil imanla, salih amellerle, bol bol tevbe ve istiğfarla, zikirlerle hazırlıklı olmalıyız.

Hz. Yunus Aleyhisselâm ve Balık

Hz. Yunus Aleyhisselâm ve Balık Kalem Suresin'de anlatılan Yunus Aleyhisselâm'ın Hikâyesi… Bütün ümitlerin kesildiği, karanlığın hâkim olduğu, yolların tıkandığı bir zamanda Allah'ın kudretini insanlığa göstermek için verilmiş güzel bir örnektir. Yüce Allah Yunus Aleyhisselâm Peygamber'i Ninova isimli kente göndermişti. Bu şehrin insanları Yunus Aleyhisselâm Peygamber'in davetini kabul etmediler. Yunus Aleyhisselâm Peygamber bu kabul etmeyişi karşısında onlara kızarak şehirden ayrıldı. Şehirden ayrılmadan önce onları Allah'ın azabı ile korkutup Peygamberlik mucizelerinden bazılarını göstermişti. Ninova halkı Yunus Aleyhisselâm Peygamber gidince yaptıkları hatayı anladılar. Allah'ın azabından kurtulmak için Yüce Allah'a yalvardılar. Böylece Allah onları affetti. Bu konuda Allah şöyle buyurdu: -Keşke azabı gördükten sonra inanıp da, inanması kendisine fayda veren bir memleket olsaydı. Yalnız Yunus Aleyhisselâm'ın milleti azap kendilerine

Fütüvvet Mürüvvet

Fütüvvet Mürüvvet Meşhur velilerden ve akait imamı Amr bin Osman Mekkî (Rahmetullahi Teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet güzel ahlâktır.” Bağdat’ın büyük velilerinden Câfer-i Huldî (Rahmetullahi Teâlâ Aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet, nefsini aşağı tutup, Müslümanlara hürmeti büyük bilmektir.” Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah el-Mukrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet; kızdığı kimseye karşı güzel huylu olmak, hoşlanmadığı kimseye ihsân etmek, kalbinin nefret ettiği kimse ile hüsn-i sohbette, güzel sohbette bulunmaktır.” Evliyanın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine “Fütüvvet nedir ” dediler. Cevaben buyurdular ki: “Dostların kusurlarını hoş görmektir.” Bağdât velîlerinden Rüveym bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüvvet; din kardeşlerinden gördüğün eziyetlere sabır etmen ve onları affetmendir.” Büyük velilerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Fütüv

Mürüvvet Nedir?

Mürüvvet Nedir? Mürüvvet ve fütüvvet aynıdır. Mürüvvet, başkalarına iyilik etmesini sevmek demektir. Fütüvvet cömertliktir, mürüvvet azı bölüşmektir. Başkalarına kendi imkânlarıyla yardım etmeye her zaman amade olmaktır. Hasanı Basrî'ye, "Mürüvvet nedir?" diye sorulduğunda şöyle cevap ermiştir: "Allah ve yaratıkları katında ayıplanma nedeni sayılacak davranışları bırakmaktır." Hz. Ali Radiyallahü Anh, mürüvveti şöyle tanımlar: "Mürüvvet, insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır." Amr b. Âs'a Radiyallahü Anh sorulur: "Mürüvvet nedir?" Şöyle cevap verir: "Hakkı tanımak ve kardeşlerin birbirlerine iyi davranmasıdır." Serî esSakatî'nin Kuddise Sirruh tanımı şöyledir: "Mürüvvet, insanın kendi nefsini, her türlü kirden ve insanların ayıp saydıkları şeyleri yapmaktan korumak ve bütün işlerinde insanlara karşı şefkatli, merhametli ve insaflı davranmaktır

Murabta

Murabata İman sahibi, nefisleri ile ilgili olan bu bağlantıyı (murabatayı) ve kontrolü altı türlü yapar: 1) Müşarate:  Nefis ile anlaşma yapmaktır. 2) Murakabe: Nefsi denetleme, bakma, gözetmedir. 3) Muhasebe: Nefsini hesaba çekmedir. 4) Muakabe:   Nefsi kınamadır. 5) Mücahede: Nefsi ile cihad etmek, terbiyesiyle uğraşmaktır. 6) Muatebe:   Nefsi uyararak, kınamadır.

Takvaya Ulaştıracak İlimler

Takvaya Ulaştıracak İlimler İlmin zâhir ve bâtında kemâlinin alâmeti, o ilmin faydalı olmasıdır. İlmin faydası ise, sahibinin haşyet ve takvâsını artırmasıdır. Yani kulun istikametidir. Dînimizin emirleri iki maddede hulâsa edilir: Tâzim li-emrillâh: Allâh’ın emirlerini huşû ile, kalp ve beden âhengi içinde, tâzim ile tatbik edebilmek. Şefkat alâ halkillâh: Allâh’ın mahlûkātına şefkat sergilemek. Cenâb-ı Hakk’ın rahmet sıfatından nasîb alabilmek. Bu kemâle erişebilmek için de, iki türlü ilim gerekir: Birincisi zâhirî ilimdir ki hocalardan, kitaplardan tahsil edilen ilimdir. İkincisi ise bâtınî ilimdir. Yani iç âlemimizde tahsil edeceğimiz bir ilimdir. Takvâdır ve neticesi ise irfandır. Bir mü’min bunu, kitaptan ve hocadan elde edemez. Ancak kalbini inkişâf ettirerek bu seviyeye nâil olabilir. Bu inkişâf da ihlâs ve takvâ neticesinde meydana gelir. Âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi: وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ “…Allah’tan ittikā edin (takvâ sah

İslâm’ın Özü Nedir?

İslâm’ın Özü Nedir? Edep, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. İnsan hem dindar hem de kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Unutmamak gerekir ki şeytan, huzûr-i ilâhîden ilim veya amel noksanlığı sebebiyle değil, edepsizliği yüzünden kovuldu. Bu yüzden şeytanı mahveden en güzel fazîlet, edeptir. Mânevî terbiyenin gâyesi; kişiye dâimâ ilâhî kameraların takibi altında olduğu idrak ve şuurunu kazandırmaktır ki, bu sâyede nezâket, zarâfet, edep ve hayâ gibi yüksek hasletler, onun tabiat-ı asliyesi hâline gelebilsin. Edep, insanı diğer mahlûkattan farklı kılan bir husûsiyettir. İnsan; edep, nezâket, zarâfet ve takvâsı ile Hak katında kıymet kazanır. Bu sebepledir ki Hak dostlarının güzel vasıfları arasında edep ve nezâket fazîletinin müstesnâ bir yeri vardır. Nitekim nice mâneviyat büyükleri de tasavvufu, “güzel ahlâk ve edepten ibâret” görmüşlerdir. Emir Külâl Hazretleri’nin mânevî terbiyesi altında kâmil bir edep ve nezâketle yetişen Şâh-ı Nakşibend -kuddise sirruh-

İnsanın Üç Temel İhtiyacı

İnsanın Üç Temel İhtiyacı Osman Nuri Topbaş Soru: Efendim; “Dünya hayatında insanın istikbâline tesir edecek en mühim müessirler nelerdir?” Cevap: İnsan, bu dünyaya üç temel ihtiyaçla gelir. Bunlar gıdâ, ilim ve terbiye ihtiyacıdır. Birinci ihtiyaç; gıdâ: İnsan, varlık âlemine adım attığı andan itibaren gıdâya muhtaçtır. Doğumundan evvel kordon vasıtasıyla annenin gıdâsıyla beslenir. Doğduktan sonra bir müddet anne sütüyle gıdâlanır. Daha sonra da her biri Cenâb-ı Hakk’ın birerlûtfu ve ihsanı olan çeşit çeşit gıdalarla, nimetlerle hayatiyetini devam ettirir. Ancak unutmamalıdır ki; Bu beslenme ihtiyacı karşılanırken gıdaların helâl olması, insanın mânevî istikameti için çok mühim bir vesiledir. Çünkü helâl   olmayan, haram ve şüpheli şeylerle beslenen kişide ibadet şevki ve kulluk aşkı olmaz. Gönül hantallaşıp duygusuzlaşır. Temâyüller nefsânî arzulara göre şekillenir. Böylece İslâm ahlâkı ve yüce fazîletler âdeta unutulur. Yani, kulun mânevî inkişâfın