Kayıtlar

Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın Selâmı

Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın Selâmı Sultan III. Osman'ın (padişahlığı 1754-57 yılları arası) sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa başarılı ve yetenekli bir devlet adamı, oldukça dindar bir kimse idi. Bu Ali Paşa zamanında bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti. Bu sıkıntılı durumda iken müracaat ettiği bütün eş-dost kapıları, bu durumdaki herkese yapıldığı gibi yüzüne kapanmıştı. Adamcağız bu çaresiz haldeyken bir gece rüyasında Peygamberimizi gördü ve O'ndan yardım ve destek istedi. Peygamberimiz Aleyhisselâm ona; "Git Allah'ın makbul kulu Ali Paşa'ya benden selam söyle! Sana 100 altın versin!" dedi. Adam; -"Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem ben Ali Paşa'ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim ama bana inanmaz!" dedi. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Sana inanması için ben sana belge vereceğim. Ali Paşa bana her a

Padişah Sırtüstü Yere Düştü

Padişah Sırtüstü Yere Düştü Aziz Mahmud Hüdayi ile Sultan Ahmed'in dostluklarının ilginç bir başlangıcı vardır. Sultan Ahmed tahta çıktıktan bir süre sonra bir rüyasında, Macaristan kralı ile mücadele ederken sırtüstü yere düştüğünü, kralın da üstüne çıktığını gördü. Padişahın bu rüyasını gerek sarayda gerekse saray dışında makul bir yoruma bağlayan çıkmadı. Bunun üzerine padişaha bu rüyasını Üsküdar'da oturan, ünü yeni yeni yayılan Aziz Mahmud Hüdayi'ye yorumlatması teklif edildi. Sultan Ahmed rüyasını bir kâğıda yazıp cevaplandırması isteğiyle Aziz Mahmud Hüdayi'ye gönderdi. Hüdayi hükümdarın adamını dergâhının kapısında karşıladı, elindeki mektubu aldı daha okumadan "cevabı burada" deyip kendi mektubunu verdi ve geri çevirdi. Aziz Mahmud Hüdayi padişahın rüyasını şöyle yorumlamıştı: İnsanın rüyasında rakip karşısında sırtüstü yere düşmesi, gerçek hayatta ona galip geleceğine işarettir. Sırt insanın en kuvvetli yeridir. Toprak da en kuvvetli

Üçünü de Kısa Kes

Üçünü de Kısa Kes Bir adam acele acele berbere girer. Bakar ki koltuk boş hemen oturur. Geveze berberi önceden tanıyan adam saç tıraşı olacağını söyler. Berber nasıl keselim istersiniz? Deyince adam; -Üçünü de kısa kes! Der. Berber şaşırır. -Üçü de ne oluyor efendim? Der. Adam; -Saçı, sakalı, lafı der…

Keşke Geçmişi Geri Getirip, Yeniden Yaşamak Mümkün Olsa…

Keşke Geçmişi Geri Getirip, Yeniden Yaşamak Mümkün Olsa… İyi kalpli, nur yüzlü güngörmüş bir ihtiyarın haylaz mı haylaz; yaramaz mı yaramaz bir oğlu varmış. Ne yaptıysa oğlunu doğru yola getirememiş. Nihayet nur yüzlü ihtiyar hastalanmış. Yaramaz oğlunu yanına çağırarak: -Oğlum artık ben ölüyorum. Vasiyetimi dikkatle dinle! Eğer vasiyetime uyarsan sana hakkımı helâl ederim. Eğer uymazsan hakkımı helal etmem! Beni hayatta yeteri kadar üzdün, bari mezarda üzme! Mezarımda rahat yatayım! Ben dünyadan gidiyorum, Rabbim sana uzun ömürler versin! Ama ne kadar yaşarsan yaşa herkes gibi sen de ahiret yurduna geleceksin! Demiş. Haylaz oğlan istemeye istemeye babasına yaklaşmış. - Buyur babacığım seni dinliyorum! Demiş. - Oğlum herkes hata yapar, günah işler. Mühim olan insanın hatalarını görüp vazgeçmesi ve tevbe etmesidir. Allah’ü Teâlâ tevbe edenleri çok sever. Günahına devam edenleri hiç sevmez. Onlardan hem bu dünyada hem ahirette intikamını alır. Dünya hayatı çok kısadır. Ah

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (1)

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (1) “Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki sizden biriniz onda birini terk etse helâk olur. Sonra öyle bir emrolunduğu şeylerin zaman gelecek ki sizden kim emr olunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizî, Fiten, 79/2267) “Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacaktır: Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Heysemî, I, 172)  “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7) Ebu Said el-Hudrî’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. onlar Kur’ân okurlar, fakat okudukları boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar...” (Buhârî, Fedâilü’l

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (2)

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (2) Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki: “-İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” “-Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “-Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56) Zübeyr İbnu Adiy rahimehullah anlatıyor: “Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikayet ettik. “-Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlunüz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den işittim.” (Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün: “-Bana kaç Müslüman olduğunu sayıverin” buyurdular. Biz: “-Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yedi yüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?” dedik.

Usta ile Çırak

Usta ile Çırak Hadisi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz…” (Enbiyâ, 35) Günün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün Makalesi Bir zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden, hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış. Bu ustanın da, hayata dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güleryüzlü ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş. Günlerini, dünyaya gelişin imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak, başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve mutsuzl

Kuşun öğüdü...

Kuşun öğüdü... Tamahkâr biri, küçük bir kuş yakalar. Kuş dile gelip der ki: - Beni ne yapacaksın? - Kesip yiyeceğim. - Benim bir lokmacık etimle ne karın doyar, ne de derde deva olur. Beni bırakırsan sana 3 mühim nasihatte bulunurum. - Nasihatleri söyle bırakırım. - Birini, elindeyken, ikincisini şu ağaca konunca, üçüncüsünü tepeye varınca söylerim. - Peki, birincisini söyle! - Elinden çıkan şeye üzülüp hasretini çekme! Ağaca konunca der ki: - Olmayacak şeylere inanma! Kuş tepeye varınca da der ki: - Sen ne ahmaksın. Benim kursağımda 50’şer gramlık 2 inci vardı. Beni kesseydin bunlara mâlik olacaktın. İnci sözünü duyar duymaz, tamahkâr adam, hemen oraya yıkılıp kalır. Eyvah, diyerek dövünmeye başlar. Sonra der ki: - Haydi son nasihatini söyle! - Sen 2 nasihati hemen unuttun. Son sözün faydası olmaz. - Söyle belki bunu unutmam. - (Elden çıkan şeye üzülme!) dedim, beni bıraktığına üzüldün. (Olmayacak şeye inanma!) dedim, etimle, kemiğimle, 100 gram,

Zamanı Kuşanmak

Zamanı Kuşanmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kadrini bilmez. Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır.” (Buhârî, Rikak, 1, İbn Mâce, Zühd, 15) İnsanı kuşatan sosyal ve fiziki çevrenin üçüncüsü zamandır. Zaman âlemin varoluşundan sona erişine kadar geçmiş, gelecek ve ikisi arasındaki “hâl” dediğimiz ânlardan ibarettir. Zaman; dehr, vakt ve ân gibi kavramlarla da ifâde edilir. İnsana verilen ömür sermayesi, ister nefeslerle sınırlı olsun, isterse vakitle belirlenmiş olsun, zaman idrâkinin cereyan ettiği en önemli alandır. İnsan, hayatı bir zaman ve vakit ölçüsü ile idrak etmektedir. Bu yüzden hayat, zamanı kullanma ve değerlendirme ameliyesi sayılabilir. Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân medeniyetleri olarak ikiye ayırmaktadır. Mekânı temel alan ve onu merkezine yerleştiren B

Şeb-i Arûs

Şeb-i Arûs Cenâb-ı Hak buyuruyor: “De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cum’a, 8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “…Mü’mine Allah’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti müjdelendiği zaman Allah Teâlâ’ya kavuşmak ister; işte o zaman Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kâfire Allah’ın azâbı, gazabı haber verildiği zaman Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Müslim, Zikir 14-17. Buhârî, Rikak 41; Tirmizî, Cenâiz 67, Zühd 6; Nesâî, Cenâiz 10; İbni Mâce, Zühd 31) Hazret-i Mevlânâ Kuddise Sirrûh ölümünü şöyle ifade eder: “Vefâtımdan sonra benim kabrimi aç ve gönlümün ateşi sebebiyle kefenimden nasıl duman yükseldiğini gör!”  “Ölüm gününde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın dert ve gamı var sanma! Dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum zannetme!” “Sakın ola ki, öldüğüm için bana ağlama! «Yazık oldu, yazık o

Hacı Bayram-I Veli

Hacı Bayram-I Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. “Engürü’deki şeyhi getirdik efendim!” der, “Ama ...”  -Aması ne?  -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli.  -Nereden biliyorsun peki?  İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlar. “Şu kadarını söyliyeyim” der, “kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri’nin halifesi!”  -Sen ne diyorsun!  -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, “Haydi evladım” dedi,  “Zincirleyin beni!”  -N’aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene.  -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik.  -Gönlünü hoşça tutaydınız.  -Tutmaz mıyız. Buruk Tanışma II. Murat ilim meclislerinin yabancısı değildir. Molla Yegân, Molla Gürâni, Molla Hüsrev gibi büyüklerden çok şey kapar. Hani altının değerini sarraf bilir derler ya, Hacı Bayram Veli hazretl
Er Çilesi  Büyük mutasavvıf Hacı Bektaş Veli'ye müridleri bir gün "Sizinle beraber biz de erbaine (çileye, kırk günlük nefsi terbiye edici perhiz) girelim" dediler Hacı Bektaş kendilerine sordu: - Er çilesine mi, kadın çilesine mi? Müridler bundan bir şey anlamayınca açıkladı: - İsterseniz 40 gün bir şey yemeden riyazet (perhiz) yapalım, bu kadın çilesidir İsterseniz 40 gün tuzlu et yeyip su içmeyelim, bu da er çilesidir Müridler bağış dilediler: - Efendimiz biz bu ikincisine dayanamayız...

Gerçek Zenginlik

Gerçek Zenginlik  Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. yüzyıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine  rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: - Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: - Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem: - Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi. Belhi sordu: - Peki siz ne yapıyorsunuz? - Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiy