Usta ile Çırak
Usta ile Çırak
Hadisi Cenâb-ı Hak
buyuruyor:
“…Bir deneme olarak sizi
hayırla da, şerle de imtihan ederiz…”
(Enbiyâ, 35) Günün
FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün Makalesi Bir
zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen
kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden,
hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış.
Bu ustanın da, hayata
dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir
zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güleryüzlü
ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar
cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş.
Günlerini, dünyaya gelişin
imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak,
başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat
onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve
mutsuzluklardan ibâretmiş.
Hikmet ehli olan ustası,
bir gün bu çırağına güzel bir ders vermek istemiş. Onu, bakkala tuz almaya
göndermiş. Âdeti olduğu üzere çırak da söylene söylene denilen şeyi yapmış.
Ustasının yanına geldiğinde “şimdi tuzun ne gereği vardı ki sanki!” gibisinden
bir tavırla tuzu ustasının önüne koymuş.
Usta, çırağını bir müddet
süzdükten sonra, sert bir üslûb ile bir avuç tuzu bir bardak suya döküp
karıştırmasını söylemiş. İşin nereye varacağını henüz anlamayan çırak, yine
suratı bir karış asık bir şekilde söyleneni yapmış. Ustası üslûbunu biraz daha
sertleştirerek; “Şimdi de yanımda çırak olarak devam etmek istiyorsan o suyu
iç!” diye emretmiş. Çırak önce şaşırmış. Sonra kaşlarını çatmış. “Bir bardak
tuzlu su nasıl içilir ki usta?” diye söylenmiş. Lâkin ustasının daha evvel hiç
görmediği sert bir yüz ifâdesiyle kendisine hitâb etmesinden dolayı, zorlanarak
da olsa bardaktan az bir yudum almış. Almasıyla da yüzünün şeklinin değişmesi
ve suyu tükürmesi bir olmuş. Bu hâdise üzerine ustasının da yüzündeki sertlik,
birden tatlı bir tebessüme dönüşmüş. Sonra çırağına sormuş:
“–Tadı nasıldı?”
Çırak, kızgınlıkla şöyle
cevap vermiş:
“Tuzlu, hem de çok tuzlu!
Zehir gibi…”
Usta, tebessümüne devam
ederken elinden tuttuğu çırağı bu defa köyün kenarındaki tatlı su gölünün kıyısına
götürmüş. Az evvelki yaptığını burada da yapmasını söylemiş. Çırak da bir avuç
tuzu göle atıp sonra da gölün tatlı suyundan kana kana içmiş. O, ağzının
kenarlarından akan suyu eliyle silerken ustası tekrar sormuş:
“–Tadı nasıldı?”
“–Bal gibi tatlı!” diye
karşılık vermiş çırak. Ustası devamla:
“–Peki, tuzun tadını hiç
alabildin mi?” diye sorunca çırak şöyle cevaplamış:
“–Hayır! Tuzun tadını
almadım. Tuz sanki gölün içinde kayboldu.”
Bunun üzerine hikmet ehli
usta, suyun yanında diz çökmüş olan çırağının yanına oturmuş ve ona ömrü
boyunca unutamayacağı şu dersi vermiş:
“–Pek değerli evladım!
Hayatımızdaki dertler, sıkıntılar, ıztıraplar tuz gibidir; ne azdır ne de çok.
Bunların miktarı hep aynıdır. Ancak, bu sıkıntıların kişiye ne kadar tesir
edeceği, onun neyin içine konulacağına bağlıdır. Bir sıkıntın, ıztırabın
olduğunda yapman gereken şey gönül dünyanı genişletmek ve duygularını
zenginleştirmektir. Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmaktır. O anda
göremesen bile, o sıkıntıların sonucundaki güzellikleri görebilmektir.”
(Osman Nûri Topbaş, Şebnem
Dergisi, Ağustos 2013)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna:
el-Hafîz: Koruyup gözeten,
kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı işleri bütün
tafsilatıyla bilen; kullarının niyetlerini ve gönüllerinden geçenleri bilen,
kendisine gâip ve gizli olan hiçbir şey bulunmayan, hadisâtı eksiksiz kaydedip
hesaba çekmek üzere muhafaza eden, has kullarını helâk ve şer yerlerinden
muhafaza eden, kudretiyle, her şeyi dengede tutan demektir.
Kısa Günün Kârı:
Mü’min, hidâyet
nimetinin tefekküründe derinleşerek dâimâ huzur hâlinde olmalı ve Cenâb-ı
Hakk’ın kendisine ihsân ettiği nîmetleri hayır ve hasenat yolunda sarf
etmelidir. Zira o hidâyet nimeti, öyle bir zenginliktir ki, sahibine kabirde
nûr, âhirette de ebedî bir surûr olacaktır.
Cenâb-ı Hak bizleri,
hakkında takdir edilmiş olanlara râzı olarak rızâsını kazanan sâlih kulları
zümresine ilhâk eylesin… Âmîn…
derûn: İç, kalp, yürek.
temâşâ: Seyretme.
Yorumlar
Yorum Gönder