Kayıtlar

Allah Haramdan Kaçanı Korur

Allah Haramdan Kaçanı  Korur Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh (XV. y.yıl) babasının tersine bilime ve bilgine değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki bilgin kişilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Başta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baş yemek kehribar gibi kızarmış bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi

Ebedi Saadet Rehberi Örnek Şahsiyet

Ebedi Saadet Rehberi Örnek Şahsiyet Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Andolsun ki, Rasûlullâh'ta sizin için, Allâh'a ve âhıret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh'ı çok zikredenler için bir “üsve-i hasene” vardır." (Ahzâb, 21) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Ben, alışılagelen kötü âdetleri ve nefislerin lüzumsuz isteklerini ortadan kaldırmak için gönderildim.” (Kenzü’l-ummâl, XV, 226) O öyle bir şahsiyettir ki, O'nu kendilerine rehber edinip kendisine tabî olanların her biri göklerdeki yıldızlar gibi insanlığın mümtaz şahsiyetleri olmuş; ebedî seâdet ve huzûra ermişlerdir. O'na muhâlefet edenler ise, ebedî bir pişmanlık ve perîşanlığa sürüklenmişlerdir. O öyle bir şahsiyettir ki, Cenâb-ı Hak O'na «habîbim» demiştir. O öyle bir şahsiyettir ki, her yönüyle insanlık için serâpâ bir rahmetten ibarettir. Bu meyanda O'nun kalbinin insanlara karşı ne derecede şefkat ve merhametle dolu olduğunu şu âyet-i kerîme ne güzel sergiler: "Size kendi

Cahillerden Yüz Çevir

Cahillerden Yüz Çevir Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A'raf, 199) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenen adamdır.” (Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, 108) Buhârî Şerhi’nde Abdullah ibn Abbâs der ki: Necid eşrâfından ve müellefe-i kulûbdan Uyeyne ibn Hısn Medine’ye geldi. Yeğeni Hürr ibn Kays’a misafir oldu. İbn Kays, Hz. Ömer’in yakınlarındandı. Meclisinde genç ihtiyar bir takım hâfızlar ve fukahâ da bulunurlardı. Halîfe halkın işlerini bunlarla görüşürdü. Uyeyne yeğenine; “Ey kardeşimin oğlu! Halîfenin yanında yüksek mevkiin var, benim için bir müsâade alsan da ziyaret etsem”, dedi. O da müsâadeyi aldı, Uyeyne Hz. Ömer’in huzuruna girdiğinde; “Ey Ömer, bize ne bol dünyalık verirsin, ne de aramızda adaletle hükmedersin”, dedi. Hz. Ömer öfkelenerek, Uyeyne’nin üzerine yürüdü. Şehâmetli Halif

Cihad Nasıl Yapılır, Müslüman Katliamı Nasıl Önlenir?

Cihad Nasıl Yapılır, Müslüman Katliamı Nasıl Önlenir? Yazar: Yaşar AKKAŞ Gazetelerden aldığımız haberlerde:  ABD basını; “Türkiye Dünya'nın en iyi füzesini yaptı!”  haberlerini duydukça göğsümüz kabarıyor. Emeği geçenlerden Allah’ü Teâlâ razı olsun. Başarıların devamını bekler; kıtalararası balistik füzelerle [Intercontinental ballistic missile] taçlandırılmasını temenni ederiz. Bugün dünyanın her yerinde Müslüman kanı ırmak olmuş akıyor. Hiç kimse buna dur demiyor. Bunun sebebi Müslümanların ekonomik, askeri ve diğer alanlarda çok zayıf olması… Biz Müslümanların bu zilletten kurtulabilmesi ve ayakta durabilmesi için yerli kaynaklarla dünyanın en güçlü ve teknolojik silahlarını üretmesi, ekonomilerini geliştirmesi, ümmetin birliğinin sağlanması, İslâm Halifesinin seçilmesi gerekiyor. Müslüman elindeki silahları öldürmek için değil yaşatmak için ve caydırmak için kullanır. Müslümanlar Medine’de ve Mekke’de en güçlü dönemlerinde iken bir sürü Yahudi vardı. Hepsi

Yeryüzünde İlk Aile Âdem ve Eşi

Yeryüzünde İlk Aile Âdem ve Eşi Çok eski zamanlarda şu üzerinde yaşadığımız dünya yoktu. Yalnızca her şeyin yaratıcısı Yüce Allah vardı. Sonra üzerinde yaşadığımız dünyamız Yüce Allah'ın “OL” emri ile yaratıldı. Dünya yaratılmıştı ancak ne dünyada, ne cennette hiç insan yoktu. Kitabımız Kur'an'da anlatıldığı gibi Cennet çok güzel bir bahçedir. Hiç kimse onun güzelliğini bu dünyada hayal bile edemez. Akışı tatlı soğuk sularla çağlayan pınarlar, süt ve bal nehirleri hep cennettedir. İşte şimdi şu üzerinde yaşadığımız dünya bile yokken, Allah, Meleklerine şöyle seslendi: -Yeryüzünde ben sorumlu bir varlık olan insanı yaratacağım. Bunun üzerine Melekler sordular: -Biz senin emirlerini yerine getiremiyor muyuz? Yüce Allah Meleklerin bu sorusu üzerine: -Ben sizin bilmediğiniz bazı şeyleri kastediyorum, dedi. Daha sonra ilk insan olan Âdem'i balçık halindeki çamurdan yarattı ve ona can verdi. Âdem aynı zamanda ilk Peygamberdi. Yani Allah'ın ilk elçisi

Habil ve Kabil

Habil ve Kabil Âdem ile Havva dünyamızda yaşamaya başladıklarında dünya onlara çok büyük gözüktü. Her ikisi de her yerin kendileri gibi insanlarla dolmasını Allah'tan istediler. Soğuk bölgelerde, çöllerde, ormanlarda, dağlarda her yerde insanlar olsun ki insanlar birbirleriyle anlaşsınlar, dünyada korkmadan yaşayabilsinler. Kısa süre sonra Allah onlara birçok çocuk verdi... Ve dünyaya yayıldılar. Eskimolar, Çinliler, Asyalılar, Avrupalılar, herkes Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır. Şimdi sizlere bu çocuklardan ikisinin, Habil ile Kabil'in hikâyesini anlatmak istiyorum. Büyüyüp evlenme çağına geldiklerinde ikisi de aynı kızla evlenmek istemişlerdi. Ancak içlerinden hangisinin bu güzel kızla evleneceğine bir türlü karar verememişlerdi. Sonra babalarına danıştılar. Âdem de onlara, Allah için kurban adamalarını söyledi. Şayet hangi kurban kabul edilirse, kurbanı kabul edilen kişi bu kızla evlenme hakkına sahip olacaktı. Hemen ikisi de koyun sürülerinin yanına koştular

Hz. Ali’nin büyüklüğü

Hz. Ali’nin büyüklüğü Birgün ashab Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’den Hz. Ali‘yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali’yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu: – Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler: – Yine iyilik ederiz. – Yine kötülük yapsa? – Biz yine iyilik ederiz? – Yine kötülük yapsa? Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti. Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali’ye sordu: – Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın? – Yine iyilik ederdim. – Yine kötülük yapsa? – Yine iyilik yapardım. Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab, – Ya Rasulallah, Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler. (Alıntı)

İyilikle Gelen Korkunç İntikam

İyilikle Gelen Korkunç İntikam Yazar: Yaşar Akkaş (Bu hikâye yüzde yüz yaşanmış bir olayı anlatır. Geriye kalan akrabaları incinmesin diye isimler değiştirilmiştir.) Bir kasabada iyiliksever hali vakti yerinde Devecioğlu namında bir adam ile Köpekçioğlu adında çok kötü ve zalim biri yaşamaktadır. Devecioğlu herkes tarafından sevilen sayılan kapısına gelen ihtiyaç sahibini boş göndermeyen birisidir. Köpekçioğlu ise vurduğu vurduk, kırdığı kırdık maddi durumu pek de iyi olmayan zalim birisidir. Allah’ü Teâlâ’nın hikmeti bir yıl çok bolluk olmuş. Harman zamanı Köpekçioğlu buğday koyacak çuval bulamamış. Eskiler çok iyi bilir. O yıllarda çuval çok kıymetlidir. Köpekçioğlu hemen Devecioğlu’nun kapısını çalar. Geri vermek üzere on tane ödünç çuval alır. Teşekkür ederek ihtiyacını karşılar. Aradan bir iki yıl geçtiği halde aldığı emaneti geri vermez. Devecioğlu mecbur kaldığı için Köpekçioğlu’ndan emanetlerini geri ister. Fakat Köpekçioğlu küplere biner; hakaretler ederek;

Bir İnsan Ne Kadar Çok Bilse Bile… Her Şeyi Bilmez…

Bir İnsan Ne Kadar Çok Bilse Bile… Her Şeyi Bilmez… Beş avcı ava çıkmış. Yolda küçük bir deliğe rastlamışlar. İçlerinden en deneyimli olanı  "Yatın yere buradan tavşan çıkacak!" demiş. Herkes yatmış yere az sonra gerçekten tavşan çıkmış ve vurmuşlar torbaya koymuşlar. Ava devam ederlerken biraz daha büyükçe bir delik görmüşler, yine tecrübeli avcı;  "Yatın yere buradan tilki çıkacak!" demiş. Herkes yatmış tilki çıkmış ve vurmuşlar.  Ava devam ediyorlar. Yine karşılarına daha büyükçe bir delik çıkmış. Tecrübeli olan  "Yatın yere buradan ayı çıkacak!" demiş ve yatmışlar, ayı çıkmış ve vurmuşlar. Herkes tecrübelinin her şeyi bildiğine karar vermiş. Ne derse yapıyorlarmış. Devam ederlerken karşılarına oldukça büyük bir delik çıkmış. Tecrübeli avcı "Yatın yere demiş!" herkes yatmış içlerinden biri;  "Buradan ne çıkacak usta?" demiş.  Tecrübeli düşünmüş;  "Valla çocuklar buradan ne çıkacağını bende bilmi

Hikmet Pınarı

Hikmet Pınarı De ki: Allah’a ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez. (Âl-i İmran Suresi 32) Biriniz mal ve huy bakımından kendinden üstün birini gördüğü zaman, kendinden aşağı olana baksın. (Hadis-i Şerif) Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirhane olduğunu yakinen iman edip bildim. Her yer misafirhanedir. (Bediüzzaman) "İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve, imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker."  (Bediüzzaman) "İman, insanı insan eder. Bel

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak Şimdi bilmiş olunuz ki, bu hayvani ruh, âlem-i süfliden olup, buhar karışımlarının lâtiflerinden meydana gelmiştir. [Buradaki buhar su buharı değildir]. Karışım dörttür: Kan, balgam, safra ve lenf. Bu dört şeyin aslı; su, ateş, toprak ve havadır. Mizaçtaki uygunluk ve uygunsuzluk; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun miktarının farklı olmasındandır. Tıp ilminin gayesi, insani ruh dediğimiz diğer bir ruhun âleti ve taşıyıcılığını yapan hayvani ruhta bu dört şeyin itidalini sağlamaktır. İnsanî ruh bu âlemden değildir. O ulvî âlemdendir ve melekler cevherindedir. Onun bu âleme inmesi, zatındaki şaşılacak hâllerdendir. Fakat onun bu gurbeti, Allah’ü Teâlâ’dan gıdasını almak içindir. Hususan Allahü Teâlâ buyurur; “Hepiniz oradan aşağı inin dedik. Tâ ki size hidâyetim ulaşsın. Gösterdiğim yolu takip edenlere korku ve üzüntü yoktur” (1). Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de meleklere, “… Ben, çamurdan insan yaratıcıyım… Onu tamamlayıp içerisine de ruhum

Kâfir mi Mümîn mi?

Kâfir mi Mümîn mi? İmam-ı Azam‘ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam susuyordu: “Ya imam sen ne dersin? “ dediler. İmam-ı Azam, “Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı? ...” diye. İmam tek tek açıkladı: “Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır… (Kur’an’da

İllet mi Zillet mi?

İllet mi Zillet mi? Kahraman bir delikanlı, Moğollarla yapılan savaşta derin bir şekilde yaralanmıştı. Hemen cephe gerisine gönderilerek tedavisine başlandı. Fakat gösterilen bütün ihtimama rağmen yarası iyileşmiyordu. Bir arkadaşı şu tavsiyede bulundu. -“Filan adamda, yaranı iyileştirecek, çok etkili bir merhem var. Eğer istersen, sanırım sana bir miktar verebilir.” Hâtem- i Taî cömertliğiyle nasıl meşhursa, bahsettiği adamda cimriliğiyle o kadar meşhurmuş. Eğer onun sofrasında ekmek yerine güneş bulunsaydı, herkes kıyamete kadar aydınlık yüzü görmezdi. Yiğit delikanlı arkadaşına söyle cevap verdi: -“O cimriden, ölmemek için panzehir istesen, vermek için düşünür. Sonunda verse dahi, ondan şifa olmaz. O cimrinin panzehiri, sanırım insanda zehir tesiri uyandırır.” Alçaklardan minnet ile bir şey istediğin zaman, onu verseler bile belki vücudun kazanır, ama ruhun ezilir. Ataların şöyle bir sözü vardır: -“Eğer âb-ı hayatı yüzsuyuna karşılık verseler, akıll

Senden Hızlı Koşsam Yeter

Senden Hızlı Koşsam Yeter Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojik silahları ile birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri fark edince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu beklemeye başlamış... Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış. Amerikalı sormuş: -Ne o? Aslandan hızlı mı koşacaksın? Japon gülerek cevap vermiş: -Yoo, senden hızlı koşsam yeter... Sen, Hızlı, Koş, Yeter, Japon, Japonya, ABD, Amerikalı,