Kayıtlar

Siz Cuma’yı Bilir misiniz?

Siz Cuma’yı Bilir misiniz? -Babam bana şöyle anlattı: -Salih Meri, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi: -Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım. Kabristanın içine girdi. İki rekat namaz kıldı. Bir kabre dayandı. Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de baktı ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sonuna bu genç kaldı. O da üzüntülü bir halde, kalktı; kabre girmek istedi. Hemen ona sordum: -Hey Allah’ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hal nedir? Bana şöyle dedi: - Ey Salih Meri, sen o tepsileri gördün mü? - Evet, gördüm, deyince şöyle anlattı: - O t

Ölüm anı...

Ölüm anı... İbnu Ömer Radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselâm ile birlikte idim. Ensardan bir zat gelerek Aleyhissalâtu vesselâm'a selam verdi. Sonra da: "Ey Allah'ın Resülü! Mü'minlerin hangisi en faziletlidir?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Huyca en iyisidir!" buyurdular. Adam: "Mü'minlerin hangisi en akıllıdır?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Ölümü en çok hatırlayandır ve ölümden sonra en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir" buyurdular. " Abdullah İbnu Mes'ud Radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Birinizin eceli bir yerde olduğu zaman ihtiyaç onu oraya sıçratır. Sonra kalan ömrünün sonuna varınca aziz ve celil olan Allah onun ruhunu orada alır. Kıyamet günü, o yer: "Ey Rabbim! İşte bu, bana emanet ettiğin (cesed)dir!" der. " Ebu Hureyre Radıyallahu anh anlatıyor: "Resülull

Ölüme Hazırlık

Ölüme Hazırlık Allah-ü Teâlâ Celle Celâlüh şöyle buyurmuştur: “Allah Celle Celâlüh katında din İslâm’dır.” İslâm’ın yâni “islâm” kelimesinin hakîkati “istislâm”dır (teslim olmak ve teslimiyettir). Önce “İslâm’ı (İslâm Dînini) kabul edin, sonra da istislâmı (teslîmiyeti) nefislerinizde gerçekleştirin. Dışınızı İslâm ile, içinizi de “istislâm” (teslîmiyet) ile temizleyin. Kendinizi Rabbinize Celle Celâlüh teslim edin. O’nun Celle Celâlüh tedbîrine ve takdîrine râzı olun. Bırakın, hakkınızda O’nun Celle Celâlüh takdîri hüküm versin. Kaderin getirdiği her şeyi makbul karşılayın. Rabbiniz Celle Celâlüh sizi sizden daha iyi bilir. “Müdebbir” (her şeyi idâre ve takdîr eden) ve “Hâkim” (hüküm ve hikmet sâhibi) olarak O’ndan Celle Celâlüh râzı olun. Yakın bir dost olarak O’nun Celle Celâlüh Kelâm’ından (Kur’ân’dan) râzı olun. O’nun Celle Celâlüh emirlerini de, yasaklarını da “kabul eli”yle karşılayın. O’nun Celle Celâlüh dînini bütün kalbinizle karşılayın. Kendinize o dîni şiar ve örtü ed

Ölümü Dikkate Almayanlar

Ölümü Dikkate Almayanlar Her an gelebilecek ölümü bilerek adanacağımız hedefler, bizi gerçek mutluluğa taşır. Ölüm bilgisi, sonsuzluk bilincinde yaşama bilgisidir. Ölümden gafil, sonsuza dek dünyada yaşayacağımız zannından hareketle ürettiğimiz istekler bencildir. Rekabete dayanırlar; diğerlerine rağmendirler; sadece dünyaya odaklıdırlar. Ölüm bir aynadır; kendini kısa süreli dünya hayatından ibaret sanan insana, sonsuz hayatın ufkunu gösterir. Ölüm bilgisi isteklerimize ruh katar, sonsuzluk katar, kapsayıcılık, kucaklayıcılık, fedakârlık, paylaşımcılık kazandırır. Tüm kötü istekler, sadece ölümü unutan bilinçlerde tutunabiliyor. Belki ölüm zevkleri tahrip edip acılaştırıyor; ama sadece dünyaya odaklanan zevkleri tahrip ediyor. Sonsuz hayata yönelen istekler yorucu gibi görünse de, ölüm iksiriyle boyandıklarında, birden heyecana ve mutluluğa kaynaklık etmeye başlıyor. Piyangodan gayrimeşru paraları kazanmak ve pervasızca harcamak, dünyaya odaklı bir ruh için zevk verici

Hiç Ölümü Düşündünüz mü?

Hiç Ölümü Düşündünüz mü? "Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeşmeler, ekinler, güzel makamlar ve zevkü sefa sürecekleri nice nimetler..." (Duhan: 25-2 Ölüm bir diriliştir: Yazın güneşinden kaçanlar, cehennemim ateşinden neden kaçmazlar? Kooperatif evinin taksitini yıllarca ödeyenler, içinde sonsuza dek yaşanacak cennet köşklerinin taksitlerini neden ödemeyi düşünmezler? Hediye verene hemen teşekkür edip, karşılığında hediye vermemeyi ayıp sayarız da her şeyimizi verene karşı neden böyle nankörlük etmekteyiz... Ahiret vardır; “Niçin varsın?” sorusunun cevabı “Yok olmak için” değildir! Öleceğimizi söylüyoruz ama ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Ölümden korkmadığımızı göstermek veya ölümden korkmak için ölümü hiç düşünmeden yaşıyoruz. Günümüz insanı özgür olmak için Allah’tan, ölümden ve kaderinden kaçarak yaşamaya çalışıyor. Çünkü bunlar insanın eline ayağını gözünü, kulağını bağlıyor. Zevklerinin tadını kaçırıyordu. Fakat gel gör ki özgür olmak için

Süleyman Aleyhisselâm'ın Adaletli Kararı

Süleyman Aleyhisselâm'ın Adaletli Kararı Allah Davut Peygamber'e oğlu Süleyman'ı ihsan edince, Allah'ın bu lutfundan dolayı Davud Aleyhisselâm pek sevindi ve memnun oldu, onun terbiyesine tahsiline çok dikkat etti ve itina gösterdi. Süleyman, böyle bir itina ile büyüdü, olgunluk çağına geldi, her bakımdan üstün bir delikanlı oldu. Süleyman, babasıyla beraber bulunuyor, bilhassa babasına halk tarafından arz olunan davaları izler, babasının hak ve adalete uygun olarak verdiği hükümleri dikkatle takip ederdi. Yine bir gün Davud Aleyhisselâm oğlu Süleymanla beraber otururken, birbirlerinden davacı iki adam içeri girdiler. Davacılardan biri hasmını göstererek: - Bu adamın koyunları benim ekili tarlama girdiler, harap ettiler, bütün ekinlerimi yiyip tükettiler, dedi. Davut Aleyhisselâm koyunların sahibine: -Bu adamın dediği gibi senin koyunların onun ekinlerini tahrip ettimi? Dedi. -Evet. Ey adil hükümdarımız. Malesef öyle olmuş dedi. Davud Aleyhisselâm

Ah Ölüm

Ah Ölüm   Yalancı dünyaya konup   göçenler,   Ne söylerler ne bir haber verirler,   Üzerinde türlü otlar bitenler,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Kiminin başında biter ağaçlar,   Kiminin başında sararır otlar,   Kimi masum kimi güzel yiğitler,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Toprağa gark olmuş nazik tenleri,   Söylemeden kalmış tatlı dilleri,   Gelin duadan unutman bunları,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Yunus derki gör takdirin işleri,   Dökülmüştür kirpikleri kaşları,   Başları ucunda hece taşları,   Ne söylerler ne bir haber verirler. Yunus Emre Kuddise Sirrûh