Ölümü Dikkate Almayanlar
Ölümü Dikkate Almayanlar
Her an gelebilecek ölümü bilerek adanacağımız hedefler, bizi
gerçek mutluluğa taşır. Ölüm bilgisi, sonsuzluk bilincinde yaşama bilgisidir.
Ölümden gafil, sonsuza dek dünyada yaşayacağımız zannından
hareketle ürettiğimiz istekler bencildir. Rekabete dayanırlar; diğerlerine
rağmendirler; sadece dünyaya odaklıdırlar.
Ölüm bir aynadır; kendini kısa süreli dünya hayatından ibaret
sanan insana, sonsuz hayatın ufkunu gösterir. Ölüm bilgisi isteklerimize ruh
katar, sonsuzluk katar, kapsayıcılık, kucaklayıcılık, fedakârlık, paylaşımcılık
kazandırır.
Tüm kötü istekler, sadece ölümü unutan bilinçlerde
tutunabiliyor. Belki ölüm zevkleri tahrip edip acılaştırıyor; ama sadece
dünyaya odaklanan zevkleri tahrip ediyor. Sonsuz hayata yönelen istekler yorucu
gibi görünse de, ölüm iksiriyle boyandıklarında, birden heyecana ve mutluluğa
kaynaklık etmeye başlıyor.
Piyangodan gayrimeşru paraları kazanmak ve pervasızca harcamak,
dünyaya odaklı bir ruh için zevk verici gibi görünür. Ancak ölüm kendini hatırlattığında,
alın teriyle kazanılmayanların hesabının büyüklüğü korku üretecektir.
Herkes keyif içerisinde eğlenirken, sabahlara kadar ilim
öğrenmek yorucu ve bunaltıcı gibi görünür. Oysa ölüm insana, hayatın ötesinde
yüzleşeceklerini hatırlattığında, insan duyduğu heyecanın etkisiyle, bir saniye
bile duraksamadan çalışmak ister.
Ölümlülükten gafil yaşamanın insanları ne çirkin tutumlara
sürüklediğine bakar mısınız? Kıskançlık kavgası yapan kardeşler, ölümlerinden
habersizdirler. Dünyaya kazık çakacaklarını sananlar, rakiplerinin koltuğunu
ele geçirebilmek uğrunda, kapılabiliyorlar. Saltanat sevdasındaki entrikalarını
cinayetlere vardırabiliyorlar.
Kendimizi ölümsüz sandığımızda, değerli saatlerimizi TV
karşısında, kahvehanelerde, uykularda geçiriyoruz.
Ölümü unuttuğumuzda, kuşların sabahın erken dakikalarında
başlayan panayırlarını, Güneşin gülüşünü, çiçeklerindirilişini göremiyoruz,
duyamıyoruz, bilemiyoruz.
Ölümlülüğünü unutan genç, kardeşinin hakkını gasp edebiliyor.
Gafil öğrenci, ayakkabısından kalemine kadar her şeyinin anne babasının kendine
bağışladıkları alın terleri olduğunu unutuyor. Kimileri, kendilerine
sunulanları şükürsüzce kullanmalarının bedelini, başarısızlıklarla ve acılarla
dolu birer hayat yaşayarak ödüyor.
Ölüm korkutucudur, hele ona hazırlıklı olmayanlar için
ürkütücüdür. Ancak, ölüm, kaçamayacağımız gerçeklerimizden birini oluşturuyor.
Üstelik o ötelerdeki yıllarda değil, belki de çok yakınımızda bizi bekliyor.
"Güne başlayan nice kimseler vardır ki, günü tamamlayamadan ölmüşlerdir."
62
Ölümü unuttuğum yıllarda, ruhumu destekleyen melek, bana ölümümü
düşündürerek yaptıklarımın hesabını vereceğimi hatırlatıyordu. İlham
ettiklerini ruhumdan kovuyordum. Gözlerimi kapatmaya, kulaklarımı tıkamaya ve
bilincimi köreltmeye çabalıyordum.
İlâhî bir yardım, beni gafletten ölüm korkusu yoluyla kurtarmak
istiyordu. Ben yine de kaçmak için, muhtemel ölüm sebeplerini tek tek
eliyordum. Bunlardan herhangi birinin başıma gelme ihtimalinin düşük olduğunu
hesaplıyordum. İnsan kendi sonsuzluğundan neden bu kadar pervasızca uzaklaşır?
Ölümden kaçardım... Acaba, bu eğlenceli hayatın tam ortasında
bir kalp krizi gelip beni dünyadan alabilir mi? "Hayır" derdim kendi
kendime, "çünkü yaşım genç ve bu kadar genç yaşta kalp krizi
yaşanmaz."
Ardından depremi hatırlardım. "Deprem beni öldüremez; çünkü
yaşadığım şehir deprem kuşağında değil. Hem deprem olsa da, evimiz en üst katta
zaten. Çökersek de en üstte kalırız, kurtuluruz" diye düşünürdüm. Trafikte
bir kaza gelir mi başıma? "Hayır" derdim. "Ben çok dikkatliyim.
Yola kontrolsüz atlayacak kadar aptal değilim."
Yalan bunlar, hile ve aldatmaca bunlar... Hiç kimse gözlerini
kapayarak kendi gerçeğinden kurtulamaz.
Kalp krizi geçirecek kadar yaşlı değilmişim? Şimdi artık 25
yaşında kalp kriziyle ölen gençler var. Kamerun'un genç futbolcusu Foe'nin
kalbi Fransa'yla yaptıkları bir maçta, dünyanın gözleri önünde duruverdi.
Gençler, nice çocukların dünyadan erkenden ayrılışını görmüyorlar mı? Birisi
hızla geçen arabanın altında kaldı, bir çocuk evde çamaşır leğeninde boğuldu...
İki genç yağmurlu havada su göletinde elektrik akımına kurban gitti. Bir fındık
tanesi bir çocuğun soluk borusunu tıkadı ve çocuğu kurtaramadılar.
Bir öğrenci asansör boşluğuna düştü, bir diğeri balkonda
dengesini kaybedip sokağa çakıldı. Diğerinin yürüdüğü sokakta bomba patladı ve
gencin cesedi savruldu. Öteki, hayatını kaybedecek ölçüde alkol veya uyuşturucu
aldı.
Gerçeğimizden kaçamayız. Elimizden gelen her tedbiri alabiliriz;
ama hayatımızın sonuna geldiğimizde, hiçbir neden bizi kurtaramaz. Nedenler
ölümü gizleyebilir; ama ölümün nedeni yoktur; vakti vardır. Vakti geldiğinde
hiç kimse bekletilmez.
Herkesin tanıdığı Turgut Özal öldü, Barış Manço öldü, Kemal
Sunal öldü. Toplumun tanıdığı daha birçok insan, birer birer veya topluca
ayrıldı aramızdan. Biz hâlâ yaşıyorsak, ayrıcalıklı mıyız? Bizim diğerlerinden
farkımız nedir?
Ölüm bizi kimi isteklerimizden vazgeçiriyorsa, o isteklerimiz
bencildir. Bütün isteklerimize ölüm ışığını tutabilirsek, ölümün
vazgeçirdiklerini kalbimizden çıkarabiliriz. Ölümün sevdirdiklerini hayatımızın
isteklerine dönüştürebiliriz. Ölüm evrensel isteklerimizi tahrip edemez. Ölüm
sonsuz hayatı unutan kalplerde ameliyat yapar; \ uyanık ve terbiye edilmiş
ruhlarda değil.
Ölüm bilgisi, isteklerimizi, isteme biçimimizi ve isteme
gerekçelerimizi kökten değiştirecektir. İsteklerimiz herkesi ve her şeyi
kuşatacaktır. Rekabet ortadan kalkacak; başkasından üstün ve önemli olma gibi
bir arayış anlamını yitirecektir.
Yarın öleceğinizi bilseniz de, hâlâ elinizdeki fidanı dikmek
istersiniz. Zira o sizin sonsuz hayatınızdaki Cennet bahçenizin en değerli
süslerinden birisi olacaktır. Hâlâ mutlu bir evliliği istersiniz; çünkü
sonsuzlukta buradaki evliliğinizi sürdüreceksiniz. Zeki ve akıllı olmak
istersiniz; çünkü bu sayede kavradı klanınız (soyunuz), sonsuz hayatınızdaki
birikimlerinizin temelini oluşturacak.
Ölüm, insanın ruhunu şefkatle, sevgiyle ve fedakârlıkla yoğurur.
İnsana sonu gelmez bir çalışma arzusu ve enerjisi kazandırır.
Sabah uyandığınızda arzularınızı hatırlıyor musunuz? Önce, yakın
gelecekte dünyadan ayrılacağınızı hatırlayın. Sınavlarınızı, diplomanızı,
işinizi, evinizi, evliliğinizi, çocuklarınızı ve eserlerinizi ondan sonra
düşünün.
Ölümü unutmadığınızda, sonsuzluğunuza beraberinizde
götüreceklerinizi istemekten mutluluk duyacaksınız. Üstelik bu dünyadan ödül
kazanan, öldüğünde ödülünü yeryüzünde terk edecek. Oysa sonsuz hayattan ödül
kazanan öldüğünde, ödülünü almaya gidiyor olacak.
62 Câmiü's Sağîr, Hadis no: 6419
Dr. Muhammed Bozdağ (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder