Kayıtlar

Eğer bir Çocuk

Eğer bir Çocuk; ·         Sürekli eleştirilmişse,  “kınama ve ayıplamayı” öğrenir. ·         Kin ortamında büyümüşse, “kavga etmeyi” öğrenir. ·         Alay edilip aşağılanmışsa, “sıkılıp,  utanmayı” öğrenir. ·         Devamlı utandırılarak terbiye edilmişse, “kendini suçlamayı” öğrenir. Eğer bir Çocuk; ·         Hoşgörü ile yetiştirilmişse, “sabırlı olmayı” öğrenir. ·         Desteklenip yüreklendirilmişse, “kendine güven duymayı” öğrenir. ·         Övülmüş ve beğenilmişse, “takdir etmeyi” öğrenir. ·         Hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, “adil olmayı” öğrenir. ·         Güven ortamı içinde yetişmişse, “inançlı olmayı” öğrenir ·         Kabul ve onay görmüşse, “kendini sevmeyi” öğrenir. ·         Aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada “mutlu olmayı” öğrenir. Dorothy LNOLTE

Aşk Bitince; Olmuyor, Olmuyor…

Aşk Bitince; Olmuyor, Olmuyor… Fırat’ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yaşayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine âşık olmuşlar. Delikanlı her gece Fırat’ın sularında yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Şafak sökmesine yakın delikanlı sevgilisine öpücük kondurup Fırat’ın azgın sularına girip öbür yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece delikanlı Fırat’ı geçip sevgilisinin yanına gitmiş. Şafak sökerken delikanlı veda öpücüğünü vermek üzere kadının yanına sokulmuş, kadına dikkatle bakarak; - “Senin bir gözün kör müydü!” demiş.  Kadın o zaman delikanlıya bakarak; - “Sen, sen ol, sakın ola bugün Fırat’a girme!” demiş. Delikanlı kadından ayrılmış. Fırat’a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğularak ölmüş. Bizim delikanlı gerçekte yüzme bilmiyormuş, duyduğu aşk yüzünden, aşkın gücü sayesinde Fırat’ı geçermiş. O aşk bitince de... Fırat’ı geçememiş boğulmuş. Dikkat edelim:   Aşkla sevdiğimiz işleri başarırız.   “Göst

Gençlik İksiri 5 Süper Besin

Gençlik İksiri 5 Süper Besin Yılların izini silmek isteyenler dikkat! Dr. Mehmet Öz, genç görünmeyi sağlayan 5 süper besini şöyle sıraladı... 1- RENKLİ SEBZELER: Canlı renkte olmalarının bir nedeni var. İçlerindeki pigmentler, sebzeleri dış dünyadan korur. Onları yediğimizde biz de bundan fayda sağlamış oluruz. 2- YUMURTA: Demir, biyotin ve B12 içeren yumurta saçların güçlenmesine yardımcı olur. 3- SİYAH ÜZÜM: Göz sağlığı açısından oldukça faydalıdır. C vitamini zengini olması sebebiyle (portakalda bulunan miktarın 5 katı), bağışıklık sistemini destekler. 4- ÇEKİRDEK: Magnezyum açısından zengin olan kabak çekirdeği kan basıncının düşürülmesine yardımcı olur, kalp krizi ve inme riskini azaltır. 5- NAR: Tanelerinde bulunan ellagic asit ve punikalagin, serbest radikallerin verdiği zarara karşı savaşır ve ciltteki kolajenin korunmasını sağlar. Fitonutrientler de sağlığı korumada etkilidir… (Alıntı)

Yağmurda Otostop!

Yağmurda Otostop! Bir gece vakit gece yarısına doğru Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi. Verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda... "Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının başucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın! En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole."

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın... Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu: "Çikolatalı pasta kaç para?" "50 cent!" Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar..." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla... Dükkânda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki... Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşlar temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu...

Fısıltı

Fısıltı Adam fısıldadı... "Allah’ım konuş benimle!" ve bir kuş cıvıldadı, ağaçta ama adam duymadı. Sonra adam bağırdı: "Allah’ım konuş benimle!" Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı, ama adam dinlemedi onu. Adam etrafına bakındı ve "Allah’ım seni görmeme izin ver!" dedi. Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde. Ama adam farkına varmadı. Ve adama bağırdı, "Allah’ım bana bir mucize göster! " Ve bir bebek doğdu bir yerlerde. Ama adam bunu bilemedi. Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı… "Dokun bana Allah’ım ve burada olduğunu anlamamı sağla!" Bunun üzerine Bir kelebek aşağı süzüldü ve adama dokundu. Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı ve yürüyüp gitti.

O Müziği Duydunuz mu?

O Müziği Duydunuz mu? "18 Kasım 1995 günü keman sanatçısı Itzhak Perlman, New York'ta, Lincoln Center'daki Avery Fisher Salonu'nda bir konser vermek üzere, sahneye çıktı. Eğer herhangi bir Perlman konserinde bulunmuşsanız bilirsiniz ki onun İçin "sahneye çıkmak" hiç de küçümsenecek bir başarı değildir. Çocukluk yıllarında çocuk felcine yakalanmış olan Perlman'in her İki bacağında da destekleyici ateller vardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmektedir. Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adim Atabilmek süratiyle acı içinde ve yavaş yavaş yürürken görmek unutulmayacak bir bir görüntüdür. Ağrılar içinde ama ihtişamla yürümektedir, sandalyesine erişinceye kadar. Sonra oturur; yavaşça koltuk değneklerini yere koyar, bacaklarındaki atellerin klipslerini açar, bir ayağını geriye iter, ötekini öne uzatır. Daha sonra yere eğilerek kemanini alır, çenesinin altına koyar, orkestra sefine başıyla işaret verir ve çalmaya başlar. Su zam

Dört Mum

Dört Mum Dört mum yavaşça yanıyordu. Ortam çok yumuşaktı ve konuştukları duyuluyordu. İlki söyledi: "Ben barışım!" Artık kimse benim yanık kalmamı sağlamıyor, sanıyorum söneceğim. " Alevi hızla azaldı ve bütünüyle söndü. İkincisi söyledi: "ben inancım!" Neredeyse herkes benim artık gerekli olmadığımı düşünüyor. O nedenle daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok!’’ Konuşmayı bitirdiği zaman, bir rüzgâr hafifçe esti ve onu söndürdü. Üzgünce üçüncü mum sırası gelince konuştu: "Ben sevgiyim!" Yanık kalmak için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular!" Ve hiç zaman yitirmeden söndü. Ansızın... Bir çocuk odaya girer ve üç mumun yanmadığını görür… "Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonuna kadar yanmanız gerekir!" Bunu söyleyerek, çocuk ağlamaya başlar. Ardından dördüncü mum söyler: ”Korkma ben hala yanıkken diğer mumları

Hicaz-Yemen Cephesi'nde Çöl Savaşları

Hicaz-Yemen Cephesi'nde Çöl Savaşları Osmanlı Devleti'nin kutsal toprakları korumak için savaştığı cephelerden birisi olan Hicaz-Yemen cephesi 23 Ocak 1919'da Osmanlı Devleti'nin başarısızlığıyla sonuçlanmıştır. İçeriğiyle ismi türkülere bile konu olan bu cephede Osmanlı askerleri İslam coğrafyasını, bölgeyi işgal etmek isteyen İngilizlere karşı korumaya çalışmış anacak hiç ummadığı ihanetlerle yine bu cephede karşılaşmıştır. Bölgedeki bazı Arap aşiretler İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlı Devletine isyan etmişlerdir. Özellikle burada İngilizlerin ünlü ajanı Lawrence'nin bölgedeki Arapları Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtması önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti tarafından 1908 yılında Mekke Emirliğine atanan Şerif Hüseyin bunların içerisinde en önemli olanıdır. Önceleri Osmanlı Devleti'ne hizmet ederken hatta 1. Dünya savaşı öncesi Osmanlı Devleti'ne sık sık bağlılığını bildirirken 27 Haziran 1916'da resmen Osmanlıya karşı büyük bir isy

Daha İyi Bir Yaşam İçin Çalışmak

Resim
Bayer Sürdürülebilirlik Kampı: 2012 yılında Pittsburgh'deki Sürdürülebilirlik Kampına aktif olarak katılan Amerikalı ve Alman öğrenciler Paul Schulze, Anna-Lena Eickelberg, Yannik Cormaux ve Tre’Von Walker (sağdan sola). Daha İyi Bir Yaşam İçin Çalışmak Temel çalışma alanımız gereği toplumsal gelişme üzerinde büyük bir etkiye sahibiz. Aynı zamanda toplumsal çerçeve koşullarına ve inovasyon dostu bir çalışma çevresine bağlıyız; bu nedenle, toplumun geleceğinin yaşanabilirliğine katkıda bulunmak ve çeşitli yollarla değer oluşturmak bizim için oldukça önemlidir. Bayer’in şirket politikasının ayrılmaz bir parçası olan toplumsal taahhüdümüz kapsamında bilim ve eğitim, sağlık, toplumsal ihtiyaçlar ve toplum projeleri alanlarında hedefli stratejik yatırımlar yapmaktayız. Bayer dünya genelinde eğitim ve bilim, sağlık ve toplumsal ihtiyaçlar ve spor ve kültür ile ilgili temel alanlarda çeşitli şekillerde aktif rol almaktadır. Bayer Group, vakıflarıyla birlikte ileri teknoloj

Bayer Tarihine Bir Yolculuk

Resim
Bayer Tarihine Bir Yolculuk Her şey iki kişi arasındaki dostluk, doğaya sonsuz bir merak ve iki mutfak fırınıyla başladı. İşadamı Friedrich Bayer ve boyacı Johann Friedrich Weskott bu fırınlarla deneyler yaparak, sonunda boya füksininin nasıl yapılacağını keşfettiler. 1 Ağustos 1863 tarihinde, Wuppertal-Barmen'de 19. yüzyılın devasa bir potansiyele sahip girişimlerinden birine imza atarak "Friedr. Bayer et. comp." firmasını kurdular. 1863-1881: İlk yıllar 1 Ağustos 1863 tarihinde boya satıcısı Friedrich Bayer ve usta boyacı Johann Friedrich Weskott "Friedr. Bayer et comp.,” ortaklığını kurdu ve şirket hızla büyüdü. 1881 yılında Bayer anonim şirkete dönüştüğünde, büyüme için gereken maddi dayanak oluştu. 1881-1914: Uluslararası şirket haline gelme 1881 ve 1914 yılları arasında Bayer uluslararası operasyonlarla bir kimya firması haline geldi. Boya maddeleri şirketin en büyük bölümü olmayı sürdürürken, yeni iş alanları da eklenmeye başladı. Carl D

Yahya Baba

Yahya Baba Yahya Baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir. Arkadaşları hoşaf, kebap, sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek, işe girişti mi, ibâdet ettiğini sanırsınız. Pirinçleri salavat getire getire ayıklar, yağını tekbirlerle eritir. Tuzunu Besmele ile suyunu Fâtihâlarla salar. Zaman zaman gözünü yumar, enbiyâyı evliyâyı aracı yapar, Allah’tan bereket arzular. Onun pilâvı herkese yeter, hattâ artar. Ancak o tek pirinç tanesine bile kıyamaz; artanı Tunca nehrine atar. Balıklar onun geleceği saati bilir, köprübaşında toplanırlar. Kilerci, bakar pilav artıyor; pirinci aşçıya az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile 'Bu pirinç yeter mi?' demez. Kilerci şaşkındır. Her gün pirinç miktarını biraz daha kısar ama pilav azalmaz, aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tunca'nın balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime bilir: 'Bu bir kerâmet!' Çok dener ve emin

Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek

Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek Ukbe bin Ebi Muayt Mekke müşriklerinden kötü niyetli olmayan bir adamdı. Resûlüllahla her karşılaştığında ona saygıyla bakar, iyi münasebetini bozmamaya gayret ederdi. Hatta uzun yolculuktan döndüğünde Mekke’de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte yine böyle bir yolculuktan dönmüş, vereceği yemeğe Resûlüllahı da davet edecek kadar yakınlık göstermişti. Efendimiz Ukbe’nin artık gönlünün imana hazır hale geldiğini düşünerek yemek davetine şöyle karşılık verdi “Ukbe, davetine gelirim ama yemeğini yemem. Yemeğinden yemem için seni yaratan Allah’ı inkâr etmemeni, onun Resûlüne de şehadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan küfürde ısrar etmemeli artık. Ukbe bu teklife çok da direnmedi. Efendimizin isteğine olumlu cevap vererek iman eden herkesin söylediği şehadet kelimesini söyleyiverdi. Efendimiz sevinmişti. Ukbe’nin iman etmesine sebep olmuştu çünkü. Ne var ki, Ukbe’nin Mekke’de putperest dostları da vardı.

En Budala Kim?

En Budala Kim? Vaktiyle çok zengin ve yaşlı bir adam varmış. Malının, mülkünün yanında çuval dolusu parası da varmış. Gün gelmiş hastalanmış, ölüm döşeğine yatmış. Ölümünün yaklaştığını anlayınca dünyadaki tek varisi olan oğlunu yanına çağırmış ve şu vasiyette bulunmuş: -Oğlum! Şu sarı lira dolu iki çuvalı görüyorsun. Ben öldükten sonra bu iki çuvaldan biri senin olsun, onunla hayatını rahat bir şekilde sürdür. Diğerini ise dünyanın en budala adamını bulup ona vermeni istiyorum. Adam bu vasiyeti yaptıktan kısa bir süre sonra ölmüş. Oğlu babasının ölümünden sonra ilk olarak hemen babasının vasiyetini yerine getirmek istemiş. Sarı lira dolu çuvalı yanına alarak çıkmış yola. Başlamış dünyanın en budala adamını aramaya. Rastladığı kişilere soruyormuş: -Sen budala mısın, değil misin? Diye. Böyle bir soruyla karşılaşan kişilerin hepsi de hemen diklenerek: -Ne demek istiyorsun sen? Ben aklı başında bir adamım, diyorlarmış. Tabii adam da para verecek adamı bir türlü bulamıyorm

Son Nefes Endişesi

Son Nefes Endişesi Cenâb-ı Hak buyuruyor “Ey îmân edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102) Rasûlullah (sav) buyurdular “Bir kimse son nefeste (hâlis bir kalb ile) kelime-i tevhîd getirirse, cennete girer…” (Hâkim, Müstedrek, I, 503) “Süleymâniye Medresesi’nden emekli Hadis müderrisi Salih Efendi, ömrünün son demlerinde tasavvuftan da nasib almak ister. Allah’ın kaderde tâyin ettiği mürşidini aramaya koyulur. İstanbul’daki tüm sûfî simalarla görüşür, sonunda Kelâmî Dergâhı postnişîni Muhammed Esâd Erbilî hazretlerinde karar kılar. Yanına varıp elini öper ve ona “Araştırdım ve gördüm ki, devrimizin en büyük kutbu, en büyük gavsi sizsiniz” der. Şeyh Es’ad Erbîlî (ks) ona “Hocaefendi, bize kutubluk verilirken yanımızda değildiniz. Dolayısıyla bilmiyorsunuz. Biz, aslında kutub falan değiliz. Sizin hüsn-i zannınıza göre şeyhiz ve kutubuz” cevabını vererek, müderrise şu soruyu yöneltir. “Hocaefendi! Sö

Sıkıntıların Sebebi

Sıkıntıların Sebebi Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyurdular: Hadîs-i şerîfte: “Kul işlediği günah sebebiyle bol rızıktan mahrum olur.” buyurulmuştur. Geçiminde darlık, rızkında zorluk ve hâlinde dağınıklık gördüğün zaman, bu hâlin Allâh'ın emrini terk edip nefsinin hevâsına uyduğundan dolayı olduğunu bil. Sana başkalarının eli ve dili ile saldırdığını, zâlimlerin âilene ve malına kasd eylediğini gördüğünde, Allah'ın haram ve yasaklarını işlediğini, üzerine düşen hukuku yerine getirmediğini, dinin hududunu aştığını bilmelisin. Kalbinde hüzün, gam, şiddetli sıkıntı ve endişeler toplandığı zaman, Allâh'ın sana takdir eylediği şeye itiraz üzere bulunduğunu, senin ve diğer yaratılanlar hakkında Cenâb-ı Hakk’ın tedbîrine razı olmadığını, Hakka itimadında noksanlık olduğunu muhakkak bilmelisin. Sen bu hallerden birini kendinde gördüğünde hemen o hâlini düzeltmeğe çalış ve tevbe et. 

Hâtem-İ Esam Hazretlerinden

Hâtem-İ Esam Hazretlerinden Hâtem-i Esam Hazretleri buyurdular ki: Dört şeyi yapmadan dört şeyi iddia eden yalancıdır: 1- Mevlasını sevdiğini iddia ettiği halde onun haram kıldığı şeylerden sakınmayan, 2- Cennete girmeyi istediği halde, Allah yolunda malından harcamayan, 3- Resûlullah (s.a.v.)’i sevdiğini iddia ettiği halde onun sünnetlerine tâbi olmayan, 4- Yüksek derecelere nâil olmak istediği halde fakir ve miskinlerle arkadaş olmayan. Atalar sözü: • İnsana sıhhat gibi sermaye olmaz. • Sırrına dost olan dostuna söylemez. • Susuz ağaç meyve vermez.

Efendimiz'den Günümüze Mesaj Yüklü Örnekler...

Efendimiz'den Günümüze Mesaj Yüklü Örnekler... Resulü Ekrem Efendimiz'in Sallallahü Aleyhi Vesellem hizmetinde bulunan Enes Radiyallahü Anh, hatıralarını anlatırken şöyle der: -Bir terzi Rasulullah’ı Sallallahü Aleyhi Vesellem yemeğe davet etmişti. Ben de beraber gittim. Eve girdiğimizde sofrayı ortada hazır bulduk. Arpa ekmeği, güneşte kurutulmuş et ile kabak ve bir de çorba vardı. Oturup yemeği birlikte yedik. Hadis âlimleri, Hz. Enes'in anlattığından çıkardıkları hükümleri şöyle sıralarlar: 1- İnsan kendisinden aşağı görüntüde olanların davetine icabet etmelidir. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem de sıradan bir terzinin davetine icabet buyurmuş, aileyi memnun etmiş, bir ayırımda bulunmamıştır. 2- Davetlere Efendi hizmetçi ile işveren de işçisiyle gidebilir, sofraya birlikte oturabilirler. Nitekim Efendimiz hizmetçisi Enes ile gitmiş, sofraya birlikte oturmuşlardır. Yeter ki, bu kimseler münasip terbiye almış, adab-ı muaşereti öğrenmiş olsunlar. Hz. Ene