Kayıtlar

İstemesini Bilen Her Şeye Kavuşur

İstemesini Bilen Her Şeye Kavuşur             Adamın biri bir gün Sultanla görüşmek için güç-bela bir randevu alır. Sultan adamı kabul ederek, ona isteğini sorar. Adam epey methi senadan sonra bir av köpeği istediğini söyler. Sultan çok sinirlenir, ama köpeğin verilmesini emreder. Adam köpeği aldıktan sonra: ''Ey Sultanım ben bu köpekle ava çıkacağım. Takdir edersiniz ki köpeğin peşinden yaya olarak koşamam!'' der. Bunun üzerine Sultan bir de at verilmesini emreder. Bu defa adam: ''Bu atı verdiniz, ama ben at bakımından hiç anlamam!'' der. Sultan, adamın istekte bulunma tarzından hoşlanır. Bunun için bir de at bakıcısı ya da köle verilmesini söyler. Adam istifini bozmadan: ''Ey Sultanım ben önemli değilim de bu at bakıcısına kim yemek yapacak?'' diye sorar. Adamın bu tavrı Sultanın iyice hoşuna gider. Sultan bir de cariye verilmesini söyler. Bu defa adam: ''Ey Sultanım, bu kadar insanı başıma biriktirdi

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid Ankaralı Hacı Bayram Veli Rahmetullahi Aleyh, Sultan II. Murat'ın saygı duyduğu bir manevi önderdi. Hükümdar'ın Hacı Bayram'a saygısı o derece çoktu ki, onun müritlerinden vergi almıyordu. Ama ne var ki, bütün Ankara Halkı Veli'nin müridi olduğunu iddia ediyordu! Ankara'da kimden vergi istense” ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bunu öğrenen hükümdar, Hacı Bayram'a mektup gönderir.” gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, müritlerinizden vergi alınmayacak" der. Hacı Bayram, devletine saygılı bir bilge kişiydi. Kendisine bağlılığın kötüye kullanılışından da şikâyetçiydi. Sultanın mektubunu fırsat bilerek, müritlik iddiasındaki herkese” falan gün, falan yerde toplanın" diye haber saldı. O gün Ankara halkı, şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayram, bir tepeciğin üzerini kurduğu kıl çadırından çıkarak kalabalığa sordu: “Beni seviyor

Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri

Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri Büyük islam âlimlerinden ve evliyanın meşhurlarındandır. Künyesi, Ebu Muhammed’dir. Muhyiddin, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a’zam gibi lakabları vardır. İran’ın Geylan şehrinde 1078 (H.471)de doğdu. Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost’tur. Hazret-i Hasanın oğlu Hasan-ı Müsenna’nın oğlu Abdullah’ın soyundandır. Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup seyyidedir. Bunun için Abdülkadir Geylani, hem seyyid, hem şerifdir. Abdülkadir Geylani hazretleri 1166 (H.561)’da Bağdad’da vefat etti. Türbesi Bağdad’dadır. Ehl-i sünnet itikadını ve din bilgilerini her tarafa yaydı. Fıkıh ve hadis ilimlerinde müctehid idi. Önceden Şâfi’î mezhebinde idi. Hanbeli mezhebi unutulmak üzere olduğundan, Hanbeli mezhebine geçti. Böylece, bu mezhep yayıldı. İnsanı Allahü teâlânın sevgisine kavuşturan yol ikidir: Birisi (Nübüvvet yolu) olup, aslın aslına kavuşturur. Eshâb-ı kirâmın hepsi, bu yoldan vâsıl oldular. Sonra gelenlerden peka

Haramdan Kaçmanın Önemi

Haramdan Kaçmanın Önemi Bir haramdan sakınmanın sevabı, bir farzı yapmanın sevabından kat kat çoktur. Haramdan sakınmak, farzı yapmaktan önce gelir. Mekruhtan sakınmak, sünnet işlemekten önce gelir. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. Farzları yapmak kolay ama haramlardan kaçmak zordur. Zaten kişilerin birçoğu haramlardan kurtulamadıkları için farzları yapmada isteksiz görünüyor. İnsan farzları lâyıkıyla yapmaya çalışırsa Allah’ü Teâlâ onu günahlardan temizleyerek haramlardan kurtarır. Ben günahkârım benim ibadetim kabul olmaz diyerek ibadetlerden vazgeçmemelidir. Bu tür düşünceler kişiye şeytanın bir vesvesesidir. Günahkâr olmayan kimse yok ki herkesin günahı var…             Uzun yıllar Avrupa’da gayri Müslimler içinde yaşamış bir arkadaşım anlattı…             Çalıştığım iş yerinde Hristiyan arkadaşlarım vardı. Müslümanlığa yatkın kişilerdi. Benim orucumu, namazımı merak ediyorlardı. Onlara Müslüman olmalarını teklif ettim.             Dediler ki;          

Hanımlar İçin En Hayırlı Durum

Hanımlar İçin En Hayırlı Durum Hz. Ali Radiyallahü Anh şöyle anlatır: “Bir gün Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize, ‘Bir kadın için en hayırlı durum hangisidir?’ diye sordu. O anda bir cevap veremedim. Fâtıma Radiyallahü Anha’nın yanına dönünce; “Ey Muhammed’in Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem kızı! Hz. Rasulullah Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize bir mesele sordu, nasıl cevap vereceğimiz bilemedik!” dedim. Fâtıma Radiyallahü Anha, “Ne sordu?” dedi. Ben, “Bir kadın için en hayırlı durum hangisidir?” diye sordu, dedim. Fâtıma Radiyallahü Anha, “Bunun cevabını bilemediniz mi?” dedi. Ben de “Hayır, bilemedik!” dedim. O zaman Fâtıma Radiyallahü Anha, “Bir kadın için en hayırlı durum, (bir zaruret hali hariç) onun yabancı bir erkeği görmemesi; yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir” dedi. Akşam olunca Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ile birlikte oturuyorduk. Ben, Peygamber Efendimiz’e Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e; “Ey

Örümcek Ağı

Resim
Örümcek Ağı Dünya hayatında hep kötülük işleyen bir adamı ölünce Cehennem kapısında bir melek karşıladı. Melek adama şöyle seslendi: “Hayatta iken tek bir gün bile birisine iyilik yaptıysan buraya girmeyeceksin. ” Günahkâr adam uzun süre düşündükten sonra, bir keresinde ormanda gördüğü örümceği hatırladı. Balta girmemiş ormanda yürürken önüne bir örümcek ağı çıkmıştı. Adam ağı bozmamak ve örümceği ezmemek için o gün yolunu değiştirmişti. Heyecan içinde o günü meleğe anlattı. Melek gülümsedi ve ardından elini şaklattı. Gökten bir örümcek ağı inmişti. Adam bu ağa tutunarak cennete girebilecekti. Adam neşe içinde ağa tırmanırken cehennemden bazıları da bu ağa tutunarak cennete gitmeye çalıştılar. Ama adam ağın o kadar çok insanı taşımayacağından korkarak onları itmeye başladı. Tam o sırada ağ gerçekten koptu ve diğerleri ile birlikte adam da cehenneme düştü. -“Yazık!” dedi melek. -“Bencilliğin, hayatında işlediğin tek iyiliği de kötülüğe döndürdü. Eğer, o insanlar

Kimin Kalbi Temiz

Kimin Kalbi Temiz İki Derviş yolculukları sırasında hızla akan geniş bir kenarına varmışlar... Genç bir kadın dere kenarında karşıya nasıl geçeceğini bilemez halde ağlamaktaymış... Dervişlerden biri, hemen atılıp genç kadını sırtlayıp derenin öteki tarafına bırakmış! Öteki derviş hiç yerinden kıpırdamamış! Ne zaman ki; dere kenarından birkaç kilometre kadar uzaklaşırlar. Diğer derviş daha fazla dayanamamış ve arkadaşına hışımla dönmüş: - Sen, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz! Bırak bir kadını sırtına alıp karşıya geçirmeyi, onlara bakmamız bile günahtır! Öteki derviş oldukça sakin karşılık vermiş: - Dostum ben o kadını dereden geçirip sırtımdan bıraktım. Sen ise kilometrelerce kalbinde taşıyorsun!

Kalp ve Dil

Kalp ve Dil Hazreti Lokman (Lokman  Hekim ), yanında yardımcısı ile  ava  çıkmıştı. Avdan dönerken bir kabile reisi Lokman  Hekim ’e bir gece misafir kalması için ısrar etti. Lokman Hazretleri de kabul ederek o  gece  misafir kaldı. Kabile reisi  Hazreti Lokman  için bir  koyun kestirdi. Hazreti Lokman  çömezine:  — Kesilen  hayvan ın en temiz iki azasını kes bana getir, dedi. Çömezi gidip koyunun kalbini ve dilini kesti getirdi. Hazreti Lokman:  — Aferin bildin, dedi.  İkinci gün başka bir kabile reisi, Hazreti Lokman’a bir gece de kendisinde misafir kalması ve evini şereflendirmesi için ısrar edince, Lokman Hazretleri onu da kırmayıp bir gece de onun evinde kaldı.  Orada da ziyafet olarak bir  koyun  kestiler. Hazreti Lokman gene çömezine bu sefer:  —  Hayvan ın bana en pis yerinden ikisini kes getir, dedi. Yardımcısı yine  hayvan ın dilini ve kalbini kesip önüne koydu. Lokman Hazretleri çömezine:  — Aferin bunu da bildin. Hakikaten insanın ve hayvanın en pis ve tem

İnsan Bu Dünyada Son Derece Âciz ve Noksandır

İnsan Bu Dünyada Son Derece Âciz ve Noksandır Buraya kadar anlatılanlardan, insanın  kalb  cevherinin  kıymet ini, âczini ve büyü klüğünü anladın. Şimdi bil ki, bu kıymetli cevheri sana verdiler ve sonra seni onun üzerine örttüler! Onu aramaz, zayi eder ve onu unutursan çok aldanırsın ve büyü k ziyanlara duçar olursun. Kalbini yeniden aramaya, dünya meşgalelerinden kurtulmaya ve onu kendi yüksek makamına ulaştırmaya gayret et. Onun şeref ve izzeti, öbür dünyada anlaşılacaktır. Üzüntüsüz neş’e, fenâsız beka, acısız kudret, şüphesiz marifet ve Allahü Teâlâ’yı perdesiz görmek olacaktır. Fakat, bu dünyada onun [yâni insanın] şerefi, kendisinde bulunan istidat [doğuştan gelen sonradan geliştirebilen…] ve liyakat ile hakiki şeref ve izzete kavuşmaktır. Yoksa, bugün ondan daha kusurlu ve zavallı kim vardır. Zira açlığın, susuzluğun, sıcaklığın, soğukluğun, hastalığın, ızdırabın, elemin, sıkıntı nın, hışmın ve hırsın esiri olmuştur. Rahatının ve lezzetinin bulunduğu şeyler, ona zarard

İnsan Bedeninde Allah’ü Teâlâ’nın Şaşılacak Sun’u

İnsan Bedeninde Allah’ü Teâlâ’nın Şaşılacak Sun’u İnsanın  kalb hâlleri nden anlattıklarımız, böyle bir kitap için kâfidir. Bundan fazlasını öğrenmek isteyenler için Acâibü’l –  Kalb kitabımız  vardır. O kitabda ve bu kitabda, bir insanın kendini tanıması tamamen anlatılamadı. Anlattıklarımız kalbin bâzı sıfatlarının izahıdır [açıklamasıdır]. Bu, insanın bir rüknüdür. Diğer rüknü de bedendir. Bedenin yaratılmasında da şaşılacak hâller çoktur. Dıştaki ve içteki her bir uzuvda; garib, duyulmamış mânâlar, faydalar vardır. İnsanın bedeninde binlerce damar, sinir ve kemik vardır. Her birinin şekli ve sıfatı başkadır. Her birinin vazifesi ayrıdır. Senin ise onlardan haberin yoktur. Senin bildiğin şu kadardır: El ve ayak, tutmak ve yürümek içindir. Dil, konuşmak içindir. Ama gözün on ayrı kısımdan yapıldığını, bunlardan biri vazifesini yapmazsa görme işi olmayacağını bilmezsin ve yine bu kısımların her birinin ne yaptıklarını ve hangi sebeple görmeye tesir ettiklerini bilemezsin. G