İnsan Bu Dünyada Son Derece Âciz ve Noksandır
İnsan Bu Dünyada Son Derece Âciz ve Noksandır
Buraya kadar
anlatılanlardan, insanın kalb cevherinin kıymetini, âczini vebüyüklüğünü anladın. Şimdi bil ki, bu
kıymetli cevheri sana verdiler ve sonra seni onun üzerine örttüler! Onu aramaz,
zayi eder ve onu unutursan çok aldanırsın vebüyük ziyanlara duçar olursun.
Kalbini yeniden aramaya,
dünya meşgalelerinden kurtulmaya ve onu kendi yüksek makamına ulaştırmaya
gayret et. Onun şeref ve izzeti, öbür dünyada anlaşılacaktır. Üzüntüsüz neş’e,
fenâsız beka, acısız kudret, şüphesiz marifet ve Allahü Teâlâ’yı perdesiz
görmek olacaktır.
Fakat, bu dünyada onun
[yâni insanın] şerefi, kendisinde bulunan istidat [doğuştan gelen sonradan
geliştirebilen…] ve liyakat ile hakiki şeref ve izzete kavuşmaktır. Yoksa,
bugün ondan daha kusurlu ve zavallı kim vardır. Zira açlığın, susuzluğun,
sıcaklığın, soğukluğun, hastalığın, ızdırabın, elemin, sıkıntının, hışmın ve hırsın esiri olmuştur.
Rahatının ve lezzetinin bulunduğu şeyler, ona zarardır. Ona faydalı olanlar acı
ve elemle karışıktır.
Aziz ve kıymetli olan
kimse, ya ilim, ya kuvvet ve kudret, ya himmet [manevi yardım] ve irade,
veyahut da yüzünün güzelliği ile kıymetli ve azizdir.
İnsanın ilmine bakarsan,
ondan daha cahil kim vardır? Zira, eğer beyninde bir damar eğrilse, öleceğinden
yahut delireceğinden korkulur. İnsan ise, neden olduğunu ve ilâcının ne
olduğunu bilemez. Belki de ilâcı yanındadır, onu daima görür, fakat bilmez.
Kuvvet ve kudretine
bakarsan, ondan daha âciz kim vardır? Zira sinek ile boy ölçüşemez. Kendisine
musallat olan sivrisineğin elinde helak olur. Arı, iğnesini kendisine
batırırsa, uyumaz ve huzursuz olur.
Himmetine bakarsan, bir
dang [yaklaşık olarak yarım gram] gümüş veya altın kaybetse, hâli değişir ve üzülür.
Açlık zamanında bir lokma verilmezse, bayılır kalır. O hâlde bundan aşağılık
olur mu?
Yüzünün güzelliğine
bakarsan, çöplük üzerine örtülmüş post gibidir. İki gün kendini yıkamazsa,
yüzünde öyle bedlik ve çirkinlik olur ki, kendisinden tiksinir, fena bir koku
hissedilir. Onun karnında taşıyıp hamallığını yaptığı ve günde birkaç defa
eliyle yıkadığı pis kokulu kazurattan daha aşağı hangi şey vardır?
Bir gün Şeyh Ebû Saîd-i Ebü’1-Hayr
(rahmetullahi aleyh) sofilerle beraber gidiyordu. Bir ara, lâğım kuyusunu
temizlemekle uğraşanların yanından geçiyorlardı. Yol necasetlenmiş, etraf pislik içerisinde idi. Sofiler burunlarını
tutup, hepsi bir tarafa kaçtılar. Şeyh, olduğu yerde durdu ve şöyle söyledi:
«Ey insanlar, bakınız bu
pislikler bana ne söylüyor. Diyorlar ki, dün pazarda (nefis ve leziz yiyecekler
şeklinde) idik. Hepiniz bizi ele geçirmek için, keselerinizi boşaltmıştınız.
Bir geceden fazla sizinle kalmadık. Bu hâle geldik! Bizim mi sizden, yoksa
sizin mi bizden kaçmanız yakışır?».
Hakikaten insan, bu
dünyada noksanlık, acizlik ve zavallılığın son noktasındadır. Pazara çıkarılma
günü yarın olacaktır. Eğer kimyâ-yı saadet kalb cevherine düşerse, hayvanlar
seviyesinden melekler derecesine yükselir.
Yok, eğer yüzünü dünyaya
ve dünya arzularına dönerse, yarın köpek ve domuzdan aşağı olur. Çünkü, onların
hepsi toprak olacak ve elem çekmeyecektir. O ise azabda kalacaktır. Şerefini
bildiği gibi, noksanlığını ve zavallılığını da bilmelidir. Bu sebepten dolayı
kendini bilmek, Allahü Teâlâ’yı bilmek anahtarlarından bir anahtardır.
Kendini bilmek hususunda
bu kadar kâfidir. Böyle bir kitapta söylediğimizden fazlasını anlatmak
imkânsızdır. Ve billahi’t-tevfik. Muvaffakiyet Cenâb-ı Hak’tandır.
İmam Gazâli Kimyâ’yı
Saadet
Yorumlar
Yorum Gönder