Kayıtlar

Hayatın Anlamını Kavramak İsteyen Genç

Hayatın Anlamını Kavramak İsteyen Genç Hayatın yüksek anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde “Ünlü bir bilgeyi” ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalye, bir iki yeme içme kabından başka evde hiçbir eşyanın olmadığını görünce merakla sordu: -Neden hiç eşyanız yok? Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz, mutfak kaplarınız ve diğer eşyalarınız nerede? Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu, gezgin gence; -Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum! Peki, senin eşyaların nerede? Dedi. Gezgin genç, kendini savunurcasına cevapladı bu soruyu: -Ama görüyorsunuz, ben yolcuyum! Ünlü bilge, hak verircesine güldü: -Ben de öyle, yavrum dedi. Ben de öyle… Çok kıymetli dostlar “Bir lokm

Derviş isen kardeş takvaya çalış

Derviş isen kardeş takvaya çalış Hicri 918 (M. 1512) senesinde bir gün, Şeyh Şemseddin Dimyati hazretleri ile birlikte bir yerden geçerken şeyh, kızı tarafından yedilen kör bir adam gördü. Hemen hayvanından indi ve adamın elini öptü. Uzun bir süre beraberce yürüdüler. Sonra Şeyh Dimyati hazretleri dönüp geldiğinde kendisine, adamın kim olduğunu sordum. Şu açıklamayı yaptı: O, çocukluğumda önünde bir miktar Kuran okuduğum bir kişidir. Kendisini gördüğümde, yanından binitli olarak geçemiyorum. Sözünü ettiğim Şeyh Dimyati (k.s.); inancı, ameli, ilmi, salah ve takvasıyla meşhur, hükümdarların bile kendisine saygı gösterdikleri bir zattı. Biz akranları arasında onun gibi birisini görmedik... (Tenbihül-Muğterrin) Netice olarak talebe hocasına, çok hürmetkâr olmalı, gıyabında bile ondan ismi ile değil, hürmet ifade eden bir kelime ile bahsetmelidir. Hocalarımız bizim için çok değerlidir. Şu rahmete bakın ki, İnsanlar bütün azalarıyla günah işlerken, Sadece diliy

Talebenin hocasına hürmetkâr olması

Talebenin hocasına hürmetkâr olması Talebe hocasına, her zaman ve her halde hürmet etmeli ve her meşru emrine itaat göstermelidir. İlim sahibi olmanın mühim şartlılarından birisi budur. Hocasını gücendiren talebe, okuduğu ve öğrendiği ilmin bereketinden mahrum olur. Talebe, hocası gelince ayağa kalkmalı, ona hizmet etmekten zevk almalı, onu gücendirmekten çok sakınmalıdır. Asrısaadetten beri İslâm ümmeti, ilim adamlarına, bilhassa talebeler hocalarına hürmet etmişler ve hürmet etmeyi dinimizin bir şiarı, kabul etmişlerdir. Allah Celle Celâlühü ومن يعظم حرمات الله فهو خير له عند ربه  “Her kim Allah Celle Celâlühü’nün hürmetlerine (hürmet edilmesini istediği şeylere) tazim ederse, bu (tazimi) Rabbisinin yanında kendisi için bir hayırdır, sevaptır.”, buyurmaktadır. Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyuruyor:   ومن يعظم شعائر الله فإنها من تقوى القلوب “Kim Allah Celle Celâlühü’nün şeairine, (dini adetlere, dini işaretlere, dini merasimlere) tazim ederse (hürm

Siz Bari Yanmayın

Siz Bari Yanmayın             Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ömür su gibi akıyor. Bu dünya fânidir. Fâni, yok demektir. Rüyadaki gibi, hayalde olan varlıkların peşinde koşuyoruz. İnsan demek âciz demektir. Çok mükemmel olan insanın beynindeki bir tıkanıklık veya böbreğindeki bir sıkıntı, onu ne hale getirir. Allah’ü Teâlâ, İbrahim Aleyhisselam’a, (Kazma küreğini al, filan dağa çık, orada büyük bir kabir var, onu kaz, içinde ne varsa bak) buyurdu. İbrahim Aleyhisselam, o dağa çıktı, kabri buldu. Allah’ü Teâlâ’nın emrine uyarak, mezarı kazınca, mezar içinde muazzam büyüklükte bir insan cesedi ile başında yazılı bir levha gördü. Bu levhada şunlar yazıyordu: (Ben Ad kavminin melikiyim, bin sene yaşadım, bin orduyla savaştım, hepsini yendim, bin defa evlendim, bin çocuğum oldu. Servetimin sayısını, sınırını ölçemez hâle geldim. Ama bir gün devası olmayan bir hastalığa yakalandım. Beni bu dertten kurtarın, ne isterseniz vereceğim dedim, hattâ bütün servetimi vermeyi taahhüt ettim,

Dünyayı terk etmek

Dünyayı terk etmek İnsan, ne kadar güçlü olursa olsun, neyi olursa olsun, evi, işi, aşı, dostu ve eşi, hepsi bir gün hiç olacak, kabre ancak kefeniyle girecektir. Peygamber efendimiz, Dünya sizi terk etmeden, siz dünyayı terk edin! Buyuruyor. Madem o bizi terk edecek, biz onu terk edelim. Dünya bizi terk edince aklımız başımıza gelirse de, o zaman bir daha dünyaya dönemeyiz. Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir. Ahirette nereye gitmek istiyorsak, ona göre hazırlık yapmalıyız. Orada Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur. Cennete girmek için, doğru iman sahibi olmak ve dine uymak gerekir. Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, iyiliği tavsiye etmek, kötülükten men etmek… Haşa zulüm etmez kuluna Huda’sı; İnsanın çektiği kendi cezası (Alıntı)

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur İslam büyüklerinden Abdullah bin Mübarek hazretlerine: “Size göre değerli insanlar kimlerdir?” diye sordular. O şu cevabı verdi: “Bilgisi ile amel eden ihlâslı âlimlerdir.” Yine kendisine: “Sizce kimler sultandır?” diye sordular. Cevabı şöyle oldu: “Dünyaya düşkün olmayan kimseler.” Ayrıca; “Sefil olan kimlerdir?” diye sorduklarında; “İlmini, amelini ve dinini, dünya geçimi için vasıta yapanlardır” buyurdu. Ömer bin Hâris hazretleri buyurdu ki: “Eskiden iyilik yaparlar, söylemezlerdi. Sonra yaptıkları iyilikleri söylemeye başladılar. Şimdi ise iyilik yapmadan söylüyorlar.” Süfyan-ı Sevrî hazretlerine hadîs okutmayı niçin bıraktığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Yemin ederim ki ben, bir kimsenin Allah rızası için ilim tahsil ettiğini bilmiş olsam, onun buraya kadar gelmesi için zahmete katlanmasına lüzum bırakmadan kalkıp ayağına giderdim.” Süfyan bin Uyeyne de kendisine; “Ne olur, bize ilm-i hadîs okutunuz” diye müracaat edenlere şu

Başarı, Azim ve Sabır

Başarı, Azim ve Sabır Başarı, azim ve sabır üzerine tarihteki ünlü kişilerin hayatlarından ders verici örnekler ve başarılı olmanın kuralları: 1. Çok çalışın! Meşhur âlimlerden biri, insanın maddî manevî her konuda başarılı olmasını çalışmaya bağlar ve şöyle derdi: -Suyu düşünmek, susuzluğu gidermez. Odunu düşünmek, insanı ısıtmaz. Bu misaller gibi, insanın bir şeyi sadece düşünmesi ve istemesi de, insanı hedefine ulaştırmaz. Başarı için, çok gayret, çok çalışmak ve uyulması gerekli tüm şartlara riayet etmek lâzımdır. Amerika’nın en büyük işadamlarından Çelik Kralı Andrew Carnegie, New York’ta bir kolejde yaptığı konuşmada, gençlere şu öğüdü vermişti: -Gençleri çeşitli sınıflara ayırabiliriz. Vazifelerini yapanlar vardır. Vazifelerini yaptıklarını iddia edenler vardır. Üçüncü bir grup daha vardır ki, onlar vazifelerini yaptıktan sonra, biraz daha fazlasını yapmak için çalışırlar. Hayatta büyük başarı elde edenler, işte bu gruptaki gençlerdir. Sadece kendine verilen

Allah’ü Teâlâ En Çok Kimi Sever

Allah’ü Teâlâ En Çok Kimi Sever Sual: Allah (cc) Kimleri Sever? Cevap: Dinin emirlerini yapıp yasaklarından kaçan Müslümanları sever. Hubb-i fillah ve buğd-i fillah üzere olanları sever. Her işi ihlâsla yapan Müslümanları sever. Bir hadis-i şerif meali: ALLAHü teâlâ buyuruyor ki: -“Benim için birbirlerini sevenleri, benim için oturup sohbet edenleri, benim için mal ve canını birbirlerine feda edenleri ve benim için birbirlerini ziyaret eden Müslümanları sevmemi vacib kıldım. [Taberani] Sual: Ne yaparsak ALLAH bizden razı olur? Cevap: İsrailoğulları benzer bir suali Musa aleyhisselama sual etmişlerdir. Allah’ü Teâlâ, Onlar benden razı olurlarsa, ben de onlardan razı olurum! Buyurdu. Yani başına gelen belalara katlanmak, Ona buna şikâyet etmemek, Allah’tan gelen her şeye razı olmaktır. Musa aleyhisselam; -“Ya Rabbi en çok buğzettiğin kimdir?” diye sual etti. Allah’ü Teâlâ; -“Bir kul, benden hayırlısını isteyip Ben de ona hakkındaki hükmü gönderince ona rıza g

Bir Tokada Çiçek Tarlası Satılır mı?

Bir Tokada Çiçek Tarlası Satılır mı? Zengin bir adamın haylaz bir oğlu varmış. Ceplerini parayla doldurur, eve köye uğramaz, akşama kadar serseri bir arkadaş gurubuna takılır, içki kumar nerede kötülük varsa onların peşinden koşarmış. Temiz kalpli baba çok üzülür ne kadar nasihat ederse de dinletemezmiş. Haylaz oğlu arkadaşlarına toz kondurmaz; -“Baba benim başım derde bile girse canım arkadaşlarım beni kurtarır, onlar benim yoluma ölüyor!” dermiş. Artık babasının canına tak etmiş. Üzüntüden yataklara düşmüş. Bir gün; -“Oğlum senin kaç arkadaşın var?” demiş. Oğlu; -“Babacığım çok fazla; onlarca, yüzlerce…” Babası da; -“İşe yaramadıktan sonra; milyon olsa neye yarar? Benim bir arkadaşım var, dünyalara bedel!” demiş. Oğlu gülerek; -“Babacığım bu yaşa gelmişsin, sadece bir arkadaş mı? Diye alay etmiş. Babası; -“Hakiki dost olsun da bir tane olsa da yeter!” Dedikten sonra; -“Bak oğlum, senin arkadaşların mı iyi, benim arkadaşlarım mı daha iyi?” “Deneyelim! Demi

Aklını Başına Al!

Resim
Aklını Başına Al! Pişman olacağın, dizlerini döveceğin o gün gelmeden aklını başına al... Anne karnındaki bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı vardır. Bütün azaları tam tekmil verilmiştir. Hâlbuki bunların hiçbirine ana rahminde lüzum yoktur. Orada çocuk, gıdasını göbeğinden annesine bağlı bir hortumla almaktadır. Simdi bu çocuk: - Ya Rabbi, şu hortum bana yetmektedir. Peki, şu ağza, su göze, şu kulağa, şu ele, şu ayağa ne lüzum var. Bunların tamamı hiç bir işe yaramamaktadır? Dese... Herhalde şöyle bir cevap alacaktır: - Acele etme ey kul! Sen kısa bir müddet sonra öyle bir âleme gideceksin ki burada 'her şeyim' dediğin hortum, orada hiçbir şeye yaramayacak, kesilip atılacak. Lüzumsuz sandığın ağız, göz, kulak gibi şeylerde en lüzumlu azaların durumuna gelecek. O çocuk bu gerçeklere akıl sır erdiremese ve bir inkârcı olarak dünyaya gelse, hakikaten ana rahminde her şeyi demek olan hortumun işe yaramadığını, onu doğurtan doktor

Birbirini Çok Seven İki Kardeş

Birbirini Çok Seven İki Kardeş Vaktiyle Birbirini Çok Seven İki Kardeş varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim… Halil, evli çocuklu, İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin… Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. Halil, bir teklif yapmış. İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki, abi demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... O gidince, düşünmüş İbrahim: -Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve Kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim. Demiş önce sen doldur da taşı ambara. -Peki abi! İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. O gidince, Halil düşünür bu defa: Der ki: -Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşüner

Paylaşılmayan Mal Mundardır

Paylaşılmayan Mal Mundardır.             Paylaşmanın Hakkını Vermek Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir." (Âl-i İmran, 92) Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 92) Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin arif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibadete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner; ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Mahir elleriyle kapları kalayladığı gibi sözleriyle de insanların ruhunda bir aydınlık, ferahlık sağlarmış. Kalaycı Dede kimden alışveriş ederse, o günün gözde dükkânı o olur, halkta o dükkânı tercih edermiş. Dükkân sahipleriyse, O, dükkâna girince hem âlim bir zatın