Kayıtlar

hak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hakkıdır, Hak'ka Tapan, Milletimin İstiklal!

Hakkıdır, Hak'ka Tapan, Milletimin İstiklal! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!" dediler.” (Âl-i İmrân, 173) Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Ey kitab’ı (Kur’an’ı) indiren, bulutları gökyüzünde gezdiren ve düşman saflarını darmadağın eden Allahım,  şu düşmanı  perişan et ve bizi onlara karşı muzaffer kıl!” (Buhârî,Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20) (Osman Nuri Topbaş) İstiklal Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal, Hakkıdır, Hak'ka tapan, milletimin istiklal

Göz hakkı

Göz hakkı (Yüzde yüz yaşanmış ibret dolu bir hikâyedir) Yazar:  Yaşar AKKAŞ Çok eskiden iki arkadaş yakın köylerden birine yürüyerek düğüne gitmişler. Yine yürüyerek sohbet ederek geri dönüyorlarmış. Arkadaşlardan birisinin adı İsmail iri yarı nüktedan eli açık birisi… Diğeri de tam tersi… Zayıf, cimri, çabuk darılan, mızmız birisi… Onun da adı Abdi. Yolda gelirken; cimri Abdi önceden cebine doldurduğu üzüm ve leblebileri yiyor arkadaşına hiç vermiyormuş. Çok akıllı ve kurnaz olan arkadaşı bir bakmış vermiyor, iki bakmış vermiyor… Canı sıkılmış. Cimri Abdi’ye bir oyun oynamaya karar vermiş. Cimri Abdi’ye; “Ben bir küçük abdest bozayım, sen ağır ağır git! Ben sana yetişirim!” demiş. Ufak abdest bozar gibi yapıp;  yerden nohut büyüklüğünde kurumuş koyun pislikleri toplamış. Arkadaşına yetişince hiç çaktırmadan Abdi’nin cebine koymuş. Her şeyden habersiz arkadaşı cebindeki çerezleri tekrar ağzına atmış. Ağzı koyun pislikleri içinde kalan cimri Abdi; -Ulan ne yaptın İs

Hak Yola Getiren İki Söz

Hak Yola Getiren İki Söz Büyük erenlerden Hasan Basrî Rahmetullahi Aleyh, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken memleketinin tanınmış devlet büyüklerinden birinin oğlu ile karşılaşır. Devlet büyüğünün oğlu yağız atının üzerine kurulmuş, beraberinde de hizmetçileri, bütün sükse ve ihtişamıyla yoluna devam etmektedir. Hasan Basrî Rahmetullahi Aleyh yolun ortasında durarak hoş beşten sonra devlet büyüğünün oğluna şöyle seslenir: "Ey devlet büyüğünün oğlu!  Sizler her şeyi mal ve para ile değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısınız? Çünkü bu sözleri size benden başka kimse söylemeye cesaret edemeyecektir. Sonra bu sözler sizi aydınlık Allah yoluna sokacaktır." Devlet büyüğünün oğlu, "Peki kaça satacaksınız?" deyince; Hasan Basrî Rahmetullahi Aleyh, "Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında veririm." diye karşılık verdi. "Evet, alırım" deyince de ilk sözünü söylemeye koyulur ve şöy

Kâfir mi Mümîn mi?

Kâfir mi Mümîn mi? İmam-ı Azam‘ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam susuyordu: “Ya imam sen ne dersin? “ dediler. İmam-ı Azam, “Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı? ...” diye. İmam tek tek açıkladı: “Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır… (Kur’an’da

Hakkına Razı Olanlarda Var!

Hakkına Razı Olanlarda Var... Hadis-i Şerif meali... Bismillahirrahmanirrahim Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Âdemoğlu için iki vadi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder." Ravi: Enes, Hadis No: 1668-Buhari  Âdemoğlunu ancak toprak doyurur Örnek ahlak (hakkına razı olanlarda var... Bu güzel örnek yazıyı herkes okusun!)  Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle anlattıklarını bildirmiştir:  Bir adam, başka birisinden bir mülk satın almıştı. Satın aldığı mülkde içi altın dolu bir küp buldu. Mülkü satan kimseye dedi kî:  — Bu altınları benden al. Çünkü ben senden mülkü satın aldım, içindeki altını satın almadım.  Satıcı ise şöyle cevap verdi:  — Ben sana bu yeri içinde bulunanlarla beraber sattım. Sonra bu iki kişi aralarında hakem olması için, bir başka adama müracaat etiler.  Hakem olan kişi kendilerine:  — Çocuğunuz var mı? Diye sordu

İşte Hak İşte Salahiyet

İşte Hak İşte Salahiyet Yıldırım Beyazit, serkeşlik eden Bulgaristan’ı fethetmişti. Buna içerleyen Macar Kralı Sigismund, başkent Bursa’ya özel elçisini fethi proteto etmek ister. Elçiler Bursa’ya girerler. Geliş çoktan tüm şehirde duyulmuş, gavur görmemiş meraklı halk sokaklara dökülmüştü. Halk süslü koşumlu atlara binmiş elçiyi ve korumalarını izlemekte, bir yandanda gülümseyerek dalga geçiyorlardı: “Vay canına Durak Çavuşum! Görmekte misin ki; koşumlar atlardan, atlar binicilerinden daha değerli… Şu gavurcuklar çok alem vesselam!” “Bunlar niye kadın gibi süslenmişler böyle?” Elçi söylenelerin birkısmını anlar ama bozulduğunu göstememeye çalışır. Zira kral her şart altında diri durmasını emretmişti: “Azametli dur, sert bak, Osmanlı’ların içine korku salmaya çalış! Macar kafilesini görünce yürekleri ürpersin. Padişaha da meydan oku. Hangi hakla Bulgaristan’ı fethetdiğini sor. Üzerine yürü. Yüklenebildiğin kadar yüklen! Beni temsil ettiğini unutma. ” Elçi kralın söyledik

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım!

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım! Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak: – Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak bir tebessümle: – Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum. – Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu. – Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.” – 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama bu havada pek araba bulunmuyor. Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini

Arif Olmak

Arif Olmak Hak dostuna sormuşlar: -Âlim kimdir? -Bildiğini Bilen -Ya arif kimdir? -Bilmediğini bilen…

Hak Dostları Arasında Var mıyım?

Hak Dostları Arasında Var mıyım? Rivâyet edilir ki bir gün, İbrahim bin Edhem Hazretleri rüyasında Cebrâil -aleyhisselâm-’ı gördü. Hazret-i Cebrâil’in elinde bir defter vardı. İbrahim Edhem Hazretleri sordu: “–O defter nedir yâ Cebrâil?” O da cevap verdi: “–Hak dostlarının isminin yazılı olduğu defterdir.” İbrahim Edhem Hazretleri merak etti: “–Acaba benim ismim de Hak dostlarının arasında yazılı mıdır?” Cevap olumsuzdu: “–Hayır. Senin ismin, Hak dostlarının arasında yoktur.” İbrahim Edhem Hazretleri boynunu büktü ve bir ümit şöyle sordu: “–Acaba ismim Hak dostlarını sevenler arasında da mı yok?” Bu defa cevap olumluydu: “–Evet, Hak dostlarını sevenlerin listesinde ismin var.” Bunun üzerine İbrahim Edhem heyecanlandı, gayri ihtiyârî bir şekilde talep etti: “–Öyleyse bu âcizi de o dostların arasına yazar mısın?” Cebrâil -aleyhisselâm- ne diyeceğini bilemedi, Allâh’a ilticâ etti: “–Ey Rabbim! Ne ferman buyurursun?” Bu talep üzerine Cenâb-ı Hak buyurdu

MÜJDE YİĞİDİM

Müjde Yiğidim Hak yolu rehber edip, batıla tapmadıysan; Sünnetleri yaparak, bidate sapmadıysan; Şeytan, nefse uymayıp; günahlar yapmadıysan; Müjde yiğidim müjde, en güzel cennet senin! Zamanlara sığmayıp, tüm çağları aştıysan; Engelleri atlayıp, uzaylardan uçtuysan; Aşkullah’a dalarak, hizmetlere koştuysan; Müjde yiğidim müjde, en güzel cennet senin! Haramlardan kaçarak tüm farzları tuttuysan, Kötülüğü terk edip, iyilikler yaptıysan, Günahlara acilen, nasuh tövbe yaptıysan, Müjde yiğidim müjde, en güzel cennet senin. Her nefes Allah deyip, Rabb’ini zikrettiysen, Her anı fırsat bilip, eserler ürettiysen, Gafletten uzaklaşıp, hizmetlere gittiysen, Müjde yiğidim müjde, en güzel cennet senin. Hak için düşman olup, hak namına sevdiysen, Darda kalan mümine, yardımlar sağladıysan, Boşa geçen ömrüne, dövünüp üzüldüysen, Müjde yiğidim müjde en güzel cennet senin! Kâfir-zalim zulmünü, cihadla önlediysen, Mazlumların yaşını, hep severek

GAFLETTEN ACİLEN UYANALIM

GAFLETTEN ACİLEN UYANALIM Gel kardeş, bu gafletten, acilen uyanalım! Hakkın sevgisine, tez elden boyanalım. Ömür hızla eriyip, bu dünya çabuk biter. Can ve mal emanettir, ansızın geçer gider. Küçük denen günahlar, çığ gibi büyüyorlar. Nefis, şeytan pusuda; dağ gibi duruyorlar. 'Büyük Hesap Günü' nde”, ne cevap vereceğiz? Deseler: “Bu amel az!”, nereye gideceğiz? Gece gündüz çalışıp, cihada başlayalım. Tövbe edip, sabırla; günahı boşlayalım. Nefsimizi yenerek, hemen teslim olalım. Kötülüğü kovarak, doğruluğu bulalım. Haramlardan kaçarak, farzlara yapışalım. Sünnete sarılarak, zorlukları aşalım. Sürekli zikir ile kalpleri parlatalım. Hayır işler yaparak, yüzümüz ağartalım. 'Aşk şerbeti' içerek, hizmetlere koşalım. Yılmadan, yorulmadan; küfürle savaşalım. “Uçmak vakti” gelince, “Buyur ya Rab!” diyerek. Verelim emaneti, gülerek sevinerek.                                                 12 Mayıs 2002 “Bu es

Ne Uyursun Uyansana

Ne Uyursun Uyansana Dünya fani ahret baki, Hak’ka kul ol, olma şaki, Her şey sınav, bil inan ki… Ne uyursun, uyansana... Nice mağrur geldi geçti, Pekçok kişi kondu göçtü, Ehli dünya yardan uçtu, Ne uyursun uyansana... Hani dünya benim diyen, Şımararak haram yiyen, Fakirleri küçük gören, Ne uyursun uyansana... Kuran, nebi uyardılar, Doğru yola çağırdılar, Hak dostları yalvardılar, Ne uyursun uyansana... Hayat rüya görüyorsun, Mumlar gibi eriyor sun , Kabirine gidiyor sun , Ne uyursun uyansana... Saç ağardı, diş döküldü, Güç tükendi, bel büküldü, Akşam oldu, gün çekildi, Ne uyursun uyansana... Ömür bitti, ha bitecek, Sevdiklerin terk edecek, Söyle, senle ne gidecek? Ne uyursun uyansana... Bir gün gelip alacaklar, Teneşirde yuyacaklar, Bir mezara gömecekler, Ne uyursun uyansana... Yaşar AKKAŞ “Bu eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suç

Zamanı İyi Değerlendirmemenin Vebali Çok Büyüktür

Zamanı İyi Değerlendirmemenin Vebali Çok Büyüktür             Değerli dostlar geri kalmışlığın nedeni nedir? Gelişmişliğin nedeni nedir? Bu soruları sık sık kendimize sormak gerekmez mi?             Müslüman ülkelerin hali ortada… Oluk oluk Müslüman kanı akıyor. Açlık, yokluk, yoksulluk diz boyu… Kıtalar ötesinden gelen Abd ordusu Afganistan’da, Irak’ta milyonlarca Müslümanı öldürdü, halen de öldürüyor. İsrail, Abd, İngiltere üçlüsü, dünyadaki tüm terör örgütlerini kuruyor, yönetiyor. Her ülkede kan döküp suçu terör örgütlerinin üstüne atıyorlar. Terör örgütlerini kurup yöneten zaten kendileri değil mi? Arkasında süper güçler olmasa bir terör örgütü ne kadar ayakta durabilir ki… Sözde kendi halkı veya dini için kurulan kanlı terör örgütleri; kimin için çarpıştıklarını bilmiyor, arkalarındaki karanlık güçleri araştırmıyor, kendi kardeşlerini acımasızca katlediyorlar. Müslüman ülke halklarında cehalet, gaflet, ihanet, vurdumduymazlık kol geziyor. Derhal uyanmak gerek… Ama nasıl