Kayıtlar

akıl etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aklın Karşısında Gücün Yenilmesi

Aklın Karşısında Gücün Yenilmesi   Yaşlı bir aslan, öteki yırtıcı hayvanlarla karşılaşmak için dağ yolunu tutar. Böbürlene böbürlene gür sesiyle şöyle der: - Dünyada benden güçlü, benden cesaretli kim? Ben tüm yaratıklara egemen olan bir kralım! Yolda, topal topal yürüyen bir ayı ile karşılaşır, bu ayının ayağını sığırtmacının biri balta ile yaralamış. Ayı aslana şöyle der: - Böbürlenme çok aslanım, bu yeryüzünde senden daha güçlü, benden daha cesaretli biri var.  Aslan kızmış: - Kimmiş o söyle bakayım! - İnsan, demiş ayı. - Hani, nerde o insan? Onu görmek istiyorum. - Ovaya çık, onu orda bulursun.  Biran önce insanı görmek isteyen aslan, çıkıp ovaları gezer. Vadinin birinde otlayan bir at görür. Bakar, atın ayakları bağlı. Aslan atın yanına yanaşarak sesinin bütün kuvvetiyle şöyle kükrer. - Sen beni görmüyor musun? Bak, ben aslanım! - Evet. - Kim seni böyle bağladı? - İnsan. - Nerde o insan? - Odun kesmek için dağa gitti.  Aslan dağ yolunu tutar. Yolda saba

Ateşi Kalpten, Nuru Akıldan Bir Sevgi

Ateşi Kalpten, Nuru Akıldan Bir Sevgi Bir küçük çocuk, annesi nakış işlerken dizlerinin dibinde oturup onu seyretmeyi çok severdi. Bir keresinde aşağıdan annesine doğru bakıp sordu: “Anneciğim, ne yapıyorsun?” Annesi, tatlı ve şefkatli bir sesle cevap verdi: “Nakış işliyorum yavrum. Bu kasnaktaki kumaşın üstüne güzel desenler işlemeye çalışıyorum.” Küçük çocuk: “Ama yaptığın şey, hiç güzel görünmüyor, karmakarışık…” Gerçekten de çocuğun baktığı yerden, annesinin elinde tuttuğu kasnağın altındaki ipler, birbirine giriyor, kasnağın üstünde görülen sanatlı işlemelerden ise hiçbir eser görünmüyordu. Çocuğun bu sözüne annesi gülümseyerek: “Hadi sen git, biraz oyna,” dedi. “Nakışımı bitirdiğimde seni dizime oturturum, o zaman o nakışa benim yakınımdan bakar ve ne olduğunu anlarsın.” Çocuk oynarken, annesinin parlak renkli ipliklerin yanında, o kapkara iplikleri neden kullandığını merak etmekten kendisini bir türlü alamadı. Biraz sonra annesinin sesi duyuldu: “Gel kızım

Aklın Varsa Gösterebilir misin?

Aklın Varsa Gösterebilir misin? Allah’ü Teâlâ’yı inkâr eden zeki bir dehri [ateist] vardı. Hıristiyan din adamları bu dehriye cevap veremeyince, sana ancak İslam âlimleri cevap verebilir diyerek onu Basra’ya gönderirler. Basra’ya gelip, dünyada bana cevap verebilecek bir âlim bulamadım der. Herkese meydan okur. Hammad hazretleri (hele önce bizim çocuklarla tartış, gerekirse âlimlerle görüşürsün) der, onun karşısına genç yaştaki Numan bin Sabit’i [imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerini] çıkarır. Dehri, çocuk denilecek yaştaki bir gençle tartışmayı gururuna yediremez. Kürsüye yumruk vurur, “Hani nerede, o meşhur âlimleriniz” der. Genç Numan bin Sabit onu, onun silahı ile vurur. “Ne o der, demek benden korkmaya başladın? ” Dehri bu söze tahammül edemeyerek ilk sorusunu sorar: - Var olan şeyin başlangıcı ve sonu olmaması mümkün mü? - Mümkündür. - Nasıl olur? - Sayıları bilirsin birden önce hangi sayı vardır? - Bir şey yoktur. - Mecazi bir olanın önünde bir şey olmayı

Paylaşılmayan Mal Mundardır

Paylaşılmayan Mal Mundardır.             Paylaşmanın Hakkını Vermek Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir." (Âl-i İmran, 92) Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 92) Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin arif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibadete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner; ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Mahir elleriyle kapları kalayladığı gibi sözleriyle de insanların ruhunda bir aydınlık, ferahlık sağlarmış. Kalaycı Dede kimden alışveriş ederse, o günün gözde dükkânı o olur, halkta o dükkânı tercih edermiş. Dükkân sahipleriyse, O, dükkâna girince hem âlim bir zatın

Beyaz At Ve Hükümdar

Beyaz At Ve Hükümdar Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (kendi adamlarının) hazır bulunduğu bir sırada: - “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bana kriz geçirtebilir,” demiş. Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. -“Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek,” der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: - “Hükümdarım!” der. - “Sizin beyaz at var ya!” - “Evet!” der, Hükümdar. Seyis başı: - “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor”, der. Hükümdar: - “Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!” Seyis

Osmanlı Saatine Bak da Gör!!!

Resim
Osmanlı Saatine Bak da Gör!!! Yaşar AKKAŞ “ Yasal Uyarı:  Bu eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.”

Akıl Okulu

Resim
Akıl Okulu    Değerli dostlar eğitim o kadar önemli ki… O’nun önemini anlatmak için kütüphaneler dolusu kitap okusak; bir o kadar da kitap yazsak yine anlatamayız. Size şu hikâyeyi anlatmaya karar verdim.       Bir gün ülkenin küçük kasabalarından olan Yitan'da şöyle bir haber yayılmış:       -Güzel başkentimizde bir “ Akıl Okulu” varmış. Her kim o okula giderse orada akıl öğretiliyormuş. Herkes bu haberi şaşkınlıkla birbirine anlatıyormuş. Kasabanın en zenginlerinden olan bir adam da bu haberi duyunca kahkahalarla gülmeye başlamış:       -Efendim, hayatımda hiç bu kadar komik bir şey duymamıştım. Akılın okulu mu olur? Bir insan akıllıysa akıllıdır. Sonradan akıl kazanılır mı hiç? Olacak şey midir? Bu adam çok zengin olduğu için çocuklarının hiçbirisini okutmamış. Öyle çok parası varmış ki, istese kasabanın tamamını satın alabilirmiş. Fakat çocuklarına devamlı şöyle diyormuş:       -Şükürler olsun çok paramız var. Yine de paramıza para katmalıyız. Ne kadar çok kaza

İYİ Mİ OLDU?

İYİ Mİ OLDU? Herkes çalışırken sen çalışmadın, Sınıfta kaldın da iyi mi oldu? Oynadın, zıpladın hiç uslanmadın, Tembel tembel yatmak iyi mi oldu? Baban üzüntüden yatağa düştü, Annen utancından hayata küstü, Seni ayıpladı, düşmanı dostu, Sokaklarda gezmek iyi mi oldu? El âlem doktor, mühendis oldu Çalışan işini, aşını buldu, Ağaçlar kurudu, çiçekler soldu, Gölgede uyumak iyi mi oldu? Babana güvendin baban iflâsta, Annene güvendin, annen çok hasta, Düşmanların güler, dostların yasta, Rezil, rüsva oldun iyi mi oldu?                                                 15. 05. 2004              Yaşar AKKAŞ “Bu eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ”

MEHMETÇİK

MEHMETÇİK Hatırlarsın; demir dağları yardın, İki aileden, devletler kurdun. Ülkeler fethettin, düşmanı vurdun, Tarihimize şan, verdin Mehmetçik!... Üç büyük kıtanın, hâkimi oldun. Mazlumu güldürdün, zalimi kovdun. Karanlık cihanı, ışığa boğdun. Gönüllere selâm, saldın Mehmetçik!... Merhamet dağıttın, gözün yaş doldu. Kahraman vuruşun, kutsal iş oldu. Düşmana yenilmen, hayal düş oldu. “Türk gibi, kuvvetli”, oldun Mehmetçik!... Dört cepheden barbar, saldırmış idi. Ateş kusan kâfir, kudurmuş idi. Bizi haritadan kaldırmış idi. Hepsini yerlere serdin Mehmetçik!... Dünya ateş olsa, seni yakamaz. Hakkın yardımıyla, kimse yıkamaz. Bileğini hiçbir, düşman bükemez. Kükremiş bir aslan oldun Mehmetçik!... Eski düşman, uyanmış da kükrüyor. Yaptığı vahşete, vahşet ekliyor. “Esir eller” hasret, seni bekliyor. Yeter dinlendiğin, şahlan MEHMETÇİK!...                                                         Yaşar AKKAŞ “Bu eserlerin izin

Zamanı İyi Değerlendirmemenin Vebali Çok Büyüktür

Zamanı İyi Değerlendirmemenin Vebali Çok Büyüktür             Değerli dostlar geri kalmışlığın nedeni nedir? Gelişmişliğin nedeni nedir? Bu soruları sık sık kendimize sormak gerekmez mi?             Müslüman ülkelerin hali ortada… Oluk oluk Müslüman kanı akıyor. Açlık, yokluk, yoksulluk diz boyu… Kıtalar ötesinden gelen Abd ordusu Afganistan’da, Irak’ta milyonlarca Müslümanı öldürdü, halen de öldürüyor. İsrail, Abd, İngiltere üçlüsü, dünyadaki tüm terör örgütlerini kuruyor, yönetiyor. Her ülkede kan döküp suçu terör örgütlerinin üstüne atıyorlar. Terör örgütlerini kurup yöneten zaten kendileri değil mi? Arkasında süper güçler olmasa bir terör örgütü ne kadar ayakta durabilir ki… Sözde kendi halkı veya dini için kurulan kanlı terör örgütleri; kimin için çarpıştıklarını bilmiyor, arkalarındaki karanlık güçleri araştırmıyor, kendi kardeşlerini acımasızca katlediyorlar. Müslüman ülke halklarında cehalet, gaflet, ihanet, vurdumduymazlık kol geziyor. Derhal uyanmak gerek… Ama nasıl