Kayıtlar

Soğan Hırsızı

Resim
Soğan Hırsızı Bir haftada eve alınan üçüncü soğan poşetinin kaybolduğunu gören karı koca, yenisini alıp mutfağa koyup ve bir yere saklanıp beklemeye başlarlar. Dakikalar sonra şaşkın bakışları arasında küçük kızları Seher gelir mutfağa. Soğan poşetini kaptığı gibi koşup evden çıkar ve en yakın çöp tenekesine atar... Baba ise çocuğu kulağından tuttuğu gibi her zamanki alışıla gelmiş sinirli haliyle eve getirir ve neden sürekli soğanları mutfaktan alıp çöpe attığını sorar. Çocuk korkup annesine sarılır. Ne dese, ne kadar kızsa da çocuktan bir cevap alamaz baba. En sonunda ertesi gün akşama kadar, sorduğu sorunun cevabını vermezse bir yıl boyunca sokakta arkadaşlarıyla oynamasına izin vermeyeceğini ve ceza alacağını söyler... Çocuk ertesi gün sokağa çıkacakken bir not yazar ve babasının göreceği bir yere bırakır. Babası kâğıdı görür kısa zaman sonra. Tüylerini diken diken eden ve küçük bir çocuktan beklenmeyen o cümlelerde şöyle yazmaktadır.. "- Annemi kavga ettiğin

Sanırım Dünyanın Sonu, Her Şeyin Bir Şaka Olduğunu Sananların Yükselen Alkışları Arasında Gelecek…

Resim
Sanırım Dünyanın Sonu, Her Şeyin Bir Şaka Olduğunu Sananların Yükselen Alkışları Arasında Gelecek…   Tiyatronun kulisinde bir gün yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş. Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış… Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış… Kierkagaard "Meseller" kitabında şöyle diyordu; Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek. Fransız tiyatro yazarı ve oyuncusu Moliere son yazdığı; "Hastalık Hastası" oyununu oynarken sahnede kan kusmaya başlar, yere yığılır. Herkes bunu oyunun bir parçası zannederek ayakta alkışlamaya başlar. Moliere ölüme alkışlar içinde gider. Aynı gece saat 10'da veremden ölür. Savaşlar, açlıklar, ölümler, katledilen hayvanlar... Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa... Sadece seyreden biz insanlar.   İnsanoğlu bir “Ben” uğrunas; bir “EGO” uğruna insanları, hayvanları öldürüyor, ağaçları yakı

Kurabiye Hırsızı

Resim
  Kurabiye Hırsızı   Bir kadın havaalanında bekliyordu. Uçağının kalkmasına epeyce zaman vardı. Havaalanındaki kitapçıdan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp, kendisine oturacak bir yer buldu. Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, bir ara yanında oturan adamın oldukça cüretkâr şekilde aralarındaki paketten birer birer kurabiye aldığını gördü ama görmezlikten geldi. Bir yandan kitabını okurken, bir yandan da saatine bakıyordu. ‘Kurabiye hırsızı’ bu arada kurabiyeleri yavaş yavaş tüketiyordu. Kadının kulağı saatin tik taklarındaydı ama bunlar sinirlenmesini engelleyemiyordu. Kendi kendine düşünüyordu: “- Kibar bir insan olmasam şu adamın gözlerini morartırdım!”. Ama kurabiyeye her uzandığında adam da elini uzatıyordu. Sonunda pakette tek kurabiye kalınca kendi kendine: “- Bakalım şimdi ne yapacak?” dedi. Adam yüzünde asabi bir gülümsemeyle son kurabiyeye uzandı, kurabiyeyi ikiye böldü. Yarısını ağzına atarken, diğer yarısını kadına Verdi. Kadın, kurabiyeyi adamın

Ebû Bekir Verrak Hazretleri Şöyle Anlatır…

  Ebû Bekir Verrak Hazretleri Şöyle Anlatır…   “- Sabahları kalkınca insanlara bakarım: Kimin helâl kimin harâm yediğini anlarım...” Dinleyenler sordular: “- Bunu nasıl anlıyorsun?” Buyurdu ki: “- Herkim sabahleyin kalkar kalkmaz dilini boş laf, gıybet ve sövüp saymakla meşgûl ediyorsa; bilirim ki bu hâl yediği (harâm) gıdadan kaynaklanmaktadır. Herkim de sabahleyin kalktığında dilini allahû teâlâ’nın zikri, kelime-i tevhîd ve istiğfârla meşgûl ediyorsa, onun aldığı gıda da helâl yoldandır...”

İlim ve Takva

  İlim ve Takva   İlim takva ile müşterek olarak, Kulu Rabbine Cenab-ı Hakk'a yaklaştırmalı, marifete götürmeli... İlim her kaidesinde, dünyevi ilmin her tezahüründe, kul Allah'ın azametini, kudretini hatırlamalı... Bir çekirdekten nasıl koca bir ağaç çıkıyor, miktarları artarak meyve veriyor. O çekirdeğe bütün bu oluş sırrının plan ve programı nasıl sığıyor! Bir yumurtadan nasıl canlı bir kuş çıkıyor! Ya insan! Bir zerreden nasıl teşekkül ediyor! Hangi kudret bütün uzuvları o zerrenin içinde mahfuz tutuyor! Tefekkür, bir iman anahtarı... İlim de tefekkürün bir malzemesi olmalı... Böyle bir ilmin manevi semeresi, Allah'ı Tazim ve maddi semeresi de insana, mahlûkata şefkat - merhamet olmalı! Osman Nuri Topbaş   Sır ve Hikmet İncileri   Bilgi gelmiş tevâzu gitmişse, tekniği ilerlemiş imânı yaya kalmışsa, vâsıtası çoğalmış gâyesi kaybolmuşsa cemiyetin bu muvâzenesi bozulmuş adamdan faydadan çok zarar beklemesi zarûrîdir. Sâmiha Ayverdi   Mil

O Erler ki...

O Erler ki...   O erler ki gönül fezasındalar, Toprakta sürünme edasındalar. Yıldızları tesbih, tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar.   Günü her dem dolup, her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Her rengin silici aşk ötesi renk; O rengi kavuran beyzasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar.   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Sor Bakalım Nefsine!

  Sor Bakalım Nefsine!   Sor bakalım nefsine! Bugün Allah’ü Teâlâ için ne yaptın? Belki nefsine, belki dünyaya taptın? Biz niyetlerimizi düzeltelim ki Allah'ü Teâlâ da halimizi düzeltsin! Güne bir selâ düşer; toprağa cansız bir beden ! Ömür dediğin nedir ki? Bir kundak bir beyaz kefen ... “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!” “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'ü Teâlâ’ya aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz! Uyanıver ölüm uyandırmadan… Allah’ü Teâlâ’ya ulaştıracak, dostlar edinelim! Rabbimiz her anımızı; şuurlu yaşayanlardan eylesin!

Önce Kendi Nefsine Nasihat Et!

  Önce Kendi Nefsine Nasihat Et! Vehbi Tülek "Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir!" Muhammed bin Alî Nîşâbûrî hazretleri Şâfiî fıkıh âlimidir. Nîşâbur ve Rey’den başka Bağdat, Kûfe, Basra, Hicaz, Kahire, Halep ve Şam’a ilim yolculukları yaparak zamanının önde gelen âlimlerinden ders aldı. Memleketine dönerek talebe yetiştirdi. 384 (m. 994)’de Nîşâbur’da vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki: Nefis yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep tembellik etmek ve şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefislerimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan, doğru yola çevirmeyi emir buyuruyor. Bu vazîfemizi başarabilmek için, onu bâzen okşamamız, bâzen zorlamamız ve bâzen söz ile, bâzen de iş ile, idare etmemiz lâzımdır. Çünkü, nefis, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna kavuşmakta iken rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmasına mâni olan en büyük perde, g

Ömür Dediğin Nedir ki Gülüm?

  Ömür Dediğin Nedir ki Gülüm?   Kundakla kefen arasında geçen zaman Gelirken ana karnından çıkarsın, Şaplatırlar silleyi ağlarsın tepe üstü Toplanırlar etrafında sevinir herkes Arkasından emeklersin, yürürsün Sonra bin bir eziyet çile çekersin Sanırsın ki yaşadım hayatı   Gün gelir Azrail çöker yakana, alır canını Sarıp sarmalarlar üçbeş metrelik beze Ağlaşırlar, ağıt yakarlar etrafında Koyarlar bir metrelik toprağa   Geldiğinde ağlamışsın, gittiğinde ağlatmışsın İşte ömür dediğin budur gülüm   İki beyaz arasına sıkışıp geçen bir zaman Gelirken beyazlar içindesin kundaklamışlar Giderken de beyazlar içindesin kefenlemişler   Dinçer Demirel

Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

  Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

Küfrân-ı Nîmet

Küfrân-ı Nîmet Niçin küfrân eder insân, Hudâ ni’met verir iken, Utanmayıp eder isyân, kamûyu ol görür iken. Beher an hamdü şükretmez, dahî ihsânı fikretmez, Hergün Hakkı zikretmez, bedende cân durur iken? KÜFRÂN-I NÎMET: Nîmete nankörlük etmek. Nîmeti kullanırken, nîmetin sâhibini unutmak. Allahü teâlâya verdiği nîmet ile âsî olmak yâni nîmeti yerinde kullanmamak. İslâm dîninin emir ve yasaklarına uymak şükür, uymamak küfrân-ı nîmettir. (İmâm-ı Rabbânî rahmetullahi aleyh) Büyük bir nimet olan malı israf, Allahü teâlânın nimetine kıymet vermemek, nimeti elden kaçırmak, küfran-ı nimet, yani şükretmemek olur. İnsanın düşünmesi ve Allahü teâlâdan aralıksız olarak kendisine gelen nîmetleri görmesi, bilmesi ve bunun netîcesi olarak da, şükrü kendine vâcib bilmesi lâzımdır. Nîmetler bu yolla artar. Ancak insanların çoğu kendini nîmet içinde gördükleri hâlde küfrân-ı nîmette bulunurlar. Nitekim Allahü teâlâ bundan haber veriyor ve Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Biz insana (sağlık ve genişlik gibi)

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!   Ali Hayri Çelik Ramazan ayının yarısını aşmış bulunuyoruz. Ramazan ayı Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği, unutulan kardeşliği, evrensel ümmet bilincini inşa etmesi gerekirken; İslam dünyasında Ramazanın bu diriltici ruhunu görmemiz şöyle dursun, Müslümanların vurdumduymazlığı, birbirlerine karşı düşmanca sinsi planları kurmaları ve bize merhamet yükleyen Ramazan ayında tekbirlerle Müslümanları katletmeleri bizleri kahrediyor. Müslümanlar emperyalistlerin oyuncağı olmuş, Haçlıların ve Siyonistlerin belirlediği planlar çerçevesinde onursuzca bir hayata mahkûm ediliyor. Gündemlerimizi onlar belirliyor, hangi pencereden bakmamız gerektiğini onlar öğretiyorlar. Bizi basit ve sığ küçük siyasetin basit hesaplarını yapmaya ve bunu da güya bizim için büyük davanın parçası kabul ettiriyorlar. Güç ve kuvvetin yalnızca Allah'a ait olduğunu, onun dışında hiçbir güce boyun eğmemiz gerektiği bilincini kazandıran Kur'an-ı Kerimle yürüyen sa

Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş

  Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş   Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı. Gemi suların üzerinde akıp giderken, bir ara gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, bulamadılar; biri de o dervişi gösterdi. Ve: “- Şu uyuyan fakiri arayalım.” dedi. Para sahibi, derdinden dolayı, yok yere onu uyandırdı. O masum dervişe itham dolu bakışlarla: “-Bu gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradık; bulamadık. Sıra sende! Hırkanı çıkar, soyun da halkın şüphesi kalmasın!” Dedi. Derviş: “- Ya Rabbi! Masum kulunu suçlu buluyorlar, halimi Sana arz ediyorum! Diyerek Hakk’a iltica etti. Gemidekiler, dervişe gönül kırıcı bir şekilde davranmışlardı. O temiz gönlün sahibi, yani Hak Teâlâ ise, onun kırılmasına razı olmadığından, balıklara emretti ve o anda denizin her tarafından sayısız balık başını çıkardı. Her birinin ağzında, çok kıymetli iri bir inci vardı. Her biri

Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı

  Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı   “Sen çalış, sîneye sığmaz deme, âsâr-ı ulûm, Bir küçük âyinede aks-ı semâ zâhir olur.” Mehmed Akif Ersoy   Altından çizgiler koyu yeşil zemin üzerinde nazlı nazlı ve âhenk içinde dans ediyor sanki sınırları yokmuş gibi… Ihlamur ağacından kasnağını aşıp ilâhî bir vecd ile Ayasofya kubbesini dört dönecekmiş gibi… Lafzatullah’ı, muazzam terkîbi ile bütün dünyâya haykıracakmış gibi…   Nizâmı, endâzesi, noktalama hesaplarıyla kusursuz, ecdâdın en güzeline ulaşma çabası ile ilmek ilmek işlediği medeniyetin tek bir bakışta tezâhürü… Asırlara meydan okuyan Ayasofya Câmii’nde Kazasker Mustafa İzzet Efendi imzâlı, Allah lafzının da içinde bulunduğu levhalar hat sanatının en değerli örneklerindendir.   Levhalar, 7,5 metre çapında dünyânın sanat eseri kategorisindeki ilk celî yazısı olarak kabûl edilmektedir. Zerendud tekniğinde, altın uygulanarak hazırlanan yazının kalem ağzı genişliği 35 santimdir. Takım hâlinde yazılan Hulefâ-i Râşidî