Kayıtlar

Hepiniz Suçlusunuz!

Resim
Hepiniz Suçlusunuz!   Kanada da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi. Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti. Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı: "- Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim." Hâkim şöyle hükmetti: "- Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum. Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim." Duruşma salonunda herkes susmuştu, hâkim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi. Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: "- Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor. " Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hâkim ihtiyar adama verdi.

Baba Hakkında Gerçek Bir Analiz...

Baba Hakkında Gerçek Bir Analiz...   01- Baban sana kızıyorsa, nefret ettiğinden olmadığını bil! 02- Baban sana baskı uyguladığında, sana iyilik dilediğini bil! 03- Baban sessiz duruyorsa, senin geleceğini düşündüğünü bil! 04- Sana ekonomik destek verdiğinde, kendisini mahrum ettiğini bil! 05- Onun iç çektiğini gördüğünde, sebebinin sen olduğunu bil! 06- Sana güldüğünde, onu mutlu edenin sen olduğunu bil! 07- Onu sert gördüğünde, tavsiyelerine uymadığı bil! 08- Oda kapısı kapalı olduğunda, ağladığını bil! 09- Sesini ona yükselttiğinde, onu öldürdüğünü bil!. 10- Sen kendini kaybettiğinde, sana kızdığını bil! 11- Onu yatakta konuşmadan hareketsiz yattığını gördüğünde büyük bir bağını kaybettiğini bil!. Allah'ım vefat etmiş bütün anne ve babalarımızı Cennetine ulaştır! Hayatta olan anne babalarımıza da en iyi evlâtlık vazifesi yapabilmeyi nasip eyle...

Ebû Sa’îd-i Ebü’l-Hayr Kuddise Sirrûh

Ebû Sa’îd-i Ebü’l-Hayr Kuddise Sirrûh Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Fadlullah bin Ebü’l-Hayr Muhammed Mîhenî, künyesi Ebû Sa’îd’dir. 357 (m. 967) senesi Muharrem ayında Horasan’da, Havaran bölgesi, Meyhene (Mihene) şehrinde doğdu. 440 (m. 1049)’da Şa’bân’ın 4. günü Cum’a gecesi orada vefât etti. Kendisi anlatır: Kur’ân-ı kerîmi okumaya başladığım zaman, babam beni Cum’a namazına götürdü. Yolda evliyânın büyüklerinden Ebü’l-Kâsım Gürgânî hazretlerine rastladık. Babama: “Talebeleri kaybedip dünyâdan gidemezdik. Bugün bu çocuğu bize getir!” dedi. Namazdan sonra huzûruna gittik. Bize yer gösterdi, oturduk. Odasında oldukça yüksek bir raf vardı. Babama “Çocuğu kaldır, rafın üstündeki ekmeği alsın!” buyurdu. Babam beni kaldırdı ve raftaki ekmeği aldım. Sıcak bir arpa ekmeği idi, Sıcaklığı elimi yakacak kadar çok idi. Ebü’l-Kâsım hazretleri ekmeği ikiye bölüp yarısını bana verdi ve “Bunu ye!” dedi. Yarısını da kendisi yiyip babama hiç vermedi. Sonra buyurdu ki: “Bu ekmek otuz s

Senin Vaadin Beni Öldürdü

Senin Vaadin Beni Öldürdü Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan muhafıza sordu: – Üşümüyor musun? Muhafız: – Alışığım Padişahım, dediğinde Kral: – Olsun, sana sıcak elbise getirmelerini emredeceğim, dedi ve gitti. Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unuttu… Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cenazesini gördüler, duvarın üzerine şöyle yazılıydı: – Soğuğa alışkındım; fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü… O nedenle: Türlü vaatlerle insanları bekleterek ve bekleyişte bırakarak kesinlikle imtihan etmeye çalışmayın. Çünkü insan bekletildikçe ve insanda beklenti hissi oluşturulunca değişir; hatta beklettiğiniz, beklentiye soktuğunuz insan, hakkınızda telafisi imkânsız negatif düşüncelere bile kapılabilir…

Cimri Zengin

Cimri Zengin Duydum ki bir zengin vardı, Hâtem-i Tâî cömertlikte nasıl şöhret sahibiyse, bu da cimrilikte öyle ün kazanmıştı. Dünyada refahla yaşamak için ne lâzımsa bunda hepsi -fazlasıyla- mevcuttu. Cimriliğine gelince: -Söz gelişi- Ebû Hüreyre'nin Radiyallahü Anh kedisi de olsa, bir lokmacıkla onu sevindirmez, Ashâb-ı Kehf'in köpeği gelse, küçük bir kemik olsun atmazdı. Hâsılı, ne kapısının açıldığını gören vardı, ne de sofrasının kurulduğunu. Yemeğinin yoksullara ancak kokusu ulaşırdı, sofrasından kuşlar bile tek bir kırıntı toplayamazdı. Bir gün, bu adamın Mağrip denizinde (Akdeniz) Mısır yoluna koyulmuş, kafasına yerleştirdiği Firavunluk gururuyla gitmekte olduğunu işittim. Ansızın bir firtına çıktı, ters bir rüzgâr geminin etrafını sardı. Mahzun mizacına gönlün mecburen uyacak, kuzey rüzgârı her zaman geminin gidişine göre esmez. Ellerini kaldırdı, dua ve niyaza başladı. Fakat bütün bu feryat ve figanlar boşa gitti. Çünkü bunlar (Firavun'un imanı gibi)

Allah’ü Teâlâ Rızka Kefildir

Allah’ü Teâlâ Rızka Kefildir Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ezelde rızıkların üzerlerine, kime ait olduğu yazılmıştır. Bir kimse Hindistan’da, Afganistan’da veya Bağdat’ta olabilir. Allahü teâlâ bizi yaratmadan önce rızkımızı yarattı, sonra bizi yarattı. Onun için, dünyada en ahmak insan, rızkı için endişe duyandır; çünkü rızkın kefili Allahü teâlâdır. Peygamber efendimiz de, (Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur) buyuruyor. Afrika’da insanlar açlıktan ölüyor, başka yerde kazadan, diğer bir yerde zelzeleden ölüyor. Oradakileri öldüren kıtlık, kuraklık, buradakileri öldüren kaza, deprem ve benzerleri, birer sebeptir. Gerçek olan odur ki, rızkı biten ölür. Kimse kimsenin rızkını yiyemez, hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez. İsmail Fakirullah hazretleri, çocuk yaşta bir talebesini çeşmeye, su almaya gönderir. Çocuk oraya gider; fakat bakar ki, arkadaşları oyun oynuyor. Testiyi bırakır, başlar onlarla koşup oynamaya. Aradan iki saat geçer, çocuk su getire

Kaç!!!

Kaç!!! - "Nereye kaçabilirsen kaç..." - "Muhakkak sonunda Allah'a döndürüleceksiniz..." - "Yapmak istediklerini yap, çünkü yaptıklarını bir kitapta kayıtlı olarak yanında bulacaksın...!" - "O Kitap’ta büyük küçük hiç bir şey eksiltilip fazlalaştırılmadan yaptıklarını içinde bulacaksın!" - "Dostum: Bu gün (dünyada) Allah miskal ve zerre kadar şeyleri senden kabul eder..." - "Yarın; (ahirette) Allah yer gök dolusu kadar altınını senden kabul etmez..." - "Öyleyse dostum; Allah'tan kork! Korkulacak şeyler üzerinde aklınla düşün..." - "Her nerede olursanız (olun), ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile!". (Nisâ Suresi 78. Ayet)

Uyan Artık Müslüman

Uyan Artık Müslüman Birleşip de güçlü olmak var iken, Biziz pare pare, boynunu büken. Saldırdı, İslâm’a gözünü diken; Yok mu feryadımı duyan Müslüman? Uyan artık uyan, uyan Müslüman! Osmanlı korkusu yaşarken dünya, O şanlı geçmişi farzettik rüya. Daldık gittik bu asırlık uykuya; Kendini zavallı sayan Müslüman, Uyan artık uyan, uyan Müslüman! Yıllardır kaşınır “sünnî- alevî” Bu alevle yanar gönlümün evi. Çökertmek isterler koskoca devi; Münafık sözüne uyan Müslüman, Uyan artık uyan, uyan Müslüman! Sağcı, solcu, Türk, Kürt dendi, yetmedi. Başımızdan kara duman gitmedi, Düşmanın İslâm’a kini bitmedi. Her şey göz önünde, âyan Müslüman, Uyan artık uyan, uyan Müslüman! Yalnız bizde değil, bütün dünyada Mahkûm olduk gözyaşına, feryada. Heyhat! İslâm’ınken en güçlü sada; Kaldı mı bizleri sayan Müslüman? Uyan artık uyan, uyan Müslüman! Keder ile kalkar olduk her sabah. Ne zaman gelecek bu sulh-u salâh. Ölen Allah diyor, öldüre

Uyan Artık!

Uyan Artık!   At izleri yalan oldu, Orta doğu talan oldu, Nice ülke yılan oldu, Can Osmanlı'mı uyan artık!   Gazze, Kudüs kan ağlıyor, Tunus, Mısır Van ağlıyor, Sultan Hamit han ağlıyor, Can Osmanlı'm uyan artık!   Hainleri susturan yok, Bir vadide kıstıran yok, Ağzından kan kusturan yok, Can Osmanlı'm uyan artık!   Mazlumlara kalkan olduk, Albayrağa al kan olduk, Öfkemizden volkan olduk, Can Osmanlı'm uyan artık!   Mustafa Çankaya

İstiğfar İklimi

İstiğfar İklimi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Onlar, bir kötülük yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfâr ederler. Zâten günahları Allâh’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri günahta bile bile ısrâr etmezler.” (Âl-i İmrân, 135) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allâh Teâlâ, gündüz günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için de gündüz elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya, yâni kıyâmete kadar bu böyle devâm edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri ilâç yaparken rastladığı bir hekime: “–Ey hekim! Sende benim hastalığıma da ilâç var mı?” dedi. Hekim: “–Hastalığın nedir?” diye sorunca Bâyezîd Hazretleri: “–Günah hastalığı…” cevabını verdi. Hekim ellerini iki yana açarak: “–Ben günah hastalığının ilâcını bilmem.” dedi. O esnâda orada bulunmakta o

Misliyle Karşılık Bulan İyilik

Misliyle Karşılık Bulan İyilik Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Her kim bir iyilik yaparsa ona, o yaptığı iyiliğin on katı vardır.” (En’âm, 160) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, II,) Bir gün dilencinin biri Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın önünde durup bir şeyler istedi. Hz. Ali, oğulları Hasan ve Hüseyin Radiyallahü Anhüma’ya: “–Annenize gidin ve evdeki altı dirhemi alıp getirin!” dedi. Hz. Hasan ve Hüseyin Radiyallahü Anh gittiler ve altı dirhemin hepsini getirip babalarına teslîm ettiler. Hz. Ali de bu dirhemleri dilenciye verdi. Hâlbuki o esnâda kendilerinin de bu dirhemlere ihtiyacı vardı. Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha onunla un alacaktı. Bir müddet sonra Hz. Ali Radiyallahü Anh eve gitmek üzere yola koyuldu. Henüz evden içeri adımını atmamıştı ki, yanına devesini satmak isteyen bir kimse geldi: “–Parasını sonra verirsin.” diyerek devesini Hz. Ali’ye yüz kırk d

Ahde Vefâ

Ahde Vefâ Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ, 34) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:   “Allâh Teâlâ şöyle buyurdu: Ben kıyâmet günü şu üç (grup) insanın düşmanıyım: Ben’im adıma yemin ettikten sonra sözünden dönen kişi, hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi, ücretle bir işçi tutup işini gördüren ve işçinin ücretini vermeyen kişi.” (Buhârî, Büyû 106, İcâre 10) Abdullah el-Kalânsî başından geçen bir olayı şöyle anlatır: Bir sefer sırasında şiddetli bir rüzgâr çıktı, deniz azgınlaştı. Gemidekiler duâ ediyor, adaklar adıyorlardı. Benden de adak adamamı istediler. Ben dünyâdan vazgeçmiş biri olduğumu söyledimse de dinletemedim. Bunun üzerine “Eğer Allah beni bu musibetten kurtarırsa asla fil eti yemeyeceğim.” diye adak adadım. Onlar: “Kim fil eti yiyor ki, sen onu kendine haram kılıyorsun?” dediler. Ben: “Aklıma böyle geldi.” dedim. Gemiden bir grup insanla ku