Kayıtlar

Kâbe Yolları

Kâbe Yolları Giydim beyazları düştüm yollara, Ya RAB nasip eyle cümle kullara, Nice âşıkların gönlünde yara, Ne güzeldir Ya RAB Kâbe yolları. Yaklaştıkça Kâbe’ye heyecan başlar Buğulu gözlerden süzülür yaşlar Öyle bir hasret ki bitmeden başlar Ne güzeldir Ya RAB Kâbe yolları. Uçsuz bucaksız çölleri aşarak Lebbeyk sedaları ile coşarak Nurlu Beytullah’a doğru koşarak Ne güzeldir Ya RAB Kâbe yolları. Yaklaştıkça Kâbe’ye heyecan başlar Buğulu gözlerden süzülür yaşlar Öyle bir hasret ki bitmeden başlar Ne güzeldir Ya RAB Kâbe yolları. Giydim beyazları düştüm yollara, Ya RAB nasip eyle cümle kullara, Nice âşıkların gönlünde yara, Ne güzeldir Ya RAB Kâbe yolları. Fırat Türkmen

İlme'l-Yakîn

İlme'l-Yakîn Delil ve burhan ile elde edilen kesin bilgi. “Yakîn” , kesin bilgi demektir. Kur'an-ı Kerîm'de de yakîn, zannın karşıtı olarak zikredilmektedir: "Artık pek azı hariç, onlar inanmazlar. Küfürlerinden ve Meryem'e büyük bir iftira atmalarından 'Biz Allah'ın elçisi, Meryem oğlu İsâ Mesih'i öldürdük!' demelerinden ötürü... Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; fakat öldürdükleri kimse İsa Aleyhisselâm gibi göründü. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içerisindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakînen öldürmediler (onu öldürdüklerini kesin olarak bilemediler)" (en-Nisâ, 4/157). Kesinlik ifade eden bilgiler arasında da bir derecelemenin mevcut olduğu bir vakıadır. Kesin bir bilgi, kalbe daha da itminan verebilir. Bu nedenle âlimlerin bir kısmı, kesinlik ifade eden bilgileri “ilme'l-yakîn”, “ayne'l yakîn” ve “hakka'l-yakîn” olmak üzere üç kademeye ayırmış

Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın Kızı Hz. Fatıma Radiyallahü Anha'ya Öğrettiği Dua

Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın Kızı Hz. Fatıma Radiyallahü Anha'ya Öğrettiği Dua   اَللَّهُمَّ رَبَّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَرَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَيْءٍ مُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ   وَالْقُرْآنِ فَالِقَ الْحَبِّ وَالنَّوَى أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ ككُلِّ شَيْءٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ أَنْتَ الْأَوَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الْآخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الْبَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَيْءٌ اقْضِ عَنِّي الدَّيْنَ وَأَغْنِنِي مِنْ الْفَقْرِ Okunuşu: "Allâhümme Rabbe's-Semevâti's-seb'ı ve rabbe'l-arşı'l-azîm. Rabbene ve Rabbe külli şey'in münzilet-Tevrâti ve'l-İncîli ve'l-Kur'âni fâlika'l-habbi ve'n-nevâ ezûzü bike min şerri külli şey'in ente âhızün bi nâsıyetihî ve ente'l-evvelü ve feleyse kableke şey'ün ve ente'l-bâtınü ve fe leyse dûneke şey'ün akdı annî'd-deyne ve eğninî mine'l-fakri…&qu

Kur'an-ı Kerim'in Işığında Zulmün Tahlili

Kur'an-ı Kerim'in Işığında Zulmün Tahlili Bismillahirrahmanirrahim "Eğer Allah insanları zulümlerinden dolayı ele alsaydı (yer) üzerinde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir. Ecelleri geldiğinde artık ne bir saat geri bırakılırlar ne de öne alınırlar." (Nahl, 16/61) "Yüzler her zaman diri olan ve her zaman koruyup gözeten (Allah)'a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise kaybetmiştir." (Taha, 20/111) "Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!" (Bakara, 2/165) "Onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında kötülükten sakındıranları kurtardık; zulmedenleri de yoldan çıkmalarına karşılık çok çetin bir azap ile yakaladık." (Araf, 7/165) "İnsanları kendilerine azabın geleceği günle korkut. Öyle ki zulmedenler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye k

Eski Yugoslavya diktatörü Tito Ölmeye Yakın Söyledi

Eski Yugoslavya diktatörü Tito Ölmeye Yakın Söyledi Eski Yugoslavya diktatörü Tito'nun son günlerinde söylediği bazı sözler bu açıdan oldukça manidardır. Tito öleceğini anladığı günlerde şu sözleri sarf ediyor: "Yoldaş! Ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün, ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz? Yoldaşlarım! Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum. Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım, neye yarar? Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde

Kıble Tarafına Tüküren Edepsiz!

Kıble Tarafına Tüküren Edepsiz Bayezid-i Bistami hazretlerine sevenlerinden birkaçı, “- Filan şehirde âlim evliya bir zat var, ziyaret edelim!” diye ısrar ettiler. Sonunda bunları kırmamak için razı oldu, o zatı görmek için yola çıktılar. Nihayet o zatın bulunduğu şehre geldiler. Camiyi sorup, o yöne doğru yürüdüler. Tam camiye 200-300 metre kalmıştı ki o zatı caminin önünde gördüler. Hemen; “- İşte efendim, o mübarek zat, şu gördüğümüz kimse!” diye söylediler. O zat o anda kıble tarafına tükürdü. Bunun üzerine Bayezid-i Bistami hazretleri; “- Geri dönüyoruz, görüşmeye lüzum kalmadı!” dedi. Sevenleri ısrar etti, “- Efendim bunca yolu kat ettik, o mübarek zat da şu, görüşmeden nasıl geri döneriz!” dediler. Fakat ısrarları fayda vermedi. Sevenleri yine “- Âlim ve evliya zattır, bir görüşsek!” diye ısrar edince, Bistami hazretleri buyurdu ki: “- O kimse, evliya ve âlim olamaz. Kıble tarafına tükürdü. Rasûlullah Sallâllahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in öğr

Güzel ahlakı nerede öğrendin?

Güzel ahlakı nerede öğrendin? Büyük bir zata sormuşlar: “- Sen bu güzel ahlakı nerede veya kimden talim ettin?” diye. O da, “- Ahlaksızdan öğrendim!” demiş. “- Yahu bu nasıl olur?” diye sorulunca, “- O ahlaksızın yaptığı şeyleri gördüm ve yakışmadığını fark ettim, ‘Ben böyle hareketler yapmayayım’ diyerek o davranışlardan uzaklaştım. Şayet bende güzel bir ahlak görüyorsanız bu, ahlaksıza benzememek için gayret etmemden ibârettir” Diye cevap vermiş. Cenâb-ı Hakk bizi ibret alanlardan eylesin, ibret olanlardan eylemesin! Âmin!

Yâ Rabbî! Beni Kendinle Meşgûl Eyle!

Yâ Rabbî! Beni Kendinle Meşgûl Eyle! Tâbiînden ve hanım velîlerin büyüklerinden Râbiai Adviyye (rahmetullahi Teâlâ’ aleyhâ) çok oruç tutardı. Bir defâsında bir hafta hiç yiyecek bulamadı. Sekizinci gece açlığı iyice şiddetlendi. Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi kapıyı çaldı. Bir tabak yemek getirdi, o da yemeği alıp, yere koydu. Mum getirmeğe gitti, gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü. Su bardağını almaya gitti. Mum söndü. Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı. O da; “- Yâ Rabbî! Bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, fakat âcizliğimden sabredemiyorum!” diyerek bir âh çekti. Bu âhtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses duyuldu: “- Ey Râbia, istersen dünyâ nîmetlerini üstüne saçayım. İstersen, üzerindeki dert ve belâları kaldırayım. Fakat bu dertler, belâlar ile dünyâ bir arada bulunmaz.” Bu sözü işitince; “- Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma.” diye duâ etti. Bundan sonra dünyâ zevklerinden öyle kesild

İş İşten Geçmeden! Ölmeden Önce Bunu Mutlaka Okuyun!

İş İşten Geçmeden! (Ölmeden Önce Bunu Mutlaka Okuyun) Balıkçı bir adam bir gün güneş doğmadan sabah namazından az önce deniz kenarında oturuyormuş. Derken içi taş dolu bir torba bulur. Elini torbanın içine sokarak bir taş alır ve o taşı denize fırlatır. Taşı fırlattığı esnada suyun üzerinde çıkardığı ses adamın hoşuna gider. Tekrar ikinci bir taş alır ve onu da denize fırlatır. Çünkü taşın suya değerken çıkardığı ses balıkçıyı mutlu eder ve bu şekilde taşları teker teker fırlatır. Bu arada güneşin ışığı yavaş yavaş yaklaşır ve adamın elindeki taş dolu torbada yavaş yavaş belli olmaya başlar. Artık torbanın içinde sadece bir taş kalmıştır. Güneş açıp adam torbanın içine baktığında bir de ne görsün içindeki taşlar elmas taşlarıymış. Meğerse denize fırlattığı tüm taşlar elmasmış. Çok pişman bir şekilde şöyle demeye başlar: "Ey ahmak herif! Eğer bu taşların elmas olduğunu bilseydim sadece sesi kulağıma hoş geldiği için eğleneceğim diye onları hiç denize fırlatır mı

Gönenli Mehmed Efendi Kuddise Sirrûh

Gönenli Mehmed Efendi Kuddise Sirrûh Ömrünü Kur'an Hizmetine Adamış Bir Er; Gönenli Mehmed Efendi Ağlayın ey millet, bir büyük âlim gidiyor. Bir büyük âlim değil, bütün bir âlem gidiyor. Cumhuriyet döneminde ülkemizin değişik bölgelerinde Kur’an’a hizmetle isimlerini yücelten kişiler arasında onun özel ve öncelikli bir yeri bulunmaktadır. O Kur’an’a hizmet yolunda çok çaba sarf etti. Maddi olarak birçok şeyden feragat ederek bu hizmetin yücelmesine çalıştı. Yüzlerce insan yetiştirdi. Yüzlerce sadra Kur’an aşkının yerleşmesine ve yüzlerce dimağın Kur’an iklimi ile hayat bulmasına vesile oldu. O vatanını çok sevdi, insanlarımızı çok sevdi, Kur’an’a hizmeti, en olumsuz durumlarda bile Allah’ın kitabına hizmeti baş tacı etti. En önemlisi, inandığı doğruların gerçekleşebilmesi için yorulma bilmeden çalıştı. Bu ayki ’Unutulmayanlar’ bölümümüzde bir Kur’an hadimi, bir Reisü’l-Kurra merhum Gönenli Mehmed Efendi’yi misafir ediyoruz. Hayatı: 1903 (1901 yılında doğduğu d

Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir? diye sordular.

“Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Bâyezîdi Bistâmî hazretlerine; “Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Cevabında; “Bir defâsında nefsim, bir itaatsizlikte bulundu. Buna ceza olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim.” buyurdular. Yine buyurdular ki: “On iki sene nefsimin ıslahı için çalıştım. Nefsimi riyâzet, nefsin arzularını yapmamak körüğünde, müşahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak ateşiyle kızdırdım. Nefsi, yerme, kötüleme örsünde, kınama, ayıplama çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum. Yapabildiğim ibâdet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Netîcede bu aynada gördüm ki, belimde, gurur, riyâ, ibâdete güvenip amelini beğenmek gibi kalp hastalıklarından meydana gelen bir zünnâr bulunuyor. Bu zünnârı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden hakîki müslüman oldum. Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğra

Nutk-u Şerif

Nutk-u Şerif Hak suretidir âlem-i imkân ile âdem, Bundan güzeli nerde ki Cennet'te mi sandın? Her yer ne güzel menba-ı hüsn, insan güzeli, Sen de bu cemâli, huri gılmanda mı sandın? Her yerde, fakat arifin kalbindedir allah, Yoksa sen onu arz u semâvâtta mı sandın? Dünyâ diyerek geçme sakın, burdadır her şey, Mîzân ü sırât'ı mutlaka orda mı sandın? Cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr, Yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın? Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen, İnsanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın? Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle, Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın? Fikrim bu benim, virdim ise her lahzada âh, Sen âh-ı ateş-sûzumu beyhude mi sandın? Yeniler her âh ile ken'ân ahd-i elest’i, Ahım acaba nefha-yı hâbîde mi sandın? Dûzah: cehennem Gamm u sürür: hüzün ve sevinç Vird: sık sık ve devamlı okunan dua Âh-ı ateş-sûz: yakıcı ateşin ahı Ahd-ı elest: bezm-i elest'te yapılan