Gönenli Mehmed Efendi Kuddise Sirrûh
Gönenli
Mehmed Efendi Kuddise Sirrûh
Ömrünü Kur'an Hizmetine Adamış
Bir Er; Gönenli Mehmed Efendi
Ağlayın ey millet, bir büyük
âlim gidiyor.
Bir büyük âlim değil, bütün bir
âlem gidiyor.
Cumhuriyet döneminde ülkemizin
değişik bölgelerinde Kur’an’a hizmetle isimlerini yücelten kişiler arasında
onun özel ve öncelikli bir yeri bulunmaktadır. O Kur’an’a hizmet yolunda çok
çaba sarf etti. Maddi olarak birçok şeyden feragat ederek bu hizmetin
yücelmesine çalıştı. Yüzlerce insan yetiştirdi. Yüzlerce sadra Kur’an aşkının
yerleşmesine ve yüzlerce dimağın Kur’an iklimi ile hayat bulmasına vesile oldu.
O vatanını çok sevdi, insanlarımızı çok sevdi, Kur’an’a hizmeti, en olumsuz
durumlarda bile Allah’ın kitabına hizmeti baş tacı etti. En önemlisi, inandığı
doğruların gerçekleşebilmesi için yorulma bilmeden çalıştı.
Bu ayki ’Unutulmayanlar’
bölümümüzde bir Kur’an hadimi, bir Reisü’l-Kurra merhum Gönenli Mehmed
Efendi’yi misafir ediyoruz.
Hayatı:
1903 (1901 yılında doğduğu da
rivayet olunmaktadır) yılının Temmuz ayının birinci günü Gönen’de dört çocuklu
bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Selametoğullarından Osman
Bey, annesi Fatma Hanımdır. Hoca Efendi babasından şöyle söz etmektedir:
"Babam hafız değildi ama hafızları seven temiz bir Müslümandı. Haram
yemez, harama iltifat etmezdi. Çiftçi idi. Kendi işine bakardı. Bizim
terbiyemizle uğraşırdı. Benim için, babama "Sen bunu okut" demişler.
Babam da bana Kur’an aldı ve beni hafız yetiştiren Kırımlı Hafız Abdullah
Efendiye teslim etti."
Mehmed Efendi Gönen’de Osmanlı
ibtidaiyesini birincilikle bitirmiş, 12 yaşında da hıfzını tamamlamıştır.
Kendisi hafızlığının ne kadar kuvvetli olduğunu daha sonra şu sözlerle ifade
etmiştir: "Dünyada hiç yazılı Kur’an kalmasa Allah’ımızın inayeti ile
eksiksiz, hatasız yeni baştan Kur’an’ı yazabilirim." Hafızlığını
tamamladıktan sonra daha küçük yaşlarda talebe okutmaya, hocalığa başladı.
Mehmed Efendi, Gönen’de Malkoç
mahallesinde doğmuştur. Mahallede çokça Rum ve Ermeni de bulunmaktadır. Bu
sebeple çocukluğunda Rumca’yı öğrenmiştir. Onlarla diyalog kurabilmekte,
konuşabilmektedir. Mehmed Efendi Gönen’de işgalci Yunanlıların dikkatini çekmiş
ve sahte bir sevgi ile kendi menfaatleri için onunla yakınlık kurmaya
çalışmışlardır. Bu sahte yakınlık gösterisi sırasında Yunan işgal kumandanından
aldığı bilgileri Gönen milis kuvvetlerine aktaran genç hafız Mehmed Efendi,
Gönen’in düşman işgalinden kurtulması için verilen mücadele ön planda çalışmış,
birkaç kez ölümle burun buruna da gelmiştir. Gönen’in Yunan tarafından
yakılacağını öğrenen Mehmed Efendi bu bilgiyi de Efelere ulaştırmış, böylece
tedbirler alınmış, 6 Eylül gecesi ve gündüzünde Yunan askerlerinin çoğu bu hain
planlarını gerçekleştirmeye vakit bulamadan imha edilmiştir. Kaçıp canını
kurtaran bir Yunan, Bandırma’da vapura binerken, "Geriye dönersem Hoca’yı
belediyenin önündeki çınara asacağım." demiş. Hoca Efendi’nin ayağında bu
yıllardan kalma bir de kurşun yarası vardır. Yıllar sonra Sultanahmet Camii’nin
imam odasında: "Oğlum, Yunanlılar gelecek, beni asacaklar." diye
latife de yapmıştır.
1934’te kanun çıkınca Öğütçü
soyadını aldı. Fakat halk arasında daha çok Gönenli Hoca olarak bilindi,
sevildi, sayıldı.
Tahsil hayatı
Mehmed Efendi Gönen’deki bu
vazifesinin ardından daha fazla okumak niyetiyle İstanbul’a gitti. Serezli
Ahmet Şükrü Efendi’nin ders halkasına devam ederek 1925’te kıraat ilminden
icazet aldı. Ahmed Şükrü Efendi, Şehzade Camiinin Şeyhü’l-Kurrası olması
hasebiyle Fatih Camiinde ve evinde talebelerine ders vermekte idi.
Bu arada Medresetü’l-İrşad’a
kaydoldu. 3 Mart 1924’te medreselerin kapatılması üzerine yeni açılan
İmam-Hatip Mektebinin (Bugünkü Yavuz Sultan Selim Kız Meslek Lisesi binası) son
sınıfına kabul edildi, 1927 yılında bu okuldan mezun oldu.
Memuriyet yılları:
İmam-Hatip olarak Gönen Çarşı
Camiinde göreve başladı. Burada Fatma Hanım ile evlendi, kısa bir zaman sonra
İstanbul’a taşındılar. Gönenli Hoca’nın İstanbul’da ilk görev yeri Hacı Bayram
Kaftani Camii oldu. Sonra Dülgerzade Camiine atanmış, ardından da Çavuşzade
Camiinde vazifesini sürdürmüştür. Sonra Hoca Efendi, Sultanahmet Camii’sine
tayin edilir ve 1 Mayıs 1950 tarihinde burada göreve başlar. 7 Temmuz 1982
tarihinde resmî görevinden emekli olur, fakat hizmetlerini vefatına kadar aşkla
şevkle devam ettirir.
Hizmette geçen yıllar:
Resmî görevinin yanında Gönenli
Hoca Kur’an kurslarında fahrî hocalık ve fahrî vaizlik de yapmıştır. Türkiye’de
din görevlilerine karşı duyulan ihtiyacı gören Merhum Gönenli, kendi gayretleri
ile -hepsi de Fatih semtinde bulunan- Üçbaş Camii, Hacı Hasan Camii ve Hırka-i
Şerif Camii Kur’an Kurslarında –halktan topladığı yardımlarla- geçinmelerini ve
barınmalarını sağladığı binlerce talebenin okumasına ve yetişmesine önderlik
etmiştir. Kur’an-ı Kerim’i ve dinî bilgileri öğrenmek için Türkiye’nin çeşitli
yerlerinden gelen bu fakir öğrenciler onun himayesinde Kur’an eğitimini ve ilim
tahsillerini tamamlamışlardır. Bu hizmetleri esnasında talebesini elleriyle
giydirir, uyup uymadığına bakar; yırtık ve eski ayakkabısını çamuruna, kirine
bakmadan eline alır, talebesine yeni ayakkabıyı giydirdikten sonra eğilip dar
mı değil mi diye kontrol ederdi.
Gönenli Mehmed Efendi, zaman zaman beş yüzü aşkın genç bir
öğrenci grubunu geçindirmek için sabah namazında evinden çıkar, asıl görevini
hiçbir zaman ihmal etmeksizin cami cami dolaşırdı. Namaz vakitlerinin dışındaki
vaktini de hanımların ağırlıklı olduğu cemaatine vaaz u nasihatta bulunarak
geçirirdi. Kadınların ihmal edilen din ve ahlâk eğitimine çok önem verirdi. Bu
sohbetler ve vaazlar haftanın hemen her gününde İstanbul’un çeşitli camilerinde
devam ederdi. Vaazlarında öğretmekten çok, irşad etme ve dinî hayatı canlı
tutma onun asıl hedefi olmuştur. Vaazlarına Kur’an-ı Kerim okuyarak başlar,
ilahi ve kasidelerle cemaati coşturur, ardından kısa fakat son derece tesirli
konuşmasını yapardı.
Cezaevi yılları
1943 yılında Gönenli Hoca
Efendi hikmet-i ilahî olarak hapse girmiştir. Bir gece saat 3.00’te kapısı
çalınır. Polis onu tutuklamak için gelmiştir. İki gün içerisinde gelip karakola
teslim olmasını ister. Gönenli Hoca devletine ve kanunlarına son derece
saygılıdır. Hayatının hiçbir döneminde kanun dairesinden dışarı çıkmamıştır.
Ertesi günü, birkaç parça kıyafet alır, ailesine:
-Birkaç gün gelemeyeceğim. Anadolu’ya gidiyorum, diyerek
karakola teslim olur. Onu hakikaten Anadolu’ya, Denizli hapishanesine
gönderirler.
Hapishane müdürü:
-İstanbullu Hoca’ya sorun,
nereyi istiyor, der. O’nun cevabı ise;
-İdamlıklar neredeyse orayı,
olur.
Onu ağır suç işlemiş azılı
katillerin bulunduğu 25 kişilik koğuşa koyarlar. Hoca Efendi de besmele çekip
sağ ayağını da atarak içeri girer.
O anda kulağına bir nida gelir.
Bu sesi anlatırken Hoca Efendi demiştir ki: "Hayatımda o kadar tatlı bir
nida işitmediğim için olduğum gibi kaldım. Ne bir santim ileri, ne bir santim
geri gidebildim." demiştir.
Orada hemen bir kaside okur:
Kahrında da hoş lütfun da hoş;
Senden gayrı her şeyler boş…
Koğuştakiler şaşırır, aynı anda
Hoca Efendi de bir şaşkınlık yaşar. Koğuş
ağası hemen tahtından inip Hoca Efendiyi oturtur.
Hoca Efendi:
-Kardeşim ben burada oturamam,
gel otur, der.
Koğuş ağası:
-Hayır, Hocam, bundan sonra sen
ne emredersen bana söyle, gerisine karışma, der.
Diğer katiller Hoca’ya
sorarlar:
-Hocam sen kimi öldürdün?
-Yok, kimseyi öldürmedim ama
müdür bey;
"Nereyi istersin?"
diye sorunca sizlerle olmak istedim, der.
Gönenli’nin isteği, beş vakit
namazı cemaatle kılmaktır. Herkes boy abdesti alır ve namaza başlar.
Vaaz zamanı vaaz eder. Mahkûmlara
Kur’an öğretir. Hoca Efendi onlarla tek tek ilgilenir. Başlangıçta hemen
hepsinin niyeti, çıkınca, yeniden birisini, hasmını öldürmektir.
Yedi aylık uğraşıdan sonra:
"Biz buradan çıkarsak
değil hasmımıza, Allah’ın bir canlısına zarar veremeyiz." demeye
başlarlar.
Sonraki yıllarda Hoca Efendi bu
mahkûmların ailelerinden pek çok teşekkür mektubu almıştır.
Hapiste bir dost: Bediüzzaman
Hoca Efendi’nin bulunduğu
cezaevinde Bediüzzaman Hazretleri de bulunmaktadır. Gönenli gelince:
-Hoş geldin Mehmed Efendi, hoş
geldin. Kardeşim sen burada lazımdın. Bir imamımız yoktu. Allah onu da
gönderdi. Kardeşim Mehmed burada büyük hizmet var. Burası medrese-i Yusufiye,
diye karşılar.
Bediüzzaman’la sık sık görüşür.
Mahkemeye gidip gelirler, beraber kelepçelenirler. Bazen Bediüzzaman’a Kur’an
okur. Altı-yedi ay sonra mahkemede ikisi de suçsuz bulunur, beraat eder.
Gönenli; "Ona çok şey
borçluyum. Cesaret ve kuvveti kendisinden aldım." der.
Bediüzzaman da: "Biz
Kur’an’ın manasına çalışıyoruz. Gönenli Mehmed Efendi ise lafzına çalışıyor.
Onun talebelerini kendi talebelerim gibi kabul ediyorum." demiştir.
Gönenli Mehmed Efendi yıllar
sonra hapishane hatıralarını yâd ederken: ’Ben bu dünyayı ne kadar anladım?
Sıkıntılarımı, hapishanede bulunuşumu size ders olsun diye anlatıyorum.
Bunların 24 saatinin sevabını bize ver de dünya dolusu altın verelim deseler, vallahi
vermem. Onlar bana Rabbimin tesellisi" demiştir.
Kur’an’a ve ilme hizmette bir
ömür
Gönenli Hoca ömrünü tamamen
ilme ve talebelerine adamıştır. Talebelerine o kadar düşkündür ki, öz
çocuklarının altından minderlerini, yastıklarını alıp; "Bunları talebelerime
götüreyim. Siz yastıksız yatabilirsiniz ama onlar ilim erbabı olacaklar."
demiştir. Hoca Efendi’nin evi hep satılık olmuştur. Para bulamayınca bazen
evdeki halılarını satar bazen de evini satılığa çıkarır, satar Kur’an
talebelerinin masraflarını böylece karşılardı.
Hoca Efendi hiçbir talebesini
açıkta bırakmamıştır. Onlarla ilgilenmiş, yer vermiş, yatak vermiş, yorgan
vermiştir. Bayram sabahları talebeler evinin önünde sıra olurdu. Talebeye:
"Sana ne lazım?" diye sorardı. Herkese istediği kadar verirdi.
Dağıttığı mendilin, çorabın, gömleğin sonu gelmezdi.
Hocafendinin eline bu kadar çok
imkânlar geçmesine rağmen bunların hiçbirisine itibar etmemiştir. Geride sadece
bir buçuk katlık bir dünyalık bırakmıştır. Hatta yakınları bir vasıta almayı
teklif ettikleri zaman: "Benim arabaya ayıracak vaktim yok."
demişlerdir.
Sadi Çelebi Dârü’l-Kurrası
Hoca Efendi’nin en çok gurur
duyduğu mekan Sadi Çelebi Dârü’l-Kurrası’dır. Pek çok dinî kurumun olduğu gibi
buranın açılışında da büyük emek harcamıştır. 73 yıldır kapalı olan, Kanunî
Sultan Süleyman devri Şeyhü’l-İslâmı Sadi Çelebinin Mimar Sinan’a 1533 yılında
inşaa ettirdiği Dârü’l-Kurra aralıksız 382 yıl boyunca kıraat ilmine göre hafız
yetiştirmiştir. Bu müessese 1916 yılında kapanır.
Fatih Müftülüğünün, İstanbul
Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yetkilileri ve hayırsever vatandaşların
gayretleriyle yeniden hayat bulan, Kur’an hizmetine açılan müessese büyük bir
sevinçle karşılanır. Reisü’l Kurra Gönenli Mehmed Efendi açılışta konuşma ve
duayı yapar. Yeni ve eski kurralar Kur’an okurlar. Müessese tekrar Gönenli’nin
yoğun gayretleriyle Kur’an hizmetine 10 Şubat 1989’da kazandırılır.
Vefatı
2 Ocak 1991 tarihinde ömrünü
noktalar. Cenaze namazı Fatih Camiinde çok kalabalık bir cemaat huzurunda
Reisü’l-Kurra Hafız Abdurrahman Gürses Hoca Efendi tarafından kıldırılır.
Cenazesi Edirnekapı, Sakızağacı Şehitliğine defnedilir.
Cenaze namazının ardından
Abdurrahman Gürses Hoca Efendi:
Ağlayın ey millet, bir büyük
âlim gidiyor.
Bir büyük âlim değil, bütün bir
âlem gidiyor.
Diye seslenişte bulunur.
Hoca Efendi hayatı boyunca
yaptığı hizmetlerle yanında olan hanımına ahir ömründe şöyle bir hediye
vermiştir: "Bu zamana kadar yaptığım bütün hizmetlerin bütün sevabını sana
veriyorum."
Bizlerde merhum Gönenli Mehmed
Efendi’yi rahmetle anıyor, Mevla’dan hizmetlerini kabul buyurmasını niyaz
ediyoruz.
(Tahir Türkmen Özlenen Rehber
Dergisi 112. Sayı)
Kaynaklar:
• Gönenli Mehmet Efendi, Zeynep Feyza Kurtulmuş, Gönenli Mehmet
Efendi İlim ve Hizmet Vakfı yayınları, İstanbul, 2007
• Sohbetler 1, Gönenli Mehmet Efendi İlim ve Hizmet Vakfı yayınları,
İstanbul, 1999
• Sohbetler 2, Gönenli Mehmet Efendi İlim ve Hizmet Vakfı yayınları,
İstanbul, 2001
• İlim İrfan ve Hizmet Pınarı Gönenli Mehmet Efendi, İzzet Ay, Yağmur
yayınevi, İstanbul, 2007
• Aziz Hocam Gönenli Mehmed Efendi, Rahmi Serin, Pamuk yayıncılık, İstanbul,
2002
• Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, cild: 14, İstanbul
• Gönenli Mehmed Efendi, Mustafa Özdamar, Kırkkandil yayınları,
İstanbul, 1997
• İslam’da Kur’an öğretimi ve Reisü’l-Kurra Gönenli Mehmed Efendi,
Recep Akakuş, Sahaflar Kitap Sarayı, İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder